Paylaş
Testosteron düşüklüğü denince akla önce erkekler, en çok da 50 yaş üstü erkekler geliyor. Bunlar daha ziyade şehirlerde yaşayan, stresi yoğun, psikolojisi gergin, kafası karışık, zamanı sıkışık erkekler.
Ayrıca depresyon problemi de mühim bir testosteron düşüklüğü nedeni. Keza kaygı bozukluğu da testosteronu düşürebiliyor. Önemli bir ayrıntı da şu: Testosteron düşmesinin kendisi de stresi, kaygı bozukluğunu, depresyonu davet edebiliyor. Aralarında “tavuk-yumurta” ilişkisine benzer gibi ilişki var.
Birkaç önemli ayrıntıyı daha var: Uyku sorunu olanlarda da testosteron düşüklüğü sık karşılaşılabilen bir problem.
Ayrıca bazı ilaçların da (örneğin kolesterol hapları) testosteron seviyelerini azaltabilecekleri de unutulmamalı. Peki, testosteron azalması çok mu önemli? Tabiî ki önemli.
Testosteronun düşmesi erkekte de, kadında da -ama özellikle erkeklerde- cinsel isteği ciddi ölçüde baskılıyor. En az bunun kadar önemli başka problemleri de davet ediyor: Düşük testosteronlu erkekler daha çabuk yoruluyor, daha keyifsiz oluyor. Daha kolay kilo alıyor, uyku sorunları yaşıyor. Kaslarını kaybediyor, depresif bir ruhsal duruma girebiliyor.
Peki, testosteron eksikliğini hemen yerine koymak gerekmez mi? İşte bu sorunun cevabı oldukça tartışmalı. Yanıtı diğer kutuda.
Testosteron takviyesi yapalım mı?
Bazı uzmanlar, testosteron takviyesinin gerekli olduğu düşüncesindeler. Bu takviyelerin riskli olduğunu düşünenler de var.
Yüksek dozda testosteron takviyesi uygulandığında prostat kanserinin tetiklenebileceğini, kalp sorunlarının ortaya çıkabileceğini gösteren şüpheler söz konusu.
Eğer testosteron seviyeleri çok düşük ve o kişi herhangi bir sağlık riski taşımıyorsa testosteron seviyelerini kişinin bulunduğu yaş grubu için uygun olabilecek değerlere yükseltmek amacıyla testosteron takviyesi yapılabilir düşüncesinde olanlar, hastalarına testosteron jel ve iğnelerini uyguluyor.
Onlara ben de katılıyorum. Ama dikkat edilmesi gereken nokta şu:
Genç erkekler için geçerli kabul edilen testosteron seviyeleri orta ve ileri yaşlar için geçerli olmayabiliyor, testosteronun dozu planlanırken bu prensibi göz önünde tutmak gerekiyor.
Yeşil zeytin mi, siyah zeytin mi?
Bu soruyu yanıtlamak kolay değil. Birinin diğerine üstünlüğünü savunmak da anlamsız ve gereksiz. Beslenme alışkanlığımızda siyah zeytin zaten açık ara önde. Olgun meyve olarak siyah zeytin suyunu epeyce kaybetmiş olduğu için yağ açısından yeşil zeytine göre iki katı yoğunlukta. Dolayısıyla kalorisi daha yüksek. Diyetisyenlerimizin “bir porsiyon” olarak tanımladığı “5-6 adet” zeytinin yeşili 20, siyahı ise 50 kalori civarında. Ayrıca siyah zeytinin posası, sodyumu ve fosforu da fazla. Yeşil zeytinde ise su içeriği daha yüksek, A vitamini daha güçlü. Zeytinin yeşili de siyahı da hidroksitirozol başta olmak üzere fenolik bileşimlerden son derece zengin. Bu nedenle ikisi de “kanser savar” besinler listesinde. Ve yine ikisinde de bol bol terpen grubu antioksidanlar, en çok da oleuropein bulunuyor. Bu madde aynı zamanda güçlü bir ağrı kesici ve kemik koruyucu. Özeti şu: Zeytinin siyahı mı, yeşili mi demeyin, günde 10 zeytini midenize indirin, “kilo sorunum var!” diyorsanız yeşilini tercih edin.
Beyaz peynir mi, kaşar peynir mi?
Peynir de zeytin gibi mutfağımızın as oyuncularından ve mükemmel lezzetlerinden biri. Biz milletçe en çok beyaz peyniri sever, beyaz peynirsiz kahvaltıları “yok” farz ederiz.
Onu, kaşar peyniri izler ve bilhassa “simit kaşar” ikilisi “ulusal atıştırmalık” kategorisine girer. Beyaz ya da kaşar fark etmiyor, peynirin her türlüsü sağlığımıza destek oluyor. Protein yapısı, kalsiyum içeriği, probiyotik gücü çok önemli.
Diyetçilerin “kibrit kutusu” ölçüsüne vuracak olursak (yaklaşık 30 gram üzerinden değerlendirirsek) her iki peynir de –normal yağlı olmak koşuluyla- yaklaşık 120-130 kalorilik bir enerji getirisine sahip.
Kaşarın kalorisi biraz daha fazlaca, protein ve sodyumu biraz daha yüksek, suyu daha az. Aynı miktar kaşar peynir, beyaz peynirden iki kat fazla kalsiyum, fosfor ve üç katı magnezyum ihtiva ediyor.
Netice şu: İkisinden de faydalanın ve peynirden asla vazgeçmeyin.
Isırgan yaprağı işe yarayabilir
Isırganın yaprağı da tohumu da işe yarayabilir. Kan dolaşımını arttırmak, vücutta biriken fazla sıvıyı atıp ödemi azaltmak, böbrek ve idrar yolu enfeksiyonlarının sebep olduğu ağrıları ve romatizmal yangıları dindirmek için ısırgan çayından faydalanmak mümkün.Zaten bu nedenle de “ısırgan çayı” Orta Avrupa’da bolca tüketiliyor. Hamilelere, bebeklere, alerjik bireylere ise tavsiye edilmiyor. İşte basit bir öneri: Bir çay kaşığı kadar kurutulmuş ısırgan yaprağı tozuna bir fincan kadar su ekleyin, kaynayıncaya kadar ısıtıp üzeri kapalı bir kapta 10 dakika kadar demlendirin. Demlenirken içine 1-2 dilim taze zencefil ve limon da ekleyip lezzetini ve iltihap azaltıcı etkisini güçlendirebilirsiniz.
Metformin, diyabeti önleyebilir mi
Metformin 40 yıldır kullanılan bir ilaç. Başlangıçta şeker hastalığının tedavisinde kullanıldı. Daha sonradan anlaşıldı ki, metformin diyabet riski taşıyan kişilerde diyabeti önlemede kilo kontrolü ve egzersiz çalışmalarına ek olarak kullanıldığında da işe yarayabiliyor. Metforminin hiperinsülinemik hastalarda daha çok işe yaradığı, insülin direnci ile mücadeleye destek olduğu da önemli bir bilgi. Ayrıca metforminin bağırsak biyolojik dengesini de etkileyen, probiyotik yapılanmayı güçlendirebilen etkisi de olabilir ve bu etkinin de insülin direncinin tedavisinde işe yaraması mümkün. Not: Bu bilgiler, metformini asla bir “zayıflama hapı” haline getirmiyor.
Paylaş