Paylaş
ARAŞTIRMALAR, neredeyse her dört Türk vatandaşından birinde hipertansiyon sorununun bulunduğunu gösteriyor. Bu gelecek için çok önemli bir tehdit. Çünkü hipertansiyonlular arttıkça kalp, böbrek ve beyin-damar ve göz hastalarının sayısı da artıyor. Peki, ne oldu da hipertansiyon bu kadar önemli bir sorun haline geldi? Eskiden daha çok yaşlılarda, okumuş yazmış kişilerde, şehirde oturanlarda rastlanan bu problem neden orta hallinin, eğitimsizin, kasabalının, köylünün, kısacası genç yaşlı herkesin sorunu haline geldi. Bu sorunun cevabı, “önleyici tıp” bakımından çok ama çok önemli.
Neden böyle oldu
Beslenme tarzımızda –özellikle son elli yılda- önemli değişiklikler oldu. Geleneksel beslenmeyi terk edip batı tipi beslenme kalıplarına yöneldik. Özellikle “ev yapımı” yiyeceklerin azaltılması, tencere yemeklerinin yavaş yavaş unutulması, hazır yiyeceklere, konservelere, şişelenmiş, paketlenmiş yiyecek ve içeceklere ilginin artması çok önemli bir yanlış oldu. Söz konusu besinlerde tuz, şeker ve yağ miktarı çok yüksek. Dolayısıyla vücudumuza eskisinden daha fazla tuz, şeker, yağ giriyor, bu üç yanlış hipertansiyon tuzağına düşmemizi kolaylaştırıyor.
Tuz, bizi ‘bozdu’
Türk toplumunun çok fazla tuz tükettiği farklı bölgelerimizde yapılan güvenilir çalışmalarda açık olarak gösterildi. “Türk Kardiyoloji” ve “Türk Hipertansiyon ve Nefroloji” derneklerinin çalışmaları da bu bilgiyi doğruladı. Eskiden kötü örnek olarak gösterdiğimiz ülkeler –örneğin tütsülenmiş yiyecekleri fazla miktarda tüketen Japonlar ve fast food şampiyonu Amerikalılar- kadar tuz tüketir hale geldik. Sorun yalnızca sofra tuzundan da kaynaklanmıyor. Bakkaldan, marketten aldığınız reçellerin bile içinde tuz var! Eskisinden daha çok içmeye başladığımız meşrubatların çoğu, konserve besinlerin neredeyse tamamı, hazır çorbaların tümü sodyumdan zengin koruyucu maddelerle dolup taşıyor. İşte, Türk vatandaşlarını hipertansiyon sorununuyla başbaşa bırakan sebepler:
SEBEP 1: Aşırı tuz
TUZ tüketimi arttıkça, hipertansiyon problemi de yaygınlaşıyor, tüketilen tuz miktarı ile hipertansiyon sıklığı arasında doğrudan bir ilişki var. Bu ilişki özellikle genetik eğilimi olanlarda, yani metabolizması tuza hassas yapılananlarda daha da önemli. “Hipertansiyon ile Mücadele”ye “tuz kullanımını azaltmak”la başlamamız gerekiyor. Halkımızın bu yönde eğitilmesi, bilglendirilmesi lazım. Besin üreticilerinin ürünlerine koydukları tuz ve sodyum miktarlarında sınırlamalar yapılması gerekiyor. Lokanta menüleri, okul yemekleri ve fast food ürünlerinin bu yönde bir denetime alınması gerekiyor. Tuz ile savaş sigara dumanı ve sigara içiciliği ile savaş kadar önemli. Bazı ülkeler bu savaşı başlattı bile. Örneğin ABD’de bazı eyaletlerde (New York) lokantalarda ciddi bir denetim var. Bizim halkımızı bu yönde eğitmeye hemen başlamamız gerekiyor.
SEBEP 2: Alkol+şeker+yağ
ŞEKER, yağ ve alkol kullanımının artması da önemli bir faktörler. Özellikle fazla miktarda şeker ve şekerli besin yiyip içmek her şeyden önce kilo sorununa yol açarak kan basıncının yükselmesine yol açıyor. Özellikle genç çocuklarda şeker, yağ ve alkol tüketiminin fazla miktarda tuz tüketimi ile birlikte olması çok daha önemli bir problem. Alkol tüketimindeki artışı da bu yanlışların arasına ilave etmekte fayda var. Özetle kilo problemi yaygınlaşıp tuz, şeker, yağ, alkol tüketimi arttıkça hipertansiyon büyüyen bir problem olmaya devam edecek, bundan emin olun.
SEBEP 3: Ve diğerleri...
HİPERTANSİYONA yakalanmayı kolaylaştıran “yanlışlar listesi”ne tabiî ki hareketsizliği, yani aktivite eksikliğini de eklemeniz lazım. Aktivitenin azalması yalnızca kilo problemine sebep olarak değil, doğrudan dolaşım sistemini etkileyerek de hipertansiyon sorununu yaygınlaştırıyor. Listeye her yıl biraz daha yoğunlaşan stres, anksiyete bozukluğu, depresyon gibi ruhsal problemleri, uykusuzluk ve benzeri sorunları da eklemeyi unutmamalı.
Metabolizma da önemli
Sorun tabiî ki sadece tuz, şeker, yağı fazla tüketmek, uykusuzluğun, stresin, hareketsizliğin dozunu kaçırmaktan kaynaklanmıyor. Doğrudan böbrek ve böbreküstü bezi hastalıklarından, benzeri bazı metabolik bozukluklardan, doğumsal anatomik arızalardan kaynaklanan hipertansiyonlar da var ama elimizdeki veriler gösteriyor ki hipertansiyon tıpkı şeker hastalığı ve obezite sorunu gibi yaşam tarzı yanlışları ile de yakından ilişkili bir sağlık sorunu. Hayatımıza ilişkin seçimlerde yaptığımız yanlışlar arttıkça bu sorunla karşılaşma ihtimali artıyor.
Normal kilolu şişman olmayın
ARAŞTIRMALAR banyo tartılarında kiloları normal bulunan, vücut yağları bedeninin orta bölgesinde yoğunlaşmış kişilerde hipertansiyona yakalanma ihtimalinin beklenenden yüksek olduğunu gösteriyor. Tersine belirgin kilo problemi olmasına rağmen vücut yağları kol, bacak, göğüs ve kalça bölgesi-kaba etlerinde birikenlerde hipertansiyon beklendiği kadar az görülmüyor. Bu nedenle normal kiloda biri de olsanız “bel çevreniz” çok önemli bir gösterge. Bel çevrenizin erkekseniz 100 cm.nin, kadınsanız 88 cm.nin altında olmasına özen gösterin. Güvenliği daha da arttırmak istiyorsanız bu rakamları 2-4 cm daha da düşürün.
Yüksek sodyumlu gıdalar
- Çerezler, tuzlu fıstıklar,
- Salamuralar, turşular,
- Hazır (paket) çorbalar,
- Konserve besinler,
- Tütsülenmiş besinler,
- Bazı peynirler,
- Bisküvi ve hamur işleri, kabartma tozu,
- Sucuk, pastırma ve benzeri etler,
- Hazır soslar,
- Çin yemekleri,
- Şişelenmiş içeceklerin önemli bir kısmı.
Paylaş