Paylaş
Çok haklı. Nedeni de şu: Yeme-içme konusunda yazılan ve söylenenler bazen birbiriyle o kadar zıt ki, insan hangi bilgiye güveneceğini karıştırıyor.
Meral Hanım sağlığına eskiden beri düşkündür. Sağlık kontrollerini düzenli olarak yaptırdığını, kendine mümkün olduğunca iyi baktığını biliyorum. Kendine iyi bakma alışkanlığı olmasa, erken teşhis sayesinde kısa sürede tedavi olduğu o menhus hastalık daha geç yaşlarda ortaya çıkabilir ve tedavisi çok daha zor olurdu ve hatta mümkün olmayabilirdi...
SEBEP NE?
Kafa karışıklığının nedeni, yalnızca ortalıktaki “çakma doktor veya beslenme uzmanları” ya da “ot çöp tüccarları” da değil. Emin olun ki sağlıklı beslenme konusunda gerçek bilim insanlarının kafası da karışık.
Son 25 yılda beslenme konusunda her gün yeni bir görüş ortaya atıldı. İşin zor yanı, bu görüşlerin çoğunun arkasında şu veya bu bilimsel çalışmanın ve otorite sayılan kişilerin de olması. Fikirler o kadar sık değişiyor ki, Amerika’da en ünlü beslenme uzmanları ve otorite doktorlarının birlikte hazırladığı beslenme piramidi 3-5 yılda bir yeniden inşa ediliyor.
Kısacası konu beslenme olduğunda neyin iyi neyin kötü olduğunu bilmek kolay değil. Bizi bu konuda yalnız doktorlar ve beslenme uzmanları da etkilemiyor. Gıda endüstrisi, besin seçimlerimizi etkilemek için her yıl milyarlarca dolar harcıyor. Her gün bir gazete ya da televizyon haberi ya bir gıdanın zararı ya da yeni bir mucize besin üzerine haber yapıyor.
Bir de bizim “ot-çöp tüccarı” zevatımız var. Onlar da bu işin ticari yanının büyüklüğünü fark etmiş, her gün bir yerlerden yeni bir mucize gıda bulup önümüze koyuyorlar. Üstelik bu mucizeleri “dini hikâyeler”le de süsleyerek daha bir ilgi çekip inandırıcı bile olabiliyorlar.
Özetle, sağlıklı beslenme konusunda güvenilir bir bilgi kaynağı bulmak ve beslenme alışkanlıklarını o kaynağa göre kurgulamak doğru bir düşünce ama bilime dayalı beslenme piramitlerinin bile her 3-5 yılda bir yıkıldığı dikkate alınırsa bu işi başarmak kolay değil.
Ne yapmalı?
Benim tavsiyem şu: Prensip olarak yeterli, çeşitli ve dengeli beslenmeye, doğal, katkısız, mümkünse organik besinler yemeye özen gösterin.
Yağ ihtiyacınızı öncelikle zeytinyağından, mümkün değilse diğer bitkisel yağlardan -kanola, soya, mısır, ayçiçeği yağı, yerfıstığı yağı- karşılayın. Sağlıklı yağlardan, tam tahıllardan ve balıktan daha sık yararlanın.
Beyaz undan uzak durun. Hızlı sindirilen karbonhidratları, özellikle şekeri ve nişastayı azaltın.
Bol bol sebze ve meyve yiyin. Beslenmenizde sebze ve meyveyi öne çıkarın. Bunların taze, doğal, organik, olgun ve katkısız olanlarını tercih edin.
Kilonuzu kontrol altında tutun. Protein seçerken dikkatli olun. Kırmızı etle ilgili kuşkularınızı azaltmak için mangalda pişirilmiş ya da kızartılmış etlerden uzaklaşın. Kırmızı et tüketiminizi azaltın.
Protein kaynağı olarak balık, kümeste yetişmiş tavuk, yumurta, kabuklu yemişler ve baklagillerden faydalanın. Alkolden uzak durun. Beslenme sisteminize yeni bir gıda eklemeyi düşündüğünüzde, şarlatanları bir yana bırakıp güvendiğiniz kişilerden ve bilim adamlarından -tıp doktoru ve beslenme uzmanı bilim adamlarından- doğrudan bilgi almaya çalışın.
Gazete yazıları, televizyon haberleri, internet gruplarının oluşturduğu beslenme haberlerini güvenilir bir filtreden geçirmeden sakın uygulamaya başlamayın.
Ev yapımı yemeklere güvenin
Sevgili Meral Tamer’e semizotunu daha sık tüketmesini, özellikle mercimek, soğan, domates, zeytinyağı ve limon eklenmiş -mevsiminde nar taneleri de katılabilir- semizotu salatasından vazgeçmemesini tavsiye ederim.
Mümkün olduğu kadar “ev yemekleri”ni tercih etsin. Mutfağına, kullandığı yağa, hijyenine, pişirme usulüne güvenmediği restoranlarda yemek yemesini tavsiye etmem. Mesela “tereyağlı kuşkonmaz” için lokanta mönüsünü tercih etmek doğru bir yaklaşım gibi gelmiyor bana.
Kâğıtta ızgara sebze hazırlama konusuna gelince... İyi bir fikir olduğunu düşünüyorum ama beslenme uzmanlarıma rica ettim, konuyu araştırıyorlar. En kısa zamanda onlar beni, ben de Meral Hanım’ı
bilgilendireceğim.
Doymuş yağlar kolesterolden tehlikeli
Uzmanlar, kolesterol yüksekliği yapan faktörler içinde doymuş yağlar ile trans yağların kolesterolden zengin beslenmeden daha önemli hale geldiğini belirtiyor.
Bunun iki nedeni var. Birincisi, toplum bilgilendirme kampanyaları sonucu yüksek kolesterollü besinlerin eskisine oranla daha az tüketilmeleri. İkincisi ise üreticilerin kolesterolü azaltılmış besinler üretmekte daha dikkatli davranmaları.
Doymuş ve trans yağlar, vücuda girdiklerinde henüz bilinmeyen bir mekanizma ile süratle kötü kolesterole çevriliyor.
Bir başka sorun ise kalorisi yüksek beslenme planları, özellikle şekerden zengin yiyeceklerin fazla tüketilmesi. Yüksek kalorili, şekeri bol besinler kanda trigliserit isimli yağı artırarak kolesterol artışını kolaylaştırıyor.
Sonuç olarak, bir yıl önce yazdığımız bir yazıda sorduğumuz soru ve verdiğimiz yanıt geçerliliğini koruyor. Soru şuydu: “Bir lop yumurta mı tehlikeli, bir top dondurma mı?” Yanıtımız yine aynı: “Bir top dondurma, kolesterol savaşını kaybetmede en az bir lop yumurta kadar etkilidir.”
Kolesterol savaşını kazanmak istiyorsanız, tükettiğiniz hayvansal yağ, margarin ve trans yağ miktarını azaltın.
Yorgunluğunuzun nedeni böbrekleriniz olabilir
Böbrek yetmezliği, çok yavaş seyreden ve ileri dönemlere kadar genellikle fark edilmeyen tehlikeli bir sorundur.
Böbrekler herhangi bir nedenle hasar gördüğünde, bir taraftan vücuttaki toksik maddeleri temizleme görevini yapamazlar, diğer taraftan da kemik iliğinde alyuvar üretimini denetleyen eritropoetin isimli hormonu üretemezler.
Eritropoetin üretiminin azalması, kansızlıkla sonuçlanır. Kansızlık yani anemi, böbrek yetmezliklerine bağlı yorgunlukların en önemli nedenidir.
Böbrek yetmezliğinin teşhisi kolaydır. Basit bir kan ve idrar tahlili teşhis için yeterlidir. Eğer yetmezliğe yol açan sorun tedavi edilebiliyorsa, yorgunluk da kendiliğinden düzelecektir.
Böbrek yetmezliğinin tedavisi yoksa demir takviyesi yapılabilmekte, eğer bu da yeterli olmazsa sentetik eritropoetin enjeksiyonlarından faydalanılmaktadır.
Gebelikte oluşan meme kanserleri
Gebelik sırasında veya doğumdan sonraki bir yıl içinde teşhis edilen meme kanserleri, “gebeliğe bağlı meme kanseri” (PABC) olarak adlandırılır. Bu kanserlerin geç teşhis edilmesi, yeni anneleri ciddi sorunlarla karşılaştırır, hatta bu kanserlerden ölüm oranlarını artırır.
Kadınların doğumu ileriki yaşlara bırakmaları nedeniyle bu kanserlerde artış görülmektedir. Bu konuda yapılan 15 bilimsel makale gözden geçirildiğinde, bu kanserin gebelik sırasında değil de, daha çok doğum sonrasında teşhis edildiği belirlenmiştir.
Teşhiste geç kalınması, koltuk altı lenf bezi metastazı ve yüksek dereceli tümöre rastlanması ihtimalini artırır, tedavi güçleşir ve kötü sonuçlar daha çok beklenir. Gebelik sırasında dahi yapılan mamografi, meme ultrasonu ve biyopsiler ile erken teşhis, sonuçların daha iyi olmasını sağlamaktadır.
Bakliyat grubu, lif-posa şampiyonudur
Modern beslenme tarzı, yeteri kadar posa ihtiva etmiyor. İşte bu nedenle başta kabızlık ve hemoroit olmak üzere hazım sistemi, özellikle bağırsak hastalıkları artıyor.
Besinlerle yeteri kadar posa kazanmayanlarda bağırsak tümörlerine ve “divertikülit” adı verilen bağırsak iltihaplarına da sık rastlanıyor.
Posası az bir beslenme tarzı kolesterolle, şekerle ve kilo sorunuyla mücadeleyi zorlaştırıyor. Düşük posalı beslenme alışkanlığı olanlarda hipertansiyon daha sık görülüyor. Kısacası, yeteri kadar posa kazanmadan sindirim sistemi verimli çalışamıyor.
Bir araştırmaya göre, 1900’lü yıllara girerken günde 40-50 gram civarında olan posa tüketimi, 2000’li yıllarda yarıya, hatta üçte birine düşmüş durumda.
Posa ihtiyacını gidermenin en kolay yollarından biri, daha fazla bakliyat grubu besin yemekten geçiyor. Yarım bardak mercimek, kuru fasulye ve barbunya 7-8 gram, nohut ise 4 gram posa ihtiva ediyor.
Yeri gelmişken, bakliyat grubu besinlerin B vitamini ve folik asitten zengin olduklarını ve kanda homosistein seviyesini azalttıklarını hatırlatalım. Düzenli bakliyat tüketiminin özellikle kilo ve kolesterole iyi geldiğini de belirtelim.
Ve son bir hatırlatma: Bakliyat grubu besinler çok güçlü bitkisel protein kaynaklarıdır. Bir bardak mercimekte 17-18 gram protein bulunmaktadır.
Paylaş