ABD Boston’daki Harvard Üniversitesi’nin metabolizma laboratuvarı kilo fazlalığı ve obezite konusunda yaptığı çalışmaları sebebiyle dünya ölçeğinde bir referans noktası.
Laboratuvarın kurucusu ve yöneticisi Ankara Tıp Fakültesi mezunu bir Türk doktoru. Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil yüzyılın salgını ve çağın en önemli sağlık sorunu kabul edilen “şişmanlık epidemisi” probleminin metabolik şifrelerini işte bu laboratuvarlarda çözmeye çalışıyor.
Geçen hafta Boston’da Gökhan hocayla birlikte olduk. Çalışmaları hakkında bilgi aldık, düşüncelerini öğrenme fırsatı bulduk ve onunla bir kez daha gurur duyduk. Gökhan hoca diyor ki: “Şişmanlık sorununun arkasında hücrelere aşırı besin yükleme problemi var! Gökhan Hoca’ya göre şimdiye kadar pek ciddiye almadığımız ama önemini son zamanlarda çok iyi anladığımız hücresel organcığımız “endoplazmik retikülüm” bu yoğun yiyecek-içecek saldırısı karşısında bunalıyor, yorgun ve halsiz düşüyor! Şişmanlık sorununun arkasında işte bu yorgunluk, bu yüklenme, bu çaresiz kalış yatıyor. Gökhan hoca “sonuç noktasına bir hayli yaklaştık, iyi haberlerimizi bekleyin” diyor...
TELEVİZYON PROGRAMIMIZ BAŞLADI
Uzun süredir ara verdiğimiz televizyon programımız NTV’de yeniden başladı. Her Pazar Sevgili Gülay Avşar’la birlikte “Prof. Dr. Osman Müftüoğlu yanıtlıyor” programında sizden gelen sağlık sorularını yanıtlamaya çalışacağım. Programın yayınlanma saati 12.00 olacak. Saygıyla duyurulur.
Değerli okur. İnsan hücresinin metabolik gücü sınırlı. Kolay kolay da değişmiyor. Metabolik olayların nasıl yürüyeceğini belirleyen genetik şifrelerdeki küçücük bir değişme ise on binlerce yılı alıyor. Oysa sadece son 50 yılda yiyip içtiğimiz besinlerin yapı ve miktarı yüzde yüz değişti! Bu değişim karşısında DNA’larımız ve bu DNA’ların yönettiği metabolik süreçler ve hücresel organcıklarımız yetersiz kaldı. Kısacası beslenme yanlışlarımız metabolik dengemizi alt üst ediyor. Hücrelerimiz bu hem miktarca fazla, hem de yapısı farklı besinlerle boğuluyor. Dolayısıyla metabolizmamız durma noktasına geliyor, enerji üretimimizse neredeyse sıfırlanıyor.
NETİCE MALUM
Bağışıklık sistemimiz çöküyor, enfeksiyonlar, alerjiler başlıyor, kanser dünya ölçeğinde bir sorun haline geliyor. İnsülin direnci gelişiyor, diyabet patlaması yaşanıyor. Kan yağ dengesi alt üst oluyor, koroner kalp hastalığından ölümler birinci sıraya yerleşiyor. 20 yaşındaki gençler bile hipertansiyonla, karaciğer yağlanmasıyla uğraşmaya başlıyor. Gökhan Hoca’nın çalışmalarını ve düşüncelerini size bir başka yazıda uzun uzun anlatacağım. Gökhan Hotamışlıgil gibi bilimcileri hepimizin tanıması ve onunla gurur duyması gerekiyor. Çünkü o dünya ölçeğinde ama mütevazı bir araştırmacı. Bana göre kilo fazlalığı ve şişmanlık sorununun çözümünde son vuruşları Boston’daki o laboratuvarda Gökhan Hoca ve ekibi yapacak. Şişmanlık sorununu çözecek golü onlar atacak.
Göbek kiloları neden daha tehlikeli?
Kilo almak, fazla yağlar vücudun neresinde birikirse biriksin sağlığı tehdit ediyor. Yani ister göbeğinizde, ister poponuzda yağ biriktirin, sonuç değişmiyor: Artan ağırlık kemiklere, kirişlere, kaslara yük bindiriyor; bel, sırt, kalça, diz ağrılarına sebep oluyor. Safra kesesi taşları, tüylenme, koltuk meme altı ve kasıklarda pişikler, kabızlık, horlama, hipoglisemi atakları, nefes darlığı, takatsizlik fazla kiloluların ortak sorunları. Bununla birlikte karın bölgesi ve bel çevresinde biriken yağlar sağlık açısından daha ciddi tehditler oluşturuyor. Bu tür şişmanlama şeker hastalığı, kan yağlarında dengesizlik hipertansiyon eğilimi, karaciğerde yağlanma, ürik asitte yükselme ve sonuçta kalp ve beyin damar hastalıklarına yakalanma ihtimalini yükseltiyor. Bacak ve kalça-popo bölgesinde biriken yağlarda bu sorunlar pek görülmüyor. Özetle elma tipi şişmanlamak armut tipi şişmanlamadan daha riskli. Böyle bir sorunu önlemenin yolu bir mezurayla bel çevresini her hafta düzenli olarak ölçmekten geçiyor. Bel çevrenizin kadınsanız 88, erkekseniz 102 santimetreyi geçmesi alarm işareti.
İlk mamografi ne zaman yapılmalı?
Meme kanseri kadınların korkulu rüyası. İyi haberse hastalığın son yüzyılda 20 kat artmasına karşılık ölüm oranının hiç artmamış olması. Bunun birinci nedeni toplumun bilinçlenmesi ve kontrollerin sıklaştırılması. Tedavideki ilerlemelerin de önemli bir payı var. Düzenli kontroller meme kanserinde de erken tanıyı kolaylaştırıyor. Erken tanı yöntemlerinden biri de mamografi. Uzmanlar ilk mamografinin elli yaş civarında yapılmasını öneriyor ve iki yılda bir yapılacak mamografi çekimlerini yeterli görüyor. Eğer özel bir durum yoksa bu yaşa kadar elle yapılan aylık kişisel kontroller ve yıllık doktor muayeneleri yeterli. Her yıl tekrarlanan mamografi kontrolleri ise yetmiş yaş ve sonrasında tavsiye ediliyor. Meme kanseri erken teşhis edildiğinde tedavinin başarı oranı son derece yüksek. Erken teşhis ilerlemiş dönemde ortaya çıkabilecek kemik, beyin, akciğer ve karaciğer sıçramalarını da önlüyor. Dikkat edilmesi gereken nokta gereksiz ve sık mamografik incelemelerden kaçınmak. Bunun nedeni mamografi sürecinde yüksek oranda radyasyona maruz kalınması. Neredeyse her 8 kadından birinde görülen bu önemli hastalıkta erken tanı büyük önem taşıyor.
Şeker hastalığı önlenebilir mi?
Eğer kardeşleriniz, anne-babanız veya yakın akrabalarınız arasında orta yaşta görülen ikinci tip şeker hastalığı sık görülüyorsa bazı hatalardan kaçınarak bu hastalığa yakalanmayı önleyebilir, en azından geciktirebilirsiniz. Araştırmalar genetik eğilimin orta yaş diyabetinde ciddi bir dezavantaj olduğunu gösteriyor. Yine aynı araştırmalar bu dezavantajın alınabilecek bazı önlemlerle kontrol altına alınabileceğini de saptıyor. Kilo kontrolü önlemlerin etkili olanı. Sağlıklı bir kilo aralığından çıkıp fazla kiloluluk veya obezite sürecine girdiğiniz oranda diyabet riskiniz artıyor. Risk özellikle ideal kilonun yüzde 10’unun aşıldığı, beden-kitle indeksinin otuzları geçtiği durumlarda belirginleşiyor. Kilo sorununun diyabet riskini arttırmasının nedeni insülin direncini tetiklemesi. Fazla kilolar verildiğinde risk yeniden düşüyor. Düzenli aktivite yapmak da son derece etkili bir önlem. Araştırmalar haftada en az 3-4 gün yapılan aktivitelerin ara sıra yapılanlardan çok daha etkili olduğunu gösteriyor. Aktivitelerden maksimum fayda sağlamak için egzersizle harcanan enerji miktarının haftada ortalama bin kaloriyi geçmesi gerek. Beslenme de önemli bir faktör ama hemen hatırlatalım, kilo almaya yol açmadığı sürece şekerli gıdaları tüketmek şeker hastalığına yol açmıyor. Uzmanlar “çok şeker yiyen şeker hastası olur mu?” sorusunu “hayır” diye yanıtlıyor.