Paylaş
VÜCUDUMUZ mükemmel bir organizasyon ve olağanüstü bir hücresel ilişkisi ağı içinde çalışıyor. Kalbinizi hasta eden bir şey beyninizi, yüzünüzü veya cildinizi de hasta edebiliyor. Bunun tersi de doğru. Kalbinize iyi gelen her şey gözünüze, cildinize ve beyninize de iyi geliyor! Araştırmalara bakılırsa, hastalıklar arasında da böyle bir bağlantı var. Kataraktı ya da sarı nokta hastalığı olan bir yaşlıda kalp damar hastalıkları oluşma riski belirgin şekilde artıyor. 60 yaşından önce cilt kanserine yakalanan birinin prostat veya kalın bağırsak kanserinden ölme ihtimali % 20-30 düzeyinde yükseliyor. Örnekleri daha da çoğaltmak mümkün. Bir yemek sohbetinde komşunuzdan duysanız “Olur mu öyle şey?” deyip de inanmayacağınız şu bilgi de bilimsel bir gerçek: Göbek bölgesinde yağ biriktiren ve beli genişleyen insanların Alzheimer hastalığına yakalanma olasılığı belirgin olarak artıyor!
Her sinyal ciddi
Doku ve organların ortak bir düzen ve mükemmel bir ilişki içinde çalıştığını gösteren daha pek çok örnek var: Fazla kilolu ve obezlerde meme kanseri riski daha yüksek oluyor. Sertleşme bozukluğu yaşayan erkeklerin kalp krizi geçirme ihtimalleri ciddi biçimde yükseliyor. İşte bu nedenle sağlığımıza bir “bütün” olarak bakmalıyız. Bedenimizden gelen her sinyali ciddiye almak, nedenlerini bulup ortadan kaldırmak mecburiyetindeyiz. Sağlıklı olmak ve sağlığı korumak “bütüncül sağlık yaklaşımından”, organlara tek tek odaklanmak yerine her hücreye saygı ve dikkat göstermekten geçiyor...
Geçmişe dönmek daha mı iyidir
GİTTİKÇE artan sayıda bilimsel çalışma dikkate alındığında, beslenme tarzımızda artan oranda bitkisel yağlara (ayçiçeği, mısır, pamuk, margarin), beyazlatılmış una (beyaz ekmek, beyaz pirinç, makarna), arıtılmış şekere (beyaz, kahverengi şeker, meyve şekeri, mısır şurubu) yer veriyoruz. Ayrıca giderek artan oranda daha az omega-3 yağı kazanıyor, hızla omega-3 fakiri yapılara dönüşüyoruz. Bu temel değişimlerin son yıllarda sayıları hızla artan kronik hastalıkların (diyabetin, romatizmanın, kanserin, şişmanlığın, alzheimerin, hipertansiyonun) nedeni olduğu da artık kesinleşmiş durumda. Tabi bu olumsuz listeye gereğinden fazla tuz, özellikle sofra tuzu –rafine tuz- tüketimini de dâhil etmemiz lazım. “Beslenme sistemimizde mümkün olduğu ölçüde 100 yıl öncesine geri dönelim” diyenler işte bu nedenle haklılar. Ben de bu yönde düşünüyorum: Geçmişe dönmek daha doğru olacak...
Kanser yaşam tarzımızla ilişkilidir
YANLIŞ bildiğimiz şeylerden biri de kanser-genetik faktörler arasındaki ilişkidir. Çalışmalar, genetik faktörlerin etkisinin kanserden ölümlerde en fazla % 15-20 civarında olduğunu gösteriyor. Yani kötü genetik miras öyle zannedildiği kadar baskın bir kanser nedeni değil. Yaşam tarzınız (sigara, alkol, besin seçimleriniz, temponuz, ruhsal durumunuz, aktiviteniz, stres yükünüz, uyku kaliteniz, ...) kansere yakalanma konusunda da çok ama çok daha önemli bir belirleyici. Bu nedenle bedenimizin kanserden korunmasına nasıl yardım edebileceğimizi araştırmamız, bu hastalığa karşı kendimizi daha iyi nasıl savunacağımızı öğrenmemiz gerekiyor.
Ot-çöp tüccarına dikkat!
Önemli bir nokta da şu: Son zamanlarda halkımızın doğal tedavilere ilgisini suiistimal eden ot-çöp tüccarlarının sayısı artıyor. Bunlar işin ekonomisinin büyüklüğünü görünce, bitkilerle tedavi –fitoterapi- gibi önemli ve bilimsel bir alanın suyunu çıkarmaya başlıyor! Bunlara karşı uyanık olmanızda fayda var.
Şu noktayı da unutmamanız gerekiyor: Modern tıbbın oluşturduğu denenmiş bilimsel yöntemlere başvurmadan herhangi bir kanseri önlemeye veya tedavi etmeye çalışmak mantıksızdır, yanlıştır. Özellikle kanserin tedavisi söz konusu olduğunda kemoterapi, ameliyat, radyoterapi, immünoterapi gibi yöntemleri bir yana bırakarak kendilerini “alternatif tıpçı!” olarak tanımlayan bu uyanıkların oyunlarına kesinlikle alet olmamalısınız.
Sigara, alkol YOK!
Kanserden korunma söz konusu olduğunda yapmanız gereken şeyler hem kolay, hem de zordur! İsterseniz yeniden ve bir kez daha hatırlayalım. Beslenmemizde kanseri teşvik ve destekleyen unsurları azaltıp, engelleyen ve köstekleyen güçleri arttırmak; ruhsal yaşamımızı olabildiğince güçlü kılmak, huzurumuzu bozacak her şeyden uzak durmak, bağışıklık sistemimizi güçlendirebilecek her fırsattan yararlanmak, uykumuzdan taviz vermemek, sigaradan, alkolden uzak durup aktiviteye odaklı bir hayat tarzı oluşturmak...
OBEZiTE’de suçlu kim
OBEZİTE hemen her ülkenin en önemli sağlık sorunlarından biri haline geldi. Obezite salgını büyüdükçe “kalp, şeker, tansiyon, romatizma, Alzheimer, kanser” hastalarının sayısı artıyor. Obezitenin sebep olduğu sağlık harcamalarının büyüklüğü neredeyse –dünya ölçeğinde- trilyon dolarlarla ifade ediliyor. Kısacası daha çok obez daha çok hastalık, daha kısa ömür, mali ve ekonomik imkânların lüzumsuz yere kaybı anlamına geliyor. Bu nedenle hemen her ülke yaşadığı obezite patlamasının nedenlerini araştırıyor, önlemler arıyor.
Ya gazlı içecekler
New York belediye başkanının obezite sorununu tetiklediği için şekerli içeceklerin (gazozlar, kolalı içecekler, meyve suları) kamuya açık alanlarda boyutlarına ve volümlerine sınırlama getirmesi bu mantığa dayanıyor. Yanlış da değil. Obezite patlamasının tek sorumlusu tabiî ki besleyici değeri hiç olmayan ve bedenimize sadece fazla miktarda toksik kalori yükleyen içecekler değil ama bunların temel sorumlulardan biri olduğunu da bilmemiz ve kabul etmemiz lazım.
New York belediye başkanının kararı umalım ki bizim başkanları da etkilesin. Bilindiği gibi New York’ta aynı başkan gıdalardaki tuz ve trans yağ miktarına da sınırlama getirmişti.
ORGANİK GIDALAR TAMAM MI DEVAM MI
YİYECEK içecek üzerine her sohbette bana, “Hocam gıdaların üzerindeki organik tanımına güvenelim mi?” diye soruluyor. Bu konuda net bir şey söylemek gerçekten zor! Tarım Bakanlığı’nın ciddi bir kontrol yaptığını zannediyorum ama bazı üreticilerin organik gıda konusunu suistimal ettiklerini düşünmek de haksızlık sayılmaz.
Organik, yoksa doğal
Sayın Rahmi Koç’un kısa bir süre önce bu yönde belirttiği olumsuz kanaate de boş vermemek ve gönül koymamak (!) lazım. Organik gıdaların sağlığımız bakımından çok daha güvenli ve faydalı olacağını biliyoruz. Ayrıca temiz, kimyasallarla kirlenmemiş bir toprak, gelecek nesillere sağlıklı bir şans bırakmak anlamına da geliyor. Ayrıca besin değeri açısından da daha iyi olduklarını gösteren veriler var. İmkânınız varsa, organik gıdaya öncelik verin. Eğer bu mümkün olmazsa -ki kısa vadede pek mümkün olacak gibi görünmüyor, ayrıca organik ürünler bizde çok yüksek fiyatlarla satılıyor- doğal beslenme ürünlere öncelik vermenizi öneriyorum.
UNUTMAYIN
Umutsuzluk tehlikelidir
SAĞLIĞIMIZ söz konusu olduğunda öncelikle hatırlamamız gereken şeylerden biri de şu: “İnsan beden ve ruhu mükemmel bir işbirliği ve düzen içinde çalışmak zorundadır”. Bu organizasyon yaşamın her anında, her fonksiyonu birbiriyle etkileştiği halde, mükemmel bir düzeni ısrarla sürdürür. Trilyonlarca hücremizden herhangi birinin herhangi bir işlevinin değişmesi, bütünü, yani sistemin tamamını mutlaka ama mutlaka etkileyecektir. Psikolojik durumunuz ise bu etkileşimin en çok ihmal edildiği alandır. Ve ne yazık ki biz doktorlar, bilimin bize yüklediği sorumluluklar ve meslek ahlakımız nedeniyle hastalarımıza daima ve mutlaka doğruyu söylemeyi görev biliriz. Ne var ki bazen bu doğrulardan biri de, “yanlış umutlar vermemek”, “boş hayaller yüklememek” olabiliyor.
Yanlış, yanlışı getirir
Ama bu durum yoğunlaştığında –özellikle kanser hastalarında ve çaresi olmayan başka kronik sağlık sorunlarında- bir “umutsuzluk dünyasına” davet edebiliyor. Kendilerini tıbba alternatif olarak konumlayan şarlatan alternatif sağlıkçılar (!) en çok tam da bu durumlardan yararlanıyor. Kanser, migren, kronik artrit, kilo fazlalığı, obezite, yorgunluk gibi orta ya da uzun vadede çözümü mümkün olmayan bir sağlık sorunu nedeniyle ‘umutsuz konuşan’ doktorunuz size “Yapacak pek fazla bir şey yok” demeye başlamışsa, bu tür uyanıklar ‘sihirli formülleri, mucize iksirleri, ot-çöp haplarıyla, sihirli taşları, mucize aletleriyle’ yanınızda bitiveriyorlar. Biz hekimlerin size doğruları söylememiz şart ama bunu umutsuzluk yüklemeden başarmanın bir yolunu bulmamız gerekiyor. Sizin de özellikle bu durumlarda bu tür oyunlara gelmemeye dikkat etmeniz lazım. Alacağınız yanlış öneriler, yaptıracağınız yanlış uygulamalar sorununuzu daha içinden çıkılmaz bir sürece de dönüştürebiliyor.
Paylaş