Paylaş
Bu iki sorun nedeniyle yaşam kalitesi oldukça düşen, günlük ihtiyaçlarını karşılayamayanlar bile var. Peki, ne oldu da eklemler bu kadar güçsüz kaldı, kemikler böylesine koflaştı?
ORTALAMA yaşam süresinin uzaması doğal olarak “toplumsal yaşlanma” sorununu da beraberinde getirdi, romatizma ve osteoporoz da bundan nasibini aldı ama tekrarlayıp durduğumuz bazı yanlışlar da işi tetikliyor. Yanlışların başındaysa her zaman olduğu gibi beslenme ve aktivite problemlerimiz var.
EKLEMLER İNŞAAT GİBİ
Her kemik ve eklem sanki bir “inşaat şantiyesi” gibi yaşam boyu yoğun bir metabolik aktivite içinde. Doğal olarak da eklem ve kemikler sürekli olarak eskitiyor, tüketiyor, yeni malzemelere ihtiyaç duyuyor. İhtiyaçlarını besinlerle karşılıyor. Eğer bunları yiyip içtiklerimizle kazanıp yerine koyamazsak, yapım eksik kalıyor, çürük malzemelerle sürdürülebiliyor. Neticede kemiklerin içi koflaşıp boşalmaya (osteoporoz), en ufak bir depremde (düşmede, travmada) yıkılıp kırılmaya hazır hale geliyor. Eklemlerin kayganlığı azalıyor, sıvıları kayboluyor, tampon sistemleri (kıkırdaklar), diskler incelip harap oluyor.
KALSİYUM YETMEZ
Yine sanıldığının aksine kemiklerin ana maddesi sadece “kalsiyum” değil. Bedenimizdeki bir kilodan fazla kalsiyumun önemli bir kısmı kemiklerimizde kullanılıyor ama kemik ve eklemlerin bütünlük ve sağlamlığını koruyabilmeleri için D ve K gibi vitaminlere, magnezyum, bakır, boron gibi minerallere, daha da önemlisi kolajen ve glukozaminoglukanlar gibi destek maddelerine ihtiyaç var. Özellikle eklemler kolajen, glukozaminoglukanlar, Omega-3 yağları gibi ana maddeleri azaldığında kendilerini yenilemede zorlanmaya başlıyor.
Tabii ki vücudumuza daha çok kalsiyum (sadece süt, peynir, yoğurt kaynaklı değil, lahana ve benzeri sebzelerle, bakliyat ve kuruyemişlerdeki kalsiyuma da ihtiyacımız var), daha çok D vitamini (sadece besinlerle değil, özellikle güneşten faydalanarak) temin etmemiz lazım. Ama sadece bunlarla yetinecek olursak yolda kalırız! Kemiklere de, eklemlere de kolajen, glukozaminoglukanlar, Omega-3 ve daha pek çok doğal malzeme kazandırmalıyız. Bunun için de daha sık kemikli et (tam tavuk, tam et), balık (kılçığıyla yenen balıklar tercih edilmeli), kelle paça, sakatat, sebze, bakliyat tüketerek ihtiyacımız olan maddeleri bedenimize sokmalıyız. Bu da yetmez!
EGZERSİZ ŞART
Düzenli fiziksel aktivite de çok önemli bir konu. Yeteri kadar aktivite yapmamak da kemik ve eklem sağlığını tehdit eden sorunlardan biri. Özellikle kemikler için direnç egzersizleri yapmak (itme, çekme, ağırlık çalışmaları) ve kaslara yoğun çalışma yükleyerek kemiklere uyguladıkları zorlamayı yükseltmekte fayda var. Çünkü güce direnmek zorunda kalan kemik içine daha fazla kalsiyum ve esas madde depoladığından daha güçlü oluyor.
HER KİLO EZİYET
Burada dikkat edilmesi gereken aktivite yapacağım derken eklemleri ve onlara destek olan dokuları (tendonlar, menüsküsler, diskler, su keseleri) fazla zorlamamak, hasar vermemektir. Ayrıca bedenimize eklediğimiz her bir kilonun eklemlerimize en az 3-4 katı kadar ağırlık yüklediğini de unutmamalıyız. Özellikle 50’li yaşlardan sonra bedene yüklenen her fazla kilo bele, dize, kalçaya eziyet ediyor.
Yağlı karaciğere karşı önlem
Alkolü bırakın (veya azaltın)
Taze sıkılmış olsa bile meyve sularından uzak durun
Meyve tüketiminizi sınırlayın (özellikle akşam meyvelerini)
Alkol ile meyveyi birlikte tüketmeyin
Ekmek, makarna, pirinç pilavı keyfine azıcık ara verin
Unlu, nişastalı besinlerden ve tatlılardan (bal, pekmez dahil) uzak durun
Düzenli ama aşırı yorulmadan egzersiz yapın.
Yataktan kalkarken bile yorgunsanız...
UZMANLAR özellikle sabah daha yataktan kalkmadan başlayan yorgunluklardan depresyonun sorumlu olabileceğini belirtiyor ve “gün boyu devam eden, gün içinde iniş çıkışlar gösteren yorgunluklarda akla ilk önce depresyon gelmeli” diyor. Özellikle şu eşlikçiler de varsa depresyon ihtimali ağır basıyor: Kolay ve aşırı duygulanma halleri. Basit sebeplerle ağlamalar. Kontrolsüz öfkelenmeler. Uyku bozuklukları, özellikle gecenin orta yerinde uyanıp yeniden uykuya dalamamalar. Gereksiz alınganlıklar. Ölçüsüz tepkiler.
BÜYÜK ŞEHİR HASTALIĞI
Lütfen unutmayalım: Özellikle büyük şehirlerde dikkati çekecek ölçüde bir “depresyon dalgası” var ve bu dalga “yorgunluk ordusu”nu hızla büyütüyor. Tabii ki ekonomik nedenler, hayatın gittikçe zorlaşması da bunda etkili ama bence temel belirleyicilerden biri aidiyet duygusunun zayıflamasıdır. İlişkilerimizin eski anlamını, gücünü, içtenliğini, keyfini kaybetmesi önemli noktalar.
Paylaş