Paylaş
Hele bir de o sorunlar önemliyse mutlaka elimize yüzümüze bulaştırırız. Dostu-düşmanı yine yanıltmadık, bu sefer de bize yakışanı yaptık, domuz gribi ve GDO konularını da bir korku ve panik dalgasına dönüştürdük.
PANİĞE gerek yok, çünkü H1N1 virüsü ile bulaşan pandemik gribin her yıl yakalandığımız o bildik mevsim gribinden ciddi bir farkı yok. Başlıca farkları şunlar: Bu virüs daha çabuk bulaşıyor, bir. Daha hızlı yayılıyor, iki. Biraz daha can yakıyor, daha çok ağrı, sızı, kırıklık, bitkinlik yapıyor, üç. Solunum yollarını biraz daha fazla seviyor ve akciğerdeki hava keseciklerine daha hızlı ulaşıyor, çabucak yerleşiyor, dört. En önemlisi sonuncusu. Eğer bağışıklık sisteminiz zayıf ise (çocuklar, yaşlılar, hastalar, solunum yetmezliği olanlar, tıkayıcı akciğer hastalığı bulunanlar) pandemik grip hızla çok ağır bir zatürreeye dönüşebiliyor. Aynı risk, yani basit bir gribin ağır bir zatürree depremine dönüşmesi ihtimali o bildik mevsim gribinde de var ama bu olasılık H1N1 enfeksiyonuna göre çok daha az.
İşte bu nedenle H1N1 gribini de “evde ayaklarınızı uzatıp televizyon seyrederek, gazete, kitap okuyarak, ağrı sızı giderici, ateş düşürücü haplar yutup azıcık termofor, birazcık burun damlası, bir-iki bardak bitkisel çay keyfi yaparak” da atlatmanız pekâla mümkün. Yani öyle “Tamiflu krizlerine” girip eczanelere saldırmanın, marketlerde el dezenfektanınından antiseptiğe hiçbir şey bırakmamanın pek anlamı yok. Çünkü tedavi veya korunma için Tamiflu kullanmak şart değil. Buna ancak doktorlar karar verebilir. Aşılanmak doğru ve etkili bir önlem ama herkesin aşılanması da gerekmiyor. Risk grubundakilerin aşılanması yeterli.
Doktor ne zaman
Özetle, eğer iyi dinlenirseniz, iyi beslenip, bol sıvı içerseniz siz de H1N1’in hakkından gelebilirsiniz. Ateşiniz üç-dört günde düşmezse, solunum sıkıntınız varsa, ishal, karın ağrısı, bilinç bulanması olursa doktora ihtiyacınız var demektir. Ama öyle bir panik hali yaratıldı ki “eğer mahallenize domuz gribi virüsü girdiyse, okulda, işyerinde bir çocuk, bir arkadaş aksırdı hapşırdıysa” yandınız. Ama sahnede tam bir “ört ki ölem” filmi var. Aksırıp öksüren, burnu akıp boğazı yanan herkes hastanelerde! Buna gerek yok hâlbuki.
Yazdıklarımı sakın “domuz gribini ciddiye almayın” diye yorumlamayın. Söylemek istediğim şey şu: Biraz dikkat ederseniz sorunun sandığınız ölçüde tehlikeli bir yanı yok. Eğer grip işaretleri yanında ateşiniz çıkar da 2-3 günde düşmezse, nefes darlığı, karın ağrısı, ishal, bulantı, kusma ve bilinç bulanıklığı ortaya çıkarsa beklemeden bir sağlık kuruluşuna başvurmanız gerekiyor. Yoksa evde istirahat etmek ve iyi bir bakım yeterli olabiliyor. Lütfen korkmayın, panik yapmayın. Tedbirli olun, hastalarla temastan kaçının, öpüşüp koklaşmayı biraz bırakın, el tokalaşmayın, hastalara yakınsanız, şüpheliler varsa maske takın.
Hangi gribe yakalandınız
Sİzde veya bir yakınınızda grip işaretleri varsa bazı belirtilere dikkat ederek probleminizin mevsim gribi mi, domuz gribi mi olduğunu tahmin etmeniz mümkün olabilir.
Mesela mevsim gribine oranla domuz gribinde ateş daha çok ve sık yükseliyor. Domuz gribine yakalananların yüzde 80-90’ında 38,5 ve üzeri ateş görülüyor. Bu oran mevsim gribinde daha düşüktür. Kas eklem ve gezici bedensel ağrılara, baş, sırt ve boyun ağrısına domuz gribinde mevsim gribine oranla daha sık rastlanıyor. Domuz gribinde bu ağrılar can sıkıcı düzeylere varabiliyor. Burun akıntısı ise daha çok mevsim gribiyle ilgili bir işaret. Domuz gribinde burun akıntısı çok geri planda kalıyor. Hapşırma da mevsim gribinde daha sık görülen bir belirti. Halsizlik, yorgunluk şikâyetine gelince… Domuz gribinin yol açtığı halsizlik-bitkinlik çok daha belirgin ve ciddi. Bedeni adeta bir paçavraya çevirmede H1N1 virüsü daha usta. Öksürük her iki gripte de görülen bir işaret.
GDO konusu neden önemli
GDO’lu besinler konusunun “patlıcan mı yesek, kabak mı?”dan çok ama çok daha önemli boyutları var. Bu besinlerin “in mi, cin mi” oldukları henüz belli değil. Orta ve uzun vadeli sağlık zararlarının ciddi zeminlerde, bilimsel platformlarda tartışılması lazım. “Bu besinler zararsızdır” açıklaması, ortak bilimsel kanaat haline gelene kadar onlardan uzak durmakta fayda var. 1930’larda herkes sigarasını püfür püfür tellendirirken, Clark Gable’ler, Marilyn Monroe’lar beyaz perdeden yüzümüze sigara dumanını üflerken akciğer kanseri, damar tıkanıklığı riskleri hiçbirimizin aklına bile gelmiyordu. GDO’lu besinlerde de “Karaman’ın koyunu, sonra çıkar oyunu” gibi bir durum olabilir. Ama eldeki veriler maalesef henüz tatmin edici düzeyde değil. Onun için şimdilik “ben almayayım, kalsın!” durumunda kalın!
Paylaş