Paylaş
Kliniklerimizde usta-çırak ilişkisi hâlâ ilk kuraldır. Hasta-doktor ilişkisinde ahlaki kaygılar daima birinci plandadır. İnsani duygular her zaman baş tacıdır. Sevgi, yardım, şefkat ve ilgi bizim mesleğin olmazsa olmazlarıdır.
HASTALIKLARIN teşhis ve tedavisi en azından “zaman” açısından ekonomik bir anlam ifade ediyor. Ama “insanları otomobil,” doktor ve hastaneleri “teknik bakım servisleri, onarım merkezleri veya tamirhaneler” haline getiren ekonomik kaygılar, “kazan-kazan” uygulamaları ve “yoğun uzmanlaşma” iç içe geçince işler bazen karışabiliyor!
Aşırı uzmanlaşma, özellikle “en önemli şey hızlı teşhistir” kaygısına dönüşürse, bu durum bazen hasta-doktor ilişkisinin en önemli noktalarının, “duygunun, sevginin, hoşgörünün ve karşılıksız vermenin” üstünü çizebiliyor.
Bir hastam iki aydır çözmeye çalıştığı “diz ağrısı” sorununun teşhis ve tedavisinde yaşadıklarını anlatınca aklıma yukarıda anlatmaya çalıştığım sorunlar geldi ve hemen Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta’nın bir yazısını hatırladım (*). Bugün virgülüne bile dokunmadan size o yazıyı aktarıyorum:
‘AŞIRI UZMANLAŞMA!’
“Tıp bilimindeki baş döndürücü gelişmelerin ve teknolojideki ilerlemelerin birçok olumlu yönleri var. Bir taraftan tomografiler, MR’lar sayesinde vücudun herhangi bir organındaki henüz hiçbir belirti vermeyen milimetrik tümörler saptanabiliyor. Anjiyo ile kalbin ve beynin hangi damarının, ne kadar daralmış olduğu belirlenebiliyor ve ameliyata gerek kalmadan bu damarı açmak ya da genişletmek mümkün olabiliyor. Anne karnındaki bebeğe cerrahi bir girişim uygulanabiliyor. Bardak dibi kalınlığında gözlük camı ile ancak görebilen hastalar, lazerle dürbün gibi gözlere sahip olabiliyorlar.
Bu gelişmeler kaçınılmaz olarak ‘aşırı uzmanlaşmayı’ da beraberinde getiriyor. Günümüzde her organın bir uzmanı var: Böbreklere nefrologlar, karaciğere hepatologlar, kalbe kardiyologlar, kansere onkologlar, kan hastalıklarına hematologlar, mide ve bağırsaklara gastro-enterologlar, akciğerlere pnömologlar, romatizmaya romatologlar bakıyor.
ALT UZMANLIKLAR
Hatta bunların alt grupları bile türedi. Eskiden bir göz hastalıkları uzmanı her türlü göz hastalığına bakar, teşhisini koyar, ilacını, damlasını, gözlüğünü, lensini verir, gerekiyorsa ameliyatını da aslanlar gibi yapıverirdi hastasının. Ama bugün öyle değil. Gözcülerin kimi retinacı, kimi kataraktçı, kimi glokomcu, kimi şaşılıkçı, kimi lazerci, kimi lensçi, kimi korneacı. Üstelik de retinacı katarakta karışmıyor, korneacı glokomdan anlamıyor, lazerci üveite şaşı bakıyor. Yakında sağ göze, sol göze bakan uzmanlar bile türeyebilir, şaşırmayın.
Onun için gözünden bir sorunu olan şöyle gönül rahatlığıyla bir göz hastalıkları uzmanına gitmeye çekini-yor, çünkü glok-omu olanın lazerciye gitmesi ile ürologa gitmesi arasında fazla fark kalmamış durumda.
Oysa geçmiş yıllardaki ‘dahiliyeciler’ çoğu zaman hiçbir tahlile, röntgene gerek duymadan, tansiyondan kalp krizine, romatizmadan anemiye, astımdan zatürreeye, hepatitten gastrite, diyabetten böbrek yetersizliğine kadar her türlü hastalığı hem teşhis ve hem de tedavi ederlerdi.
‘Hariciyeciler,’ yani cerrahlardan ise kaçan kurtulurdu. Aldılar mı bisturilerini ellerine, apandisitten ülsere, kırıklardan çıkıklara, hemoroitten safra taşına, kıl dönmesinden kansere bulduklarını keserler, biçerler, dikerlerdi...”
NE YAPMALI
Küçükusta Hoca’ya hak vermemek mümkün değil. Eski usul “müdavi doktorlar”a, babacan, hoşgörülü “doktor amca”lara duyulan hasretin ardında biraz da bu özlem yok mu? Yeşilçam rejisörlerinin eski filmlerde doktor rollerini ısrarla Hulusi Kentmen veya Nubar Terziyan’a vermelerinin sebebi de bu değil miydi? Şefkat yumağı tonton doktor ağabeyler, ablalar da tıpkı eski bayramlar gibi tatlı birer anı olacaktır.İyi bayramlar diliyorum.
(*) Adamın Biri Doktora Gitmiş, Gidiş O Gidiş/Hayy Kitap
Uzmanlaşmanın sonu yok ama...
Diyelim ki başınız ağrıyor: Önce aile hekimine gidiyorsunuz, tansiyonunuz yüksek çıkıyor ama hemen ilaç almak yok. Aile hekimi sizi kardiyologa gönderiyor. Ancak işiniz orada da bitmiyor. Tansiyonun gözlerinizde ve beyninizde bir hasar yapıp yapmadığının belirlenmesi için bir göz doktoru ve nörologa, fazla kilonuzun altında “acaba gizli şeker mi var endişesi” ile diyabetçiye, ardından bir diyetisyene görünmeden olmuyor.
Sonunda tansiyon hapınız veriliyor verilmesine de bu sefer ilaç öksürük yaptığı için bir akciğerciye, midenize dokunduğu için de bir gastro-enterologa uğramanız şart oluyor.
Paylaş