İki hafta önce Ayşe Arman’la orta yaşlı kadınlar ve erkekler üzerine yaptığımız konuşma kadınları sevindirirdi, erkekleri üzdü. İster kabul edelim, ister etmeyelim kadın da, erkek de orta yaş döneminde bedensel, ruhsal ve hormonal bazı değişimler yaşıyor. Bu değişimlerin ruhsal kökenli olanları ile mücadelede erkekler bir hayli zorlanıyor.
ORTA yaşların avantajları da var, dezavantajları da. Bunları erkek de kadın da yaşıyor. Hormonal dezavantaj kadınlarda ani bir düşme şeklinde olduğundan daha travmatik sonuçlara yol açıyor. Hormonal kesilmenin belirtileri "menopoz" sözcüğünün altına yerleştiriliyor. Erkeklerde ise hormonal kayıplar yavaş yavaş ilerlediğinden "andropoz" sözcüğünü kullanıp kullanmama konusunda hekimler hálá mütereddit! "Hırçın erkek sendromu" veya "erkek menopozu" deyimlerini tercih edenler bile var.
Burada önemli ama çok kez atlanan, üzerinde durulmayan bir nokta var: Orta yaş sendromunun işaretlerini yalnızca hormonal kayıplar ve cinsel sorunlarla açıklanamaz. Orta yaşlı kadın ve erkeklerin yaşadıklarını yalnızca "hormonal fırtınalar, ateş basmaları, terlemeler" veya "akü boşalmaları, hidrolik arızalar, sertleşme problemleri, öfke nöbetleri" ile izah etmek mümkün değildir. Bana göre "orta yaş sendromu" diye oldukça büyük bir sorunlar kümesi var ve bunlar hayatın cinsellikten çok daha geniş bir alanını işgal ediyor.
Neler oluyor bize?
Orta yaşlarla birlikte kadınlara da, erkeklere de "bir şeylerin olması" doğal, beklenen bir durum. Bu dönemde yalnızca hormonlar azalmıyor. Hücreler yaşlanmaya, damarlar sertleşmeye, kemikler zayıflamaya, kaslar incelmeye, yağlar çoğalmaya başlıyor. Eklemler "ben artık yoruldum", beyin "biraz dinlenmem lazım", cilt "bana biraz özen göster, kuruyor, kırışıyorum", kalp "teklemeye başladım, bana destek ol" demeye başlıyor. Bunlara azıcık stres, birazcık depresyon da eklenince hayatın tadı da tuzu da farklılaşıyor. Vücut zayıflamaya, direnç kırılmaya, güç azalmaya başlayınca hipertansiyondan şekere, kolesterolden romatizmaya ne kadar alacaklı varsa kapınıza dizilmeye başlıyor. Diş, göz, kulak, meme, prostat problemleri ve daha pek çok sorun ortaya çıkıyor. Kısacası artık hiçbir şey eskisi gibi olmuyor.
Orta yaş döneminde her şeyin mutlaka kötüye gitmesi de gerekmiyor. Bu dönem aynı zamanda beden ve ruhun olgunlaştığı, birbiriyle daha iyi anlaştığı bir zaman dilimi. O nedenle orta yaşı "bir kriz hali" olmaktan çıkarıp "fırsat zamanı"na çevirmek de mümkün. Eğer becerebilirseniz, bu yaşlar "yaratıcılığın, hayatı yeniden tanımlamanın, iç yolculuklara çıkıp kendini daha iyi tanımanın, olan bitenin farkına daha çok varmanın, yeni ve farklı yollar bulup onları kendi yolu yapmanın, kısacası kendi olmanın, kendini iyi tanımanın fırsatı" haline gelebiliyor. Daha gerçek, daha mükemmel, daha huzurlu, daha sıcak yeni bir hayatı sımsıkı kucaklamanın zamanı olabiliyor. Kısacası eğer iyi bir orta yaş süreci yaşamayı becerebilirseniz sizi "güzel günler" bekliyor. Yaşlanma süreciniz daha sağlıklı ve huzurlu bir yolculuğa dönüşüyor. Bütün mesele orta yaş değişimlerini doğru anlamak. Bazılarını önlemeye, bazılarını geciktirmeye çalışırken, bazılarını hoş görüp gülüp geçebilmek becerisini kazanmakla ilgili.
Çoğaldıkça azalmak göründükçe kaybolmak
GEÇENLERDE Haşmet Babaoğlu yazdı: "Bir dostum var: ’Hayat kaçıyor yakalamalıyım’ telaşına kapıldı, hayatını hırs dolu bir koşuşturmaya çevirdi. Böyle mutlu olacağını düşündü. Çok şeyi yakaladı, çok şeyi başardı. Ama her seferinde ’istediğim bu değildi’ duygusuna kapıldı. Hálá koşturuyor. Doping olarak da ’antidepresan’ kullanıyor. Hayat onun için bir yapılacaklar listesinden ibaret olup çıktı!" Haşmet Bey’in bu dostu da muhtemelen "orta yaşlı bir metropol erkeği" olmalı. Bir türlü "kendisi" olamayan ve kurutuluşu "güç, statü, mal sahibi olmak, iktidarı elden kaçırmamak" gibi sonsuzluklarda arayan, aşırı hızlanan bedeninden kopan ruhunu antidepresanlar ile bedenine yeniden yapıştırmaya çalışan, "çoğaldıkça azalan" ve "göründükçe kaybolan" bir "orta yaş metropol erkeği".
Yalnız erkekler daha sorunlu
ERKEKLER kadınlardan daha yalnızlar. "Yalnızlaşma" yaşlandıkça daha da belirginleşiyor. Yalnızlaşma yalnız ruhsal alanda da yaşanmıyor. Erkeklerdeki "yalnızlaşma" sorununun birçok nedeni var. Erkeklerin "manevi bağları" kadınlar kadar güçlü değil. Ayrıca "sosyal ağları" kadınlara oranla çok zayıf (Ne yazılı medyada dergiler, gazeteler ve internet sitelerinde erkek sayfaları, erkek köşeleri var, ne de görsel medyada "Seda Sayan’la Sabahların Sultanı" gibi erkek saatleri). Bu yalnızlık hali orta yaşlı erkekleri yoran, geren, endişelendiren, üzen önemli bir sorun. Belki erkeklerde depresyon kadınlara oranla çok daha az görülüyor ama intihar eğilimleri kadınlardan daha fazla. Erkeklerin "arkadaş ilişkileri" de kadınlara oranla daha zayıf. Erkeklerin kendi aileleriyle "duygusal bağları" kadınlar kadar güçlü değil. Bana kızacaklar ama erkek milleti "kendine bakma", yani kişisel bakımını sürdürme, sağlığına özen gösterme, beslenmesine, konforuna yetme bakımından da beceriksiz.