Paylaş
Yaşlanma konusunda “serbest radikal hasarları ve yangısal süreçler” en önemli belirleyiciler olarak kabul ediliyor. Özellikle serbest radikallerin etkisi üzerinde duruluyor. Hatta yaşlılıkla ilişkili hastalıkların çoğunun serbest radikallerle oluşan hücresel hasarlarla bağlantılı olduğu düşünülüyor.
Serbest radikallerin bir kısmını biz vücudumuzda üretiyoruz, bir kısmını da tabiattan alıyoruz. Her gün, her saat, her dakika bol bol serbest radikal imal ediyoruz.
Neyse ki vücudumuz “doğal antioksidan savunma sistemleri” sayesinde “makul miktarda serbest radikal”le kendisi de başa çıkabiliyor, onları yok edebiliyor.
Ürettiğimiz serbest radikal miktarı yükseldiğinde (bazı hastalıklar) ya da dışarıdan aldığımız serbest radikal miktarı çoğaldığında ise (kirli hava, egzoz dumanları, sigara, alkol, uzun süreli güneşe maruz kalmak) bu durumun üstesinden gelemiyor.
SERBEST RADİKALLER Mİ
Cep telefonlarını fazla kullandığımızda; katkı maddeleri, antibiyotikler, hormonlar ve böcek öldürücülerle kirlenmiş “kötü gıdalar”ı sık tükettiğimizde; egzersizi abarttığımızda vücudumuzda yok edebileceğinden fazla serbest radikal birikiyor.
Soluduğumuz havada, yiyip içtiklerimizde binlerce serbest radikal var. Bu çok özel maddeler önce hücre duvarlarına, sonra hücre çekirdeği ve mitokondrinin DNA’sına zarar veriyor. Yaralanan hücreler daha hızlı yaşlanıyor. Sonuçta, daha çok ve hızlı yaşlanan dokular, organlar ve damarlara sahip oluyoruz.
İLTİHABİ SÜREÇLER Mİ?
Dokularda ortaya çıkan yangısal süreçler de yaşlanmayı hızlandırabiliyor. Yaşlanmayla ilişkili hastalıkların çoğunda, yani Alzheimer hastalığı, Parkinson, şeker hastalığı, artrit tipindeki romatizmal hastalıklar, damar sertliği hatta kanserlerin arkasında çoğu kez bu iki düşmanın ortak etkileri yatıyor.
Yangısal süreçlerin birçok sebebi var. Kan şekeri fazlalıkları, diş çürükleri, dişeti hastalıklarından tutun da beslenme yanlışlarına, ilaçlarınıza kadar pek çok şey yangısal süreçleri başlatabiliyor. Yani, eğer dikkat edilemezse vücudunuz bir yangın yeri haline gelebiliyor.
Üstelik bu “içten içe süren” sessiz, pek kolay fark edilmeyen bir yangın hali. Bedeninizin bir yangın yerine döndüğünün herhangi bir işareti olmadığından siz tehlikenin ancak iş işten geçtikten sonra farkına varabiliyorsunuz.
GENLER Mİ?
“Neden ölüyoruz?” sorusunun yanıtı “nasıl yaşlanıyoruz” sorusunun yanıtından daha da zor olmalıdır!
Bilimsel bulgulara göre bu sorunun yanıtı (en azından şimdilik) kromozomlarda gizli. Kısacası “Ölümsüzlüğün ya da ölümün şifresi” de “yaşamın şifresi” gibi büyük bir olasılıkla kromozomlarda, onların uçlarında bulunan o çok özel bölümde, “telomer” adı verilen alanda saklı.
Vücudumuz milyarlarca hücreden oluşuyor. Hücrelerimizin ortak veya farklı özellikleri var. Özellikleri aynı olan hücreler bir araya gelerek doku ve organları oluşturuyor.
Hücreleri yöneten talimatlarsa “DNA” denilen yapının içindeki şifrelerde muhafaza ediliyor.
Hücrelerimizi, yani bizi işte bu şifreler yönetiyor. Bu şifrelerin verdiği kararlarla yiyor, içiyor, düşünüyor, seviniyor, üzülüp ağlıyor ya da mutlu oluyoruz. Yine bu şifrelerin verdiği kararlarla acıkıyor, doyuyor, susuyor, sevişiyoruz. Kısacası her şey DNA’mızdaki o şifrelerde gizli.
DNA=KARAR VERİCİ
DNA denilen bu “büyük karar verici” gücün yapısı bir merdivene benziyor. Bu merdivenin basamakları Adenin, Timin, Cytosin ve Guanin adı verilen kimyasallardan oluşuyor. Yalnızda dört kelimeden oluşan bu dünyanın en basit ama en büyük, en güçlü ve en karmaşık merdiveni bize, bedenimize her gün yüzlerce, binlerce talimat veriyor.
Bu talimatlardaki bir hata bazen daha siz doğmadan hayatınıza ciddi darbeler indirebiliyor. Ya da bu talimatların içine gizlenmiş küçük hatacıklar ileri yaşlarda kan basıncınızı, kan şekerinizi, kan kolesterolünüzü yükseltiyor, kalp krizi ya da felç geçirmenize sebep olabiliyor.
Ayrıca DNA’nızın bütünlüğünün korunması, doğumdan ölüme kadar zorunlu olan bir süreç. Onda meydana gelebilecek en ufak herhangi bir hasar, bağışıklık sisteminizin çökmesine, alerjik problemlere yol açabiliyor, kanserle sonuçlanabiliyor.
Özetle DNA’mız çok ama çok önemli.
Paylaş