Güzel güzel yaşlanmak ama yaşlanırken de sağlıklı ve dinç olmak istiyorsanız bunun bedensel, ruhsal, sosyal, çevresel birçok şartı, yolu, vasıtası var ve sadece onları yerine getirmeniz de yetiyor zaten. Dahası yok mu bu çabaların? Tabii ki var...
YAŞLANMANIN etkilerini hissetmeden uzun ve keyifli bir ömür sürmek mümkün olabilir mi? Bu soruyu “Çok yiyip içerek kilo almamam veya çalışıp yorulmadan, ter döküp, kafa patlatmadan, zengin olmam mümkün mü?” diye de sorabilirsiniz” diye yazmış geçenlerde gazetedeki köşesinde, Doç. Dr. Neva Çiftçioğlu hanım. Altına gözümü kırpmadan imzamı atabileceğim bu mükemmel yaklaşımı çok beğendim. “Verilecek en doğru cevap tam da bu olmalı” diyebileceğim bir yaklaşım.
Yaşlanmadan, yaşlılığın kronik sorunlarını yaşamadan hem uzun hem de güzel, keyifli, sorunsuz bir ömür sürmek ne biyolojik, ne de ruhsal olarak asla mümkün değil. Uzun yaşamın güzelliği de yaşlanmanın erdemi de ?eğer iyi ve güzel yaşlanabilirseniz tabii ki- bu değil mi zaten?
GERDİRMEYİN GERİLMEYİN!
Sık sık yazdım, yazmaya ve inatla tekrarlamaya devam edeceğim: Yaşlanmak sizi korkutmasın. Sağlıksız, yorgun, hasta bir yaşlı olmaktan endişe edin ama sağlıklı bir yaşlılığı da reddetmeyin. Yaşlılığa karşı durmak, ondan korkmak, endişe etmek yanlış bir şey. Hele hele yaşlılık işaretleri ile asla kavgalı olmayın. Yaşlanma çizgilerinizi, kırışıklıklarınız ya da yaşlılık sarkmalarınızı gizleyerek, daha da kötüsü onlardan nefret etmekte ısrar ederseniz, “ben ille de on sekizindeki gibi gergin bir cilt isterim” diye tutturursanız neticede yalnız cildinizin değil, ruhunuzun da gerginleşeceğinden (zor bir hayatınız olacağından) kuşkunuz olmasın. Bu aşırı ısrarlı tutumun yaratacağı “kronik stres” sizde ne huzur ne keyif bırakacaktır. Üstelik bu anlamsız ve aşırı örtbas etme çabaları sonucunda siz farkına varmasanız bile bir hayli yorgun düşeceğinizden de emin olabilirsiniz.
Yaşlılık belirtilerini makul ölçülerde gizlemek ya da görmezden gelmek pek sorun yaratmaz ama aşırı bir yaşlılık karşıtlığı (korkusu), göstereceğiniz beyhude ve anormal çabalar, yaşlılık karşıtlığını bilerek ya da bilmeyerek abartmanız, bir süre sonra uykunuzu da keyfinizi de kaçırmaya başlar. O estetik cerrah senin der, bu kozmetik dermatolog benim der, oradan oraya savrulup durusunuz. Bu arada ipin ucunu daha da kaçırmanız, estetik ve kozmetik aleminin ustaları arasında gidip gelen bir pinpon topuna dönmeniz bile mümkündür.
BİTMEDİ DAHASI VAR!
Yaşlılık karşıtlığı gibi yanlış bir düşünceye fazlaca odaklanmışsanız eğer, çok geçmeden bazı şarlatanlarının eline düşmeniz de mümkündür. Bu şarlatanlar yalnız bizde değil her ülkede var. Hatta bunların bazıları ülke ülke gezen uyanıklardır. Önce bazı ortak özelliklerini anlatayım size onların. Bunlar ülke ülke dolaşan “seyyar” tıp doktorları ya da tamamlayıcı tıpçılardır. Kendi ülkelerinde pek fazla tanınmazlar ama gittikleri ülkelerde kısa sürede ”makbul insan” payesi alıverirler. Kerametleri kendilerinden menkul bu muhteremlerin Amerikalı, Avrupalı ya da Uzak Doğu’lu olmaları fark etmez. Hepsi de “mucize adamlar” veya “inanılmaz kadınlar”dır! Ellerinde sihirli iksirler ve formüller, bulunmaz reçetelerle sizi ayartmak için her şeyi yapabilirler.
Bütün bunlara hiç gerek yok. Güzel güzel yaşlanmak ama yaşlanırken de sağlıklı ve dinç olmak istiyorsanız bunun bedensel, ruhsal, sosyal, çevresel birçok şartı, yolu, vasıtası var ve sadece onları yerine getirmeniz de yetiyor zaten. Dahası yok mu bu çabaların? Tabii ki var, var ama işin o kısmına siz pek karışamıyorsunuz! Çünkü işin geri kalanı alın yazısı ile ilgili yani kader dediğimiz şey... O da sizin dışınızda ve siz doğmadan çok öce belirleniyor.
İYİ AMA NE YAPMALI?
Peki, hiç mi bir şey yapmayalım? Yapalım! Her iş gibi bunun da bir fıstıki yeşil kısmı var. Yani “her şey tamam da bunlar da olsun, eksiği, gediği kalmasın” bölümü. Bunları sık sık okuyorsunuz bu sayfada zaten. Bunlar imkânınız, paranız ve zamanınız varsa faydalanılabileceğiniz şeyler. Mesela besin destekleri ve/veya vitaminler. Bu listeye Omega-3, Coenzim-Q10, alfa lipoik asit gibi destekleri, menopoz döneminin olmazsa olmazı kalsiyum tabletleri, zaman zaman kullanılabilecek, çinko, selenyum kürleri ya da gereğinde başvurulabilecek ginseng, gingko biloba, silymarin gibi destekleri yazabilirsiniz. Ama bunları bile okuyup araştırarak ve mümkünse bir bilene, bir uzmana sorarak kullanmanızda fayda var. Son zamanlarda sık sık gündeme getirdiğimiz “kanserden korunmadan damar sertliğini önlemeye, şeker riskini azaltmadan bağışıklığı güçlendirmeye, kemik erimesine, geciktirmeden belleği desteklemeye” kadar pek çok işe yarayan D vitaminini de bu listeye eklemelisiniz.
“Takviye listenizi” yaparken cilt yaşlanmasını geciktiren, hafifleten ya da önleyen yol ve yöntemlerden de faydalanmanız mümkündür. Bu amaçla üretilmiş haplardan, kremlerden, botoks ve dolgu işlemlerinden hatta estetik cerrahi girişimlerden de istifade edebilirsiniz. Ama önce işin “elif-be”sini halletmeniz koşuluyla! Yani bilinen doğruları yapmak, bilinen yanlışları terk etmek, en azından sık sık tekrarlamamak şartıyla.
Sırada kim var?
SON aylarda İstanbul’u sık sık ziyaret eden Avrupalı anti-aging uzmanımız var! Birkaç aydır gazetelerde röportajları yayınlanıyor. Ekonomisi batmak üzere olduğu söylenen bir ülkede, kendi kurduğu bir derneğin başkanı olan bir cerrah bu beyefendi. O da tanesi 4-5 bin avrodan süper, topstar “gen testleri” pazarlıyor. Yetinmiyor, tepeden tırnağa kan testleri istiyor. Belki inanmayacaksınız ama bu testlerin içinde domatesteki “likopen” bile var! Muhterem doktorumuz kanınızda ne kadar likopen olduğuna bile baktırıyor. Eğer düşük bulursa size sadece şunu söyleyecek: “Biraz domates yiyin lütfen!” Bu kan testlerini de işin içine koyarsanız beyefendinin değerlendirmesi 7000-8000 avroyu buluyor. Peki ne kazandırıyor bütün bu testler, incelemeler size: Hiçbir şey!
Malezyalı bir ‘çakma uzman!!’
BUNLARDAN biri 8-10 yıl önce İstanbul’u da ziyaret etti. Beş yıldızlı otellerden birinde kurdu şifa çadırını! Malezya asıllı bu alternatif tıp uzmanın iddiası, “muayene ya da tahlile, tetkike gerek kalmadan” bütün sorunlarınızı teşhis ettiği, yetmedi (!), “bir iki tavsiye ile tedavi de edebildiği” şeklindeydi. Anlatılanlara göre, sosyete kapısının önünde hemen kuyruğa girdi. Bu çakma (!) uzmanın çok değil, sadece 5000 pound alıyordu seans başına. Bunun karşılığı olarak da herkese aynı şeyi tekrarlayıp duruyordu: “Boynunuz, beliniz kireçlenmiş/Dizlerinizde romatizma var. /Karaciğeriniz yağlanmış/Reflünüz azmış”... Ve daha pek çok şey...
‘Aaa, bildiii!’
Yaşı 70, 80’i geçip de dizi, beli ağrımayan, kalçası kireçlenmeyen, kilosu 80’i, 90’ı aşıp da, karaciğeri yağlanmayan, şekeri tansiyonu olmayan biri olabilir mi? Bu Malezyalı falcı doktora görünen herkes onun yanından “Aaa, bildiii!” diye ayrıldı. İngiltere’de mukim bu kardeşimizin Türkiye’yi ziyaretleri bir yıl kadar sürdü. Bir daha da gören olmadı onu. Şimdilerde hangi ülkenin vatandaşlarına şifa dağıtıyor, kesesini nerede dolduruyor, bilinmez.