Paylaş
Sağlık ve hastalıkla ilgili bilgiler zamanla değişir. Doğru sanılan şeylerin yanlış, yanlış olduğu bilinenlerin doğruluğu ortaya çıkınca da yeni stratejiler geliştirilir. Amacı gerçekleri ve doğruyu araştırmak olan bilimin doğasında bu zaten var.
Bilim –ve bilim insanları- her bilgiyi sorgular. İlerlemenin ve değişimin temel anahtarı da budur. Ama bazı bilgiler var ki onlar tıpkı binalardaki “kilit taşları” gibi “kilit bilgiler”dir ve tıpkı o taşlar gibi yerlerinden hiç oynamazlar. Durdukça da güçlenirler. Değişmeyen bilgilerden biri de şudur...
Eğer biraz daha dikkatli olabilir, yanlışlarımızdan biraz daha erken vazgeçip kendimize biraz daha iyi bakabilirsek hayat kalitemiz artar. Daha iyi yaşlanırız. Doktorlara, hastanelere daha az muhtaç olur, daha az ilaç yutar, az ızdırap, ağrı, sızı çeker, başkalarına daha az muhtaç oluruz. Hatta biraz da şansımız varsa eğer daha uzun yaşama şansımız bile olabilir.
Bütün mesele beden ve ruhun sağlamlık halinin kıymetini bilmek, onu koruyup kollamaktadır. Bu işi yaparken aklın ve bilimin verilerine, kurallarına, önerilerine dikkat eder, bunları içselleştirir, gelenek görenek ve tarzımıza uygun hale getirebilirsek işimiz o kadar kolaylaşır.
SAĞLIĞIN KIYMETİ NEDEN BİLİNMEZ?
Ama ne var ki bu anlattığım öyle kolay başarılabilecek bir süreç de değildir. Çünkü insan aklı sağlıklı bedene kayıtsızdır. Beden ve ruhtaki sağlıklı süreç ve değişimlerin kıymetini bilmez. Ne zaman ki hastalandı, işler yolundan çıktı, o zaman ağrısız, sızısız geçen günlerin, rahat alınıp verilen nefeslerin, tıkır tıkır çalışan kalplerin, bizi sessizce taşıyan kemiklerin, kasların, eklemlerin değerini fark eder.
Birkaç gün evvel televizyonda Gülriz Sururi hanımı izlerken yukarıdaki düşünceler geçti aklımdan. Gülriz Hanım’ın söylediği şu cümle çok ama çok önemliydi. “Bu kadar uzun yaşayacağımı bilseydim daha dikkatli olurdum!” Gülriz Hanım, aslında sağlıklı yaşlanmanın en iyi örneklerinden biri. Kendine iyi bakıp işin ucunu asla bırakmıyor. Bunu yaparken yaşlılığa ilişkin değişimlerle dalga geçmekten de geri kalmıyor.
Hem yaşlanma değişimlerini “ti”ye alıyor, hem düzenli yaptığı egzersizleri, hatta pilates çalışmalarını bile ihmal etmiyor. Müthiş etkileyici, örnek bir hikâye var onda. Gördüğüm kadarıyla bedeni de ruhu da maşallah çivi gibi.
İşim gereği her gün çok sayıda yaşlanan insanla karşılaşırım. Kimi iyi kimi kötü yaşlanmıştır. Ama genelde çoğunluk pişmanlık ifadeleri ile yüklüdür. Yetmişine seksenine ulaşmasına rağmen her şeyi tıkır tıkır yolunda olanlar da vardır ama pişman olanların ortak derdi şudur: Vaktinde kendilerine yeteri kadar özen göstermemiş, sağlıklarının kıymetini bilmemiş, yaşlılıklarına iyi yatırım yapmamışlardır. Kiminin kalbi, kiminin akciğeri, kiminin beyni gücünü fazlaca kaybetmiş, kiminin de dizleri, kalçaları onları taşıyamayacak hale gelmiştir.
HERKES YAŞLANACAK AMA...
Herkes yaşlanacak! Zamanın törpüleyici etkisinden kurtulmamız mümkün değil. Bu törpüden beden de ruh da etkilenecek. Ama şurası çok açık ve net. Herkes aynı ölçüde, hızda, şiddette yaşlanmayacak. Sigara içen, kontrolsüz alkol kullanan, beslenmesine, aktivitesine, uykusuna, stres yönetimine, kilosuna özen göstermeyenler “zaman törpüsü”nden daha çok etkilenecek.
Sağlık problemlerini ciddiye almayan, tıbbi önerilere kayıtsız kalan, ilaçlarını yutmayan, tavsiyelere uymayanlar daha hızlı ve daha kötü yaşlanıp yaşlılık sorunlarını daha çok çekecek. Daha yorgun, ağrılı, uykusu az, motivasyonu düşük bir yaşlılık geçirme şanssızlığı yaşayacak.
Eğer sadece bugününüzü kurtarmak değil, yarını da güçlü ve kuvvetli karşılamak istiyorsanız hangi yaşta olursanız olun kendinize daha iyi bakmanın bir yolunu bulun.
Bedeniniz de ruhunuz da size her yaşta ama en çok da yaşlılığınızda lazım olacak. Önünüzde mükemmel ve tanıdık bir örnek var: Gülriz Sururi hanımefendi. Ne pilatesinden vazgeçiyor, ne de diğer iyi yaşam alışkanlıklarından. Hayata sımsıkı sarılmış ve yolculuğuna keyifle devam ediyor...
UNUTMAYIN NE YAPMALI?
* Sağlıklı ve uzun bir ömrün temel anahtarı “önlem almak” ve “koruyucu sağlık prensiplerinden taviz vermemek” cümlelerinde saklı.
* Sağlık kontrollerini ihmal etmeyen, yediğine, içtiğine, aktivitesine, düşüncesine, uykusuna, toplumla ve dünyayla kurduğu ilişkilere dikkat edenler diğer insanlara oranla daha sağlıklı kalır, daha az hastalanır.
* Özellikle yaşlanma sürecinde karşılaştığımız sağlık sorunlarının neredeyse tamamı hayatla kurduğumuz ilişkiler, yaptığımız seçimler ve gösterdiğimiz gayretlerle birebir ilişkilidir.
* Yaşlılık sorunlarının hiçbirisi pat diye birden bire ortaya çıkmaz, çoğunun zaman içinde tekrarlayıp duran sinyalleri, uyarı işaretleri vardır. Bu işaretleri dikkate alanlar sorunları hastalık haline gelmeden kontrol altına alabilme şansına sahip olurlar.
* Burada da bir “ince ayar” durumu, bir “makulde kalmak”, yani “optimizasyon” prensibi devrededir. Sağlıklı kalacağım ve/veya biraz daha uzun ömür süreceğim telaşı ya da saplantısıyla hayatın tüm anlamını sağlıklı davranışlarla özdeşleştirmek de, bu davranışları takıntı haline getirmek de ayrı bir problem, ayrı bir tehdit konusudur.
* Hayatın her alanında olduğu gibi yeme içme, aktivite ve benzeri alanlarda da gelgitler olabilir. Bu gelgitleri mesele haline getirmemek, büyütmemek ve her anın tadını çıkarmaya, değerini vermeye çalışmak lazımdır.
Paylaş