Mükemmel bir cilt için ne yapmalı

Mükemmel bir cilt söz konusu olduğunda şu altın kuralı hiçbir zaman unutmayın: Cilt içerden beslenir, dışarıdan desteklenir! Bu ikilinin her biri diğeri kadar önemlidir

Cildi beslemek özellikle kadınların pek ilgi duyduğu bir konu. Bu nedenle de “Cildinizi besleyin” kozmetik sektörünün ısrarla kullandığı sihirli sloganlardan, belki de birincisi. Cildi besleyen bazı doğal maddeler gerçekten de var ve bu maddeleri besinler ya da besin destekleriyle vücudumuza bir program dâhilinde kazandırabilirsek cildimiz bu maddelerden ciddi biçimde yararlanıyor. Yani bir gaza gelme hali yok! Cilt her vitaminden hoşlanıyor ama özellikle sevdiklerinin başında C ve E vitaminleri geliyor. Minerallerin neredeyse tamamı cilde yardımcı ama cildi beslemek söz konusu olduğunda çinko, selenyum ve kalsiyum varsa ciltte akan sular duruyor. Besinlerde bulunan bazı maddeler de cildi neredeyse bir doktor özeniyle tamir tedavi ediyor. Bunların başında da flavonoidler/polifenoller geliyor. Bu antioksidan doğal ilaçlar cildi yalnız korumakla kalmıyor, özellikle daha çok kolajen üretmek için ona destek oluyorlar.

YEŞİL ÇAY VE KİRAZ

Yeşil çaydaki kateşinler, üzüm çekirdeğindeki rezveratrol; kirazda, üzümde, erikte bol miktarda bulunan proantosiyanidinler, havuç ve kavunda tıka basa dolu olan betakaroten, domatesteki likopen bu tür doğal ilaçların en önemli örnekleri. Listeye nardaki ellajik asidi de eklemeyi unutmayın. Eğer cildinizi daha güçlü bir besleme sistemiyle donatmak istiyorsanız benim tavsiyem belirli bir plan dâhilinde CoQ10 ve alfa lipoik asit, hatta karnitinle planlanmış akıllı kürlerden faydalanmanız. Bu kürlerin nasıl organize edileceği, ne süre ve ne dozda verileceği konusunda bir uzmanla görüşmekte fayda var. Eğer cildi içerden besleme konusunda daha çok aktif olmak istiyorsanız conjugated linoleik acid’den de (CLA) faydalanmayı da ihmal etmeyin. Akılcı bir cilt besleme planında Safflower Seed Oil ve Evening Primrose Oil’e yer vermenizde de fayda var! Mükemmel bir cilt söz konusu olduğunda şu altın kuralı hiçbir zaman unutmayın: Cilt içerden beslenir, dışarıdan desteklenir! Bu ikilinin her biri diğeri kadar önemli.

Kan basıncı gün içinde değişiklik gösterir mi

Çoğumuz tansiyonumuzun hep aynı kaldığını sanırız ama kan basıncımız da pek çok şeyimiz gibi, gün içinde sık sık değişiklik gösterir. Mesela uyku sırasında düşer. Sinirlenip öfkelendiğimizde yükselir, hatta herhangi bir konuda endişemiz varsa bu bile geçici yükselmelere yol açabilir. Dinlenirken örneğin istirahat ederken daha düşüktür. Herhangi bir efor çabası kan basıncını yükseltir. Öyle ki seks yaparken dahi kan basıncı yükselebiliyor. Tansiyonunuz sabah ve akşam bile değişebiliyor. Genellikle sabahın ilk saatlerinde yükseliyor, yüksek bulunuyor. Kısacası yapmakta olduğunuz şeye ruhsal durumunuza düşünce yoğunluğunuza biyoritminize daha pek çok şeye bağlı olarak kan basıncında kabul edilebilir değişiklikler her zaman mümkün. Bunun nedeni vücudun farklı durumlarına uyum sağlama çabası, kanı ihtiyaç bulunan bölgeye gereği kadar gönderebilme telaşıdır. Örneğin yoğun düşündüğünüzde beyniniz uyuduğunuz zamankinden daha çok kan ihtiyacı içindedir ya da yemek yedikten hemen sonra sindirim sisteminiz açlık durumuna göre daha çok kana gereksinim duyar. Benzer şekilde koşuyorsanız kaslarınız kalbinizden daha çok kan isteyecektir. Kısacası kalıcı olmamak ve genelde fizyolojik sınırlar içinde kalmak koşuluyla kan basıncındaki kabul edilir değişimler herkeste olabiliyor. Bu tür değişimlerin tansiyon hastalarında daha sık görülebileceği aklınızda olsun.

Kan basıncı ilaç almadan da düşürülebilir mi

Eğer kan basıncınızdaki yükselme çok fazla değil ve yükselmeye yol açan ciddi bir organik probleminiz yoksa kan basıncınızı, yaşam tarzınızda yapacağınız bazı değişikliklerle tansiyon ilacı kullanmadan da kontrol altına alabilirsiniz (Burada en önemli nokta kan basıncınızın ne kadar yüksek olduğu ve arka planda hipertansiyona sebep olabilecek herhangi bir sağlık probleminin bulunup bulunmadığıdır). Araştırmalar sigara içenlerde sigarayı bırakmanın, kilo sorunu olanlarda kiloyu sağlıklı rakamlara indirmenin, tuzu fazla kullananlarda tuzdan uzak durmanın, alkol kullananlarda alkolü kesmenin ya da en azından azaltmanın, hareketsiz bir yaşam tarzı olanlarda egzersize başlamanın, uyku sorununu çözmenin, stres problemini makul düzeylere indirmenin kan basıncını düşürmede en az ilaçlar kadar etkili olabileceğini gösteriyor. Eğer bu tür değişikliklerin tümü bir arada yapılabilirse başarı şansı daha da artıyor. Prensip olarak tansiyonunuz çok yüksekse, özellikle 160/100 mm/Hg’nin üzerindeyse tansiyon probleminin arka planında böbrek hastalığı, damar sertliği ve benzeri bir sağlık problemi varsa en azından düşük dozda bir tansiyon ilacıyla yola çıkmakta fayda var.

Sadece yağı azaltmak zayıflatmaz

Çoğumuz şöyle bir yanlış kanaat içindeyiz: Yağlı beslenirsek daha kolay yağlanır, yağlardan uzak durursak daha ince kalırız! Yağlardan gelen kalorilerin çok fazla olduğu, aşırı yağ tüketiminin şişmanlamayı kolaylaştırdığı doğru olsa da yağı azaltarak kilo vermek zannedildiği kadar bilimsel bir yaklaşım değil. Eğer vücudunuza ihtiyacı kadar yağ dâhil ederseniz toplam kalori kazanımınızı kontrol ettiğiniz sürece yağlanmaz ve kilo da almazsınız. Fazla kalorili besleniyorsanız, kalori fazlalığının kaynağı önemli değildir. İster yağdan, ister proteinden, ister karbonhidrattan gelsin, kalorinin fazlası yağ olarak depolanır yani şişmanlatır. Ayrıca düşük yağlı diyet yapmak başlangıçta birkaç kilo kaybettirse bile zamanla diyete devam edildiğinde verilen kilolar geri alınır. Bir çalışma az yağ tüketen kadınların obez olma ihtimalinin çok yağ tüketenlerden daha fazla olduğunu göstermiştir. Amerika’da beslenmedeki yağ oranı seksenli yıllardan sonra yüzde 40’tan kademeli olarak yüzde 30’lara kadar indirilmesine rağmen obezite salgını önlenememiş, tersine patlama yapmıştır. Bu durumun birçok nedeni var. En önemli nedeni yağlardan kısıtlanan kalorilerin karbonhidratlara ekleme yapılarak fazlasıyla kazanılmasıdır. Kısacası beslenmenizdeki yağ miktarını azaltmak zayıflamanızı garanti etmez, fazla yağlı beslenmek ille de şişmanlatmaz.

Biyoenerji şarlatanlık mı

Biyoenerjinin sağlık sorunlarının ne teşhisi ne de çözümünde işe yaradığını gösterir herhangi bir bilimsel bulgu yok. Kanıta dayalı modern tıp hatta işini ciddi yapmaya çalışan tamamlayıcı tıp alanı bile biyoenerji konusunda olumlu düşünmüyor, bu işi şarlatanlık sayıyor, ticari yani para kazanmaya odaklı, hatta suiistimal edilen bir alan olarak görüyor. Durum böyle bile olsa ‘sağlık tüccarları’ biyoenerji konusunu ısrarla gündeme getirmekten ve bu işten para kazanmaya çalışmaktan vazgeçmiyor. Kimi biyoenerji jelleri üretip satarak, kimi bedenlerindeki biyoenerjiyle ilaçsız hastalık tedavi ettiğini ileri sürerek, kimi de parmak uçlarındaki teşhis gücüne dayanıp romatizmadan damar sertliğine, safra kesesi taşından böbrek yetmezliğine kadar akla ziyan teşhisler koyarak bu alandan keselerini doldurmaya çalışıyor. Hatta biraz daha uyanıkları, biyoenerjiyi sağlığı korumada bile kullanabileceklerini ileri sürüp konuyu daha da renkli hale getiriyorlar. Bu tür uygulamaların özellikle Çin, Rus ve Kafkas coğrafyasında çok yaygın olduğunu, çünkü bu ülkelerde yakın zamana kadar doğru dürüst bir teşhis-tedavi olanağının bulunmadığını hatırlatalım.
Yazarın Tüm Yazıları