Paylaş
Sağlıkla hastalık arasındaki çizgi her zaman net ve açık değildir. Sağlık “beyaz”, hastalık “siyah” sayılırsa eğer, beyazdan siyaha geçiş keskin ve birdenbire olmayabilir, arada uzun bir “gri çizgi” bulunabilir. Bu gibi “muğlâk” durumlarda modern tıp size yardımcı olmak, sorununuzu tanımlamak ve çözmekte ciddi problemler yaşar. Çünkü modern tıp, hastalıkların “patogenetik” yapısıyla (patos: anormal; genos: gelişme) daha çok alakalanmaktadır. Modern tıp, hastalıkları önleyen ya da sağlığı geliştiren güçle yani sorunları koruyucu ve güçlendirici tıpla, “sanogenetik” süreçle (sanos:sağlık; genos: gelişme) yeteri kadar ilgilenmez. Oysa sorun sağlıksa eğer, mücadele sanogenetik ve patogenetik güçler arasındadır. Bu kavga aslında sürekli vardır ve kıyasıyadır.
KALİTELİ YAŞAM BUDUR
Eğer bu kavgada sanogenetik güçler başarılı olur da patogenetik güçler yenilirse, vücut sağlıklı kalır. Kavgayı patogenetik güçler kazandığındaysa sonuç hastalanmaktır.
Özetle sanogenetik güçler korunup geliştirilirse ruhsal ve bedensel sağlık mükemmelleştirilebilir, sağlıklı olma durumu kalıcı kılınabilir. Bu, hastalıklı geçen günlerin azaltılması, sağlıklı, mutlu, keyifli geçen günlerin ise artması demektir ve kaliteli yaşam da zaten budur.
Soluduğumuz hava, içtiğimiz su, yediğimiz besinler (hatta kullandığımız bazı ilaçlarda) hastalık yapabilen patogenetik faktörler vardır. Eğer sanogenetik güçleriniz iyi çalışıyorsa bunları yenebilir, sağlıklı kalma halinizi kolayca sürdürebilirsiniz. Sağlığı koruyup güçlendirerek ve bedeni, ruhu bu konuda desteklemek, işte bu nedenle pek önemlidir.
ÖLÇMEK, BİÇMEK İYİ DE...
Modern tıp, bilimsel tıptır. Her şeyi kimyasal olarak analiz etmiş, fiziksel olarak ölçmüş biçmiş, matematiksel olarak en ufak ayrıntısına kadar hesaplamıştır.
Bilimsel olmak da zaten bunu gerektirir. Bilimsel olmak modern tıbbın en büyük gücü, en çok değer verdiği kaygısı en çok övündüğü yanıdır. Ama aynı zamanda da en önemli zaafıdır. Zaafıdır çünkü, vücudumuzda -beyin fonksiyonlarımız gibi- öyle kolayca ölçülemeyecek, matematiksel olarak hesaplanamayacak ve önceden öngörülemeyecek pek çok şey vardır. Her ne kadar “ruhun ağırlığı 27 gramdır” diyenler çıksa da (!), ruhsal yaşama ilişkin ölçüler sanaldır.
İşte bu noktada, yani ölçemediği, matematiksel olarak hesaplayamadığı, neticelerini tam olarak kestiremediği sorunlarla karşılaştığında güçlü ve güvenli modern tıbbın adeta eli ayağı bağlanmaktadır.
MODERN TIBBIN ZAAFI NE?
Kısacası, modern (bilimsel) tıbbın temel kusurlarından birisi de sadece hastalıklarla ilgilenmesi, hastalıkları araştırıp incelemesi, hemen hemen bütün çabasını hastalıklara vermesidir. Modern tıp sağlıklı olmaya, sağlığı güçlendirme ve sürdürmeye yeteri kadar ilgi duyup vakit ayırmamakta, konuyu gereği kadar ciddiye de almamaktadır. Hele hele sağlığı geliştirme konusunda hemen hemen hiçbir şey yapmamaktadır.
Yazının girişinde belirttiğim gibi, modern tıp sağlık ve hastalık arasında kalan sınırda yer alan çok yaygın bazı sorunlar için ya ilgisiz kalmakta ya da çaresizlik içinde kıvranmaktadır. Mesela yorgunluk, şişkinlik, uyuşukluk, halsizlik, uykusuzluk, sabah yorgunluğu, cilt kuruluğu, gaz, kabızlık müphem ağrılar, kramplar, uyuşma veya karıncalanmalar ve benzeri sorunlara modern tıp pek ilgi duymaz.
Bu sorunlar günlük yaşamda neredeyse her iki insandan birini ilgilendirse de, onları görmezden gelir. Oysa bana göre, psikosomatik olarak değerlendirdiğimiz birçok sorundaki ortak nokta, “sağlıklı olma haliyle hasta olma durumu arasındaki” geçiş ya da ruhsal sorunların varlığıdır. Modern tıp ölçemediği, göremediği, dokunamadığı sorunları hastalık olarak da tanımlayamaz, kategorize edemez. Edemediğinde de, önemsemez ya da görmezden gelir. Daha da içinden çıkamadı mı ruhsal sorunlara bağlar. “Psikolojik” der geçiştirir, sanki psikolojik olan sorunlar hastalık değilmiş gibi...
Peki, normal ne?
İSTERSENİZ kafanızı biraz daha karıştırayım. Modern tıp, fizyolojik değerler içindeki her türlü değişimi de normal sayar, küçük ama süregiden değişimleri gereği kadar dikkate almaz. Mesela size der ki; “tansiyonunuz 13’ten büyük, 8’den küçük olmayacak!”. Ama büyük tansiyonunuzun 11’den 12’ye, 6 ay sonra da 12’den 13’e doğru yükselmeye başlamasını önemsemez pek. Der ki, “açlık kan şekeriniz 80-110 oranında olacak!”. Hep 95’lerde seyreden şekeriniz önce 100’e, sonra 105’lere ve nihayet 110’lara geldiğinde bile sorun yok diye düşünür. Daha doğrusu düşünürdü!
Yeni tanımlamalar geldi
Modern tıp, bu gibi hatalarını son yıllarda azıcık değiştirmek zorunda kaldı. Mesela tansiyonunuz yavaş yavaş yükseliyorsa, normal tansiyon ile hipertansiyon arasındaki geçiş sürecini “prehipertansiyon” olarak tanımladı. Ya da açlık kan şekeriniz 100’leri geçmeye başlamışsa, 110-115 aralığını “açlık şekeri toleransı bozukluğu” olarak kabul etti. Ve saydığım bu her iki durumun da, beslenme yeniden düzenlenerek, uyku ve stres daha iyi yönetilerek, fiziksel aktivite tekrardan planlanarak iyileştirilebileceğinin farkına vardı. Kısacası “koruyucu tıp” kavramı”nın önemini yeniden ve daha güçlü bir şekilde keşfetti.
Beden ve ruh birlikte
MODERN tıp, keşke yukarıda saydığım zaaflarından kökten ve kalıcı biçimde kurtulabilse. Her şeyi bedensel, her şeyi mekanik, her şeyi ölçülebilir olduğu sürece değerli ve anlamlı sayma huyundan tümüyle vazgeçebilse. Beden ve ruhun birlikte işler gördüğünü, yorgunluk, uykusuzluk, uyuşukluk, şişkinlik gezici ağrılar ve benzeri sorunların daha çok beden ruh ilişkisindeki sorunların uyumsuzluğundan kaynaklandığını fark edebilse. Kısacası geleneksel/tamamlayıcı tıpla ilişkilerini yeniden tanımlayıp yeni bir formata yerleştirebilse.
Ya bugün ya yarın
Eğer bu olmazsa, bu gibi durumlarda “ben bunları çözerim” diyen geleneksel tıbbın yıldızı daha çok parlayacak, daha çok ilgi görecek. Ben bunu olumsuz bir gelişme olarak görmedim, görmüyorum. Ama bu gelişme modern tıbbın takibi ve birlikteliği ile olursa, geleneksel tıp daha inandırıcı be faydalı olur, piyasada cirit atan “ot, çöp tüccarlarından” da “sağlık tacirlerinden” de kalıcı bir şekilde kurtulur... Özetle, modern tıp değişmek, geleneksel tıbba anlayışlı davranıp onu kucaklamak, koruması, denetimi altına almak zorundadır. Bu, bugün değilse de yarın mutlaka olacaktır.
Paylaş