"Metabolik sendrom" bazı metabolik sorunların bir arada bulunduğu yaygın bir sağlık sorunudur.
Bu sendrom yeni bin yılın en önemli sağlık problemlerinden biri kabul ediliyor. Metabolik sendromun son yıllarda çok fazla ön plana çıkmasının birçok sebebi var. Beslenme ve aktivitede yapılan hatalar bunların ilk sırasında yer alıyor. Yiyip içtiklerimizin şeker ve kalori içeriği artıp tembellik ve hareketsizlik hayatımızın bir parçası olmaya devam ettikçe bu sendrom salgın bir hastalık hızıyla yayılmaya devam edecek!
Metabolik sendromdan korkmamızın en önemli nedeni bu problemin koroner kalp hastalığı (kalp krizi), felç-inme, şeker hastalığı, hipertansiyon ve gut hastalığı riskini artırmasıdır. Bilindiği gibi hipertansiyon, şeker, kolesterol yüksekliği ve kilo birlikteliği "mahşerin dört atlısı" gibi çalışmaktadır. Özellikle, yaşlanan bir vücudun bu kadar çok düşmanla aynı anda savaşması imkansızdır.
BU BELİRTİLERE DİKKAT EDİN
Bu sendroma yakalananlarda bel çevresi normalden daha geniş (erkeklerde 100, kadınlarda 85 cm’den fazla), trigliserit seviyesi daha yüksek (150 mg’ın üstünde), HDL kolesterolü düşük (erkeklerde 40 mg, kadınlarda 50 mg’ın altında), kan basıncı ortalamanın üzerinde (130/85mm Hg), kan şekeri yüksek (100 mg’ın üzerinde) bulunmaktadır. Bu belirtilere ek olarak çoğu hastada karaciğer yağlanması da saptanıyor. Bazı hastalarda karaciğer fonksiyonları da bozulabiliyor. Ürik asit yüksekliği ile karşılaşılması ise sürpriz sayılmıyor. Metabolik sendrom teşhisinin konulabilmesi için yukarıda saydığımız belirtilerin hepsinin aynı anda bulunması da gerekmiyor. Bunlardan 3’ünün mevcudiyeti teşhis için yeterli kabul ediliyor.
ŞEHİRLİLER VE ORTA YAŞLILAR DAHA RİSKLİ
Şehirlerde yaşayanların bu sendroma yakalanma ihtimalinin daha yüksek olduğu belirtiliyor. Bunun nedeni olarak, şehirde yaşayanların daha stresli bir hayat sürmeleri, daha az hareket etmeleri, sabah kahvaltısını atlama, öğle yemeğini fastfood yiyeceklerle geçiştirme ve akşam yemeklerinde daha fazla kalori tüketme gibi yanlışları daha sık yapmaları gösteriliyor.
Bu sendromun kalp-damar hastalıklarına, şeker hastalığına, inme, felç ve kalp krizlerine, hipertansiyona, gut hastalığına, karaciğer yağlanmasına neden olabileceğini, en azından genetik eğilimi olanlarda belirtilen sağlık sorunlarına yakalanma olasılığını yükseltebileceğini unutmamak gerekiyor. Korunmak için sağlıklı bir kiloda kalmak, aktif bir hayat sürmek, düşük kalorili beslenmek en etkili önlemler olarak değerlendiriliyor.
Metabolik sendromun en sık görüldüğü yaş grubu 40-60 yaş arasıdır. Yani, bu sağlık sorunu orta yaşlarda yoğunlaşıyor. Sendrom 50 yaş öncesinde erkeklerde kadınlardan daha sık görülüyor. Menopoz sonrasında kadınlarda da sıklık artıyor.
NASIL TEDAVİ EDİLİYOR
Metabolik sendromun tedavisi veya kontrol altına alınması iyi bir hasta-hekim işbirliği gerektiriyor. Yaşam tarzının değiştirilmesi tedavinin etkili ve kalıcı olmasının en önemli belirleyicisi olarak gösteriliyor. Sendromun ana oyuncusu olan insülin direncini kontrol altına almak için sadece ilaçlardan faydalanmak çoğu zaman yeterli olamayabiliyor. İnsülin seviyesini düşürmenin ve insüline karşı meydana gelen direnci kırmanın en etkili ve kalıcı yolları olarak beslenme tarzının değiştirilmesi ve aktivitenin artması gösteriliyor. Bu durumda metabolik sendromlu bir hastanın tedavisinde başarılı olabilmek için doktor, beslenme uzmanı ve egzersiz uzmanından oluşan bir ekibin birlikte çalışması gerekiyor.
Özellikle karın çevresinde yağ birikiminiz varsa (yani göbekleniyor ve armut biçiminde kilo alıyorsanız), aile mirasınızda kalp krizi geçirenler, felç problemi yaşayanlar, orta yaşta diyabete yakalananlar sık görülüyorsa probleminizin kilo almaktan daha önemli olabileceği aklınızda olsun.
Soya, hipotiroidi tedavisini etkiler mi
Hipotiroidi, tiroid bezinin az çalışmasıdır. Yeterli tiroid hormonu salgılanamadığından metabolizmanın yavaşlaması, saçların ve kaşların dökülmesi, ses kalınlaşması, soğuğa dayanıksızlık, kabızlık, kilo artışı, kansızlık, depresyon gibi birçok sistemi aynı anda ilgilendirecek belirti ve bulgular ortaya çıkar. Hipotiroidi’nin tedavisi, eksikliği saptanan tiroid hormonunun gereken miktarda alınmasıdır. Kuramsal olarak, fazla miktarlarda soya tüketimi bu ilacın emilimini azaltabilir. Yüksek lif içerikli besinler, demir ve kalsiyum destekleri, mide asidini azaltmak üzere kullanılan antasitler ve bunlara benzer ilaç, destek ürün ve yiyecekler de tiroid ilaçlarının emilimini etkileyebilir. Çözüm, tiroid ilaçlarını, besinlerden ya da ilaçlardan farklı zamanda ve aç karına almaktır.
Antioksidanlar belleğe faydalı mı
Güçlü bir antioksidan savunmasına sahip olanlarda bellek sorunları daha az görülüyor. Antioksidanlardan özellikle C ve E vitaminlerinin belleğe iyi geldiği belirtiliyor. Genel olarak yeşil çayda bulunan kateşinler’in, üzümde bulunan rezveratrol’ün, domateste bulunan likopen’in, çam kabuğundan elde edilen "pycnogenol"ün belleğe yararlı olabilecek antioksidanlar arası olduğu belirtiliyor. Sırası gelmişken güçlü bir bellek için günde 400 mikrogram kadar folik asit, 1,5 gram kadar B6 vitamini ve 6 mikrogram kadar B12 vitamini almanız gerektiğini hatırlatalım. Özellikle folik asit ve B12’den yoksun kalmamanız konusunda uyaralım. B12 eksikliğini B12 enjeksiyonlarıyla gidermek mümkündür.
n Diyetisyen Ali Dereli
Göz etrafındaki siyah halkalar yok edilebilir mi
Bu halkaların ortadan kaldırılmasının pek kolay olmadığı belirtiliyor. Halkaları tedavi ettiğini ya da hafiflettiğini ileri süren bazı kremler var. Reçetesiz satılan bu kremlerin çoğu C vitamini, K vitamini alfa hidroksi asitler (AHA) ve değişik peptitler içeriyor. Gözaltı halkalarını azaltmada beyazlatıcı ajanlar hatta lazer tedavisini kullananlar da var.
Eskimiş ve kirli damacanalara dikkat
Plastik damacanaların sağlıklı olup olmadıklarına ilişkin kuşkular hergün biraz daha artıyor. Özellikle eskimiş, iyi temizlenmemiş, tekrar tekrar kullanılan damacanaların sağlık açısından uygun olmadıkları belirtiliyor. Bazı kaynak suların daha aşındırıcı oldukları ve plastik damacanaların yapısını bozdukları, güneşte bırakılan damacanalarda bazı kimyasal değişikliklerin olabileceği belirtiliyor. Su ihtiyacınızı damacana suları ile karşılıyorsanız güvenli firmalar dışındaki yerlerden su almamaya çalışın. Yıpranmış damacanaları geriye iade edin. Damacana sularındaki bu risk tek kullanımlık şişelerde şimdilik söz konusu değil.
Kilonuz mu, kalbiniz mi
Normal kiloda olsanız da egzersiz yapmayı unutmayın. Araştırmalar, egzersizin kalp-damar hastalıklarından korunmada kilo vermekten daha etkili sağlık sonuçları sağladığını ortaya koyuyor. Fiziksel aktivite aslında kilo vermek için çok etkili bir yöntem değil ama kilonun korumasında faydalı olabiliyor. Son zamanlarda yapılan birçok araştırma normal kiloda olanların da kalp-damar hastalıklarına karşı düzenli egzersiz yapmalarının önemini ortaya koyuyor. İdeal kiloda olan ama aktivitesi olmayanlarda biraz kilo fazlalığı sorunu olmasına rağmen düzenli fiziksel aktivite yapanlara oranla kalp ve damar hastalıkları daha sık görülüyor.
n Egzersiz Uzmanı Özcan Kızıltaş
Diyetisyenlerin top 10 listesi
Uzun yıllardır kilo verme çabası içindeyim. Kısa vadede kilo vermek belki de karşılaştığınız çoğu insanın hayalidir. Kendi kendime hep şunu soruyorum (etrafımda gördüğüm) kilo verenlerin başka bir sırrı olabilir mi benim bilmediğim?
Kilo verme işi zaman alan bir uğraş gibi algılanıp doğru alışkanlık kazanma süreci olmadığı sürece bu sırrı çözmek pek de mümkün değil. Kilo veren herkesin kendine özel bir sırrı olabilir. Bu sır ne bir yiyecekte ne bir içecekte ne de bir ilaçta saklıdır. Kilo vermenin sırrı başlangıçtan beri sahip olduğunuz motivasyonun devamlılığıdır. Sağlıklı kilo verme ve kazanılan alışkanlıklar üzerine yapılan bir çalışmanın sonucunda diyetisyenlerin ortak görüşlerini içeren bir listeyi 3 gün boyunca yazımızdan takip edebilirisiniz.
1)Tatlı tüketmek bir yaşam tarzı değil haftada bir kez yaşanılan bir hoşluk ise diyetinize ilave edilebilir keyifle. Tatlı yiyecekleri (kek, kurabiye, çikolata, sütlü veya hamurlu tatlılar) "sevmeyenleri" sevmeyenlerden olmaktansa haftada bir gün kalori kontrolü ayarlanmış sevdiğiniz bir tatlıyı listenizde görmek mümkündür. Bu ve benzeri "kalorili alışkanlıklarınızı" kabul edilebilir düzeylere indirmektir bütün amaç. Bu tarz bir yaklaşım diyetinizin devamlılığını sağlayan en önemli kriterlerden biridir. Günlük listenize akşam yemeğinden sonra ilave edeceğiniz 2 adet ceviz + 4 adet kuru kayısı ikilisi bu ihtiyacınızı büyük oranda azaltan bir sır olabilir. (Devam edecek)
Akşamları atıştırmayı sever misiniz
Merhaba; ailece sizden öğrendiklerimizle diyet yapıyoruz. Yalnız bir yerde takılıyoruz: Saat 20.00’den sonra sürekli abur cubur yeme alışkanlığımız var, ne yersek bizim için daha az zararlı olur?
Size yararlı olabiliyorsak ne mutlu bize... Her gün bir-iki değişiklik yaparak ailece kendinizi tanıyor ve değişiyorsunuz. Akşam atıştırmaları çok sevilen bir ara öğündür. Kahvaltı ile öğle yemeği arasında pek açlık hissetmeyiz. Öğleden sonra vazgeçilmez beş çayımız vardır. Bir de akşam yemeyi yedikten sonra yine çayın veya kahvenin yanına eklenen abur cuburlar. Fakat bunların miktarını azaltmanız, severek yaptığınız aktivitelerin miktarını ise artırmanız gerekiyor. Akşam atıştırmalarını önlemek için:
n Asla ara öğünleri atlamayın
n Aralarda meyve, kuruyemiş (önerilen miktarda), yağsız tost veya sandviçler, süt-yoğurt tüketin
n Kahvaltı ve öğle yemeğinde mutlaka tahıl, et, sebze tüketin
n Akşama sebze-salata, yoğurt yiyin
n Akşam üzeri (yemekten 2 saat önce) mutlaka ara öğün tüketin