Paylaş
Beslenme alanında zaman zaman yeni açılımlar gündeme getirilir. Kimi zaman da eskide kalmış bazı yaklaşımlar yeniden incelenip modern gelişmelerle iyileştirilerek daha etkili sistemler geliştirilir. Bunlardan kimi işe yararken, kimi de boş laftan, bol palavradan ibarettir.
Mayr diyeti, özellikle de modern mayr yaklaşımı bence bunların işe yarayanlarından biri ve muhtemelen de yıldızı önümüzdeki dönemde daha da parlayacak etkili bir beslenme yöntemi.
Bu diyetin temel kurgusunu yüz yıl kadar evvel Avusturyalı bir hekim Dr. F. X. Mayr yapmış. Dr. Mayr’a göre kronik hastalıklardan korunmada da, kilo sorununa çare bulmada da, gaz, şişkinlik, ödem, yorgunluk gibi günlük problemlerden uzak kalabilmede de beslenmeye, özellikle bağırsaklara odaklanmak çok önemli bir ayrıntı. Dr. Mayr’ın geliştirdiği diyetle öncelikle bağırsaklarda biriken zararlı/zehirli metabolik atıklar vücuttan uzaklaştırılıyor.
Bunun için de zararlı olduğu bilinen “bağırsak yıkama” yani “bağırsakları lavman yaparak boşaltma” yöntemi değil, doğal ve bilimsel yaklaşımlar kullanılıyor: Bağırsaklar prebiyotik ve probiyotiklerden zengin besinler ile zenginleştirilip biyolojik iç denge (Mirobiota) iyileştiriliyor.
Dr. Mayr bu yaklaşımın sadece detoks yapıp kilo kontrolünü sağlamakla kalmadığını çalışmalarında net ve açık olarak görmüş.
Ayrıca vücudun asit yükünün azaltılıp alkali gücünün öne çıkarılmasının yorgunluk, açlık atakları, gaz, şişkinlik, eklem ağrıları ve daha pek çok problemi neredeyse tamamen ortadan kaldırdığını belirlemiş.
Yöntemin kalp damar hastalıkları ve romatizma hatta alerjilerle mücadelede de kalıcı faydalar sağlayan bir yaklaşım olduğunu tespit etmiş.
Mayr diyetine sadece bir diyet değil, bir sağlık yaklaşımı, bir kilo kontrol metodu gibi bakmamızda da yarar var. Mayr diyetinin hem kilo vermede, bağışıklığı güçlendirme ve asit baz dengesini korumada hem de kronik hastalıklarla mücadelede işe yarayabileceği düşüncesine ben ve Yaşasın Hayat diyetisyenleri de katılıyoruz.
Mayr diyetinin ana prensiplerini aşağıdaki bulacaksınız. Detayları ise önümüzdeki hafta bu sayfalarda menü örnekleri ile birlikte okuyacaksınız.
40 yaş virajı dönülünce...
1- Az ve öz yenecek.
2- Yükte hafif pahada ağır bir beslenme planı uygulanacak.
3- Menfi değil, müspet olunacak.
4- Azalmayıp çoğalacak, sosyal ilişkileri çoğaltılacak.
5- Uykusuz kalınmayacak.
6- Daha çok gülünüp eğlenilecek, daha çok konuşulup kahkaha atılacak.
7- Arkamıza değil, önümüze bakılacak, geçmiş geçmişte bırakılacak.
8- Küsmek, darılmak yok, hoş görülüp bağışlanacak.
9- Hız kesip yavaşlanacak ki hayat ıskalanmayacak.
10- İşsiz, güçsüz kalınmayacak, hep “yapılacak işler” olacak.
11- Göbek bağlanmayacak.
12- Kolay öfkelenip kasılmayacak.
13- Kimse yargılanmayacak.
14- İlaçlardan uzak durulup doğal tedavilerden faydalanılacak.
15- Ve tabii ki kendimize daha iyi bakıp sağlığımız daha çok ve daha dikkatli kollanacak.
NOT: Bu 15 madde, “durmayacağız, düşmeyeceğiz ve üşütmeyeceğiz” üçlüsünün yol arkadaşlarıdır...
Check-up mı, risk analizi mi
Check-up da risk analizi de üç aşağı beş yukarı benzer şeyler sanırız ama işin aslı pek öyle değil. Risk analizi check-up’ın bir değil birkaç tık fazlası. Check-up’ta herkese genelde aynı testler yapılıyor. Risk analizindeyse her test için kişiye özel planlamalar öne çıkıyor. Risk analizlerinde hangi araştırmaların gündeme getirileceği planlanırken “yaş, cins, iş, meslek, geçmiş sağlık sorunları, mevcut sağlık durumu ve kapasitesi, ailevi hastalıklar, kullanılan ilaçlar, geçirilen ameliyatlar” gibi noktalar tek tek değerlendirilip yapılacak testler buna göre planlanıyor. Unutmayın; genç bir hanımla, orta ve ileri yaşlı hanımlara yapılan testler aynı olmaz, olmamalı da. İncelenecek kişinin yaşadığı sağlık sorunları, geçirdiği ameliyatlar, kullandığı ilaçlar, hatta vitamin ve benzeri takviyeler bile hesaba katılmalı. Risk analizi yaptırmak, check-up ile sağlık taramasından geçmekten çok daha iyi.
Dikkatli olmak kaç dakika?
Dikkati yoğunlaştırmak kolay bir iş değil. Dikkati sürdürmekse çok daha zor olanı.
Araştırmalar da bu fikri doğruluyor. Sıkı bir dikkat yoğunluğu en fazla 10 dakika sürüyor. Becerikli ve eğitimli kişilerde bile dikkati 30 dakikadan fazla aynı yoğunlukta sürdürebilmek imkânsız hale geliyor.
Netice şu: Kısa süreli konuşmalar, okumalar, öğrenmeler, sık sık konu değiştirmeler ya da dikkati yeniden yoğunlaştıran ara uyaranlara fırsat vermeler her zaman işe yarıyor.
Mayr diyetinin 10 temel prensibi
1- Ağır ve sindirimi güç yiyeceklerden uzak durulacak.
2- Her lokma uzun uzun çiğnenecek, dolayısıyla sindirimin ağızda başlamasına zaman tanınacak.
3- Çok sık yemek değil, acıktıkça yemek prensibi esas alınacak. Öğünler arasında en az 4-5 saat zaman olacak.
4- Doygunluk hissedildiği anda yeme süreci durdurulacak.
5- Çok geç saatte yemek yenmeyecek. Özellikle uykudan önceki atıştırmalara son verilecek.
6- Nelerin yenildiği kadar bunların nasıl hazmedildiğine de odaklanılacak.
7- Prebiyotik ve probiyotiklerden zengin bir beslenme modeli uygulanacak, gerekiyorsa prebiyotik/probiyotik desteklerden de faydalanılacak.
8- Akşam saatlerinde çiğ sebze ve meyve yenmeyecek.
9- Asit yükü fazla gıdalardan uzak durulacak. Alkali gücü artıran besinlere öncelik tanınacak. Asitli gıdaların yaklaşık iki misli kadar alkali gıdalar tüketilip alkali sıvılar içilecek.
10- Yemek aralarında kesinlikle su içilmeyecek ve porsiyonlar küçültülüp küçük tabaklar tercih edilecek.
Durmayacağız düşmeyeceğiz üşütmeyeceğiz
40 yaş virajını dönünce yaşam tarzı seçimlerimiz konusunda da kendimize daha iyi bakma noktasında da dikkat etmemiz gereken bazı ayrıntılar var.
Aslında bunlar her yaş için önemli şeyler ama 50’sinden, 60’ından sonra çok daha mühim hale gelen konular.
Daha önce de yazdım, bir kez daha hatırlatayım.
Yaş 60’ı geçince öncelikle sürekli hareket halinde olmaya yani durmayıp her gün düzenli yürümeye dikkat etmemiz şart.
Çünkü iyi yaşlanmanın yolu bu yaştan sonra beslenme seçimlerimizden ziyade aktivite yoğunluğumuzla bağlantılı.
Üşütmemek, soğuğa karşı yeterince korunmak da son derece önemli bir nokta bu yaşlarda. Zira bağışıklık sistemi zayıf düşüyor.
Dolayısıyla mikroplara karşı direnci de, mevcut enfeksiyonları iyileştirme gücü de bir hayli azalıyor.
Zaten bu yüzden gençlikte 1-2 günde atlatılan sıradan soğuk algınlıkları yaş 70 olunca bir zatürree depremine dönüşebiliyor.
Unutmayalım ki yaşlıların büyük bir bölümünü bu zatürree meselesi yüzünden kaybediyoruz.
Önemli bir tavsiyem de şu: Yaş ilerledikçe düşmemek konusuna da çok dikkat etmek lazım. Zira yaş 60’ı geçti mi denge sistemi de gençlikteki sağlamlığını, hızlılığını, uyum kabiliyetini önemli ölçüde yitirebiliyor.
Yaş ilerledikçe de zaten bu yüzden düşme ihtimalimiz artıyor. İşin tatsız bir yanı daha var: İleri yaşlarda kemik kırılganlığımız da arttığından ufak tefek düşmelerimiz bile kalça, ayak bileği, kol kırıklarıyla sonuçlanabiliyor. Neticede daha kolay yatağa düşüyoruz.
Paylaş