Birçok merkezde arka arkaya yapılan araştırma yanlış diyet planlarının genç kız ve kadınlarda kemik yoğunluğunun azalması, yani osteoporoza neden olabileceğini gösteriyor.
Özellikle çok düşük kalorili diyetleri uzun süre, tekrar tekrar uygulayan “kronik diyetçiler” bu bakımdan riskli olarak kabul ediliyor. Düşük kalorili beslenme planlarının çoğunun fazla miktarda protein içermesi ve kalsiyumdan fakir olması da kemik kaybını hızlandıran nedenler. Diyetteki protein miktarı oransal olarak yükseldikçe kemiklerde kalsiyumun serbestleşme ihtimali de artıyor. Kemik kalsiyumunun kaybı bir süre sonra osteoporozla sonuçlanıyor. Uzamış diyet planları işte bu iki nedenle kemik yoğunluğunu sürdürme açısından riskli olabiliyor. Daha yirmili yaşlarda diyetle tanışan genç kız ve kadınlar menopoz dönemine oldukça düşük kemik yoğunluklarıyla giriyor. Bu durum, menopozda ufak tefek düşmelerde bile kol, kalça kırıklarına, omurga kemiklerinde zedelenmelere sebep oluyor.
HILLARY CLINTON’UN BAŞINA GELENLER
Bunun önemli bir örneğini birkaç hafta önce ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da yaşadı. Küçük bir düşmeyi takiben ortaya çıkan ağır kırıkların arkasında Bayan Clinton’daki kemik yoğunluğu azalması probleminin yattığı anlaşıldı. Kemik yoğunluğu azalması özellikle kadınlar açısından önemli bir sağlık problemi. Kadınların kemik kalsiyum içerikleri biyolojik olarak erkeklere oranla daha az. Bu durum onların risklerini daha da artırıyor. İşte bu nedenle eğer sık diyet yapan biriyseniz bu alışkanlığın (!) size kemik kırılganlığı riski olarak geri dönebileceği aklınızda olsun.
NASIL ÖNLENEBİLİR?
Eğer diyet yaparken böyle bir sorunla karşılaşmak istemiyorsanız diyet programınıza daha fazla süt ve süt ürünü, kalsiyumdan zengin yeşil yapraklı sebzeler eklemeyi unutmayın. Düzenli aktivitenin yalnız kilo vermenizi kolaylaştırmayacağını, kemik yoğunluğunu korumanızda da size destek olacağını hatırlayın. Eğer diyet programınız biraz uzun sürecekse kalsiyum desteği alıp almama konusunu doktorunuzla konuşun.
NOT ALIN
Yaz için güzellik sırları
Okurlarımızdan aldığımız ısrarlı e-postalar nedeniyle yaz boyunca faydalanabileceğiniz cilt antioksidanlarını bir kez daha hatırlatıyoruz: CoQ10 ya da Ubiquinon (günde 30-100 mg), alfa lipoik asit (günde 200 mg), C vitamini (günde 500 mg), ayrıca içinde C vitamini, CoQ10, idebenon, ferrulic asit, pantotenik asit (pantenol), alfa lipoik asit vb antioksidanlar içeren kremlerden de faydalanabilirsiniz. Ayrıca yaz ürünlerinde koruyucu faktör içerenleri tercih etmenizde fayda var. Diyetisyen Tuğçe Altan Bahçe
BİR UYARI
Yanlış diyetler doğurganlığı bile etkiliyor
Her kadında hormonal fonksiyonların sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesi için vücudun belli bir düzeyde yağ oranına sahip olması şart. Yağ miktarı düştükçe kadınlık hormonlarının üretimi de düşmeye başlıyor. Toplam yağ oranı yüzdesel olarak fazlaca düştüğünde (mesela yüzde 12’lerin altına indiğinde) periyotlar düzensiz hale gelmeye başlıyor. Bu durum doğurganlık çağındaki kadınların gebe kalmalarını bile riskli hale getirebiliyor. Ayrıca sürekli olarak düşük kalorili beslenmede ısrar eden kadınların erkek çocuktan çok kız çocuk doğurma eğiliminde oldukları da belirtiliyor. Kısacası sağlıklı bir beden için belirli oranda bir yağ mutlaka gerekiyor. Diyetisyen Nilüfer Bayram
BİR UYARI
Ağzımızın tadı kaçmasın
Günlük kullanıma girdiklerinden beri “yapay tatlandırıcılar” başlığı altında toplanan kimyasallar hakkında olumlu ya da olumsuz (ama özellikle de olumsuz) çok şey yazılmıştır. Kanıta dayalı tıbbın tüm araştırma koşullarını yerine getirerek izlenen yüzlerce çalışmanın hiçbiri yapay tatlandırıcıların, insan sağlığına olumsuz etki yaptığını, çeşitli hastalıkların oluşumuna ya da daha hızlı ilerlemesine yol açtığını saptamaya yetmemiştir. Gerçi bu araştırmaların çoğunun finans kaynağının üretici firmalar oluşu kafalarda soru işaretleri de oluşturmuştur. Modern hayatın getirdiği hareketsizlik nedeniyle daha az enerji harcarken tatlı tüketiminin artmasıyla fazla kalori alımı sonucu ortaya çıkan kilo yönetimi sorunlarını aşmaya yardımcı olması için yapay tatlandırıcı kullanımı çok arttı. Sükroz’dan 30 ila 12000 kere daha tatlı olabilen bu maddeleri olabildiğince düşük miktarlarda tüketmek, yapılan uyarıları (pişirme sırasında aspartam kullanılmaması gibi) göz önünde bulundurmak, herhangi bir olumsuzluğu bir doktorla paylaşmak kullanıcıların alacağı ilk önlemler arasındadır. Dr. Evren Altınel
UZMAN GÖRÜŞÜ
Gebelik zehirlenmesi nedir
Gebelik zehirlenmesinin hafif veya başlangıç şekline preeklampsi, ağır şekline de eklampsi denir. Preeklampsi 20.haftadan sonra gebe kadının tansiyonunda yükselme ile kendini gösterir, annenin böbrek, karaciğer ve beynini etkileyebilir. Eğer tedavi edilmezse hem anne hem bebek için ciddi ölümcül sonuçlar doğabilir veya uzun süreli sağlık problemleri oluşabilir. Eklampsi ise çok daha ağır formdur ve annede sara nöbetleri, felçler ve koma oluşturabilir. Gebelik zehirlenmesinin belirtileri şunlardır: - Yüksek tansiyon - İdrarda çok protein çıkması - Gebenin ellerinde ve yüzünde şişme (ayaklarda da şişme olur, ancak ayak şişmesi gebelerde sık görülür ve bir problemi işaret etmeyebilir). - Baş ağrısı, görme bozuklukları, karın ağrısı Gebelik zehirlenmesinin tek tedavisi doğumdur. Eğer zehirlenme gelişirse doktorlar fetusun biraz daha olgunlaşmasına yönelik bir tedavi ve izlem planı yapabilirler. Aynı zamanda annenin sağlığı yakından izlenerek gerektiğinde prematür doğum yaptırmak göze alınabilir. Eğer zehirlenme ciddi ve fetus doğurtulmamışsa anne ölebilir. Gebelik zehirlenmesi olanlarda fetusun gelişmesi de yavaşlayabilir ve fetus strese girebilir, bazen plasenta yerinden ayrılarak fetusta ciddi tehlike oluşabilir. Dr. Erhan Cankat