Yüksek kolesterolün düşürülmesi konusunda çok farklı görüşler var. Bu konuya en çok kafa patlatanlarsa kardiyoloji uzmanları.
Ne zaman ilaca başlanmalı, ilaç mutlaka kullanılmalı mı, diyetler ne kadar faydalı oluyor gibi sorular herkesin kafasını karıştırıyor ama öyle görünüyor ki doğru yanıtı bulmanın en etkili yolu bir kardiyoloji uzmanından yardım istemek. Aslında yalnız hastaların değil, doktorların da kafası karışıyor. Aynı hastaya bir doktor ilaç verirken, diğeri “ilaç gereksiz” diyebiliyor ya da bir doktor 40 mg kolesterol ilacı verirken, öteki “bu miktar fazla, 10 mg yeter” diyebiliyor. Hatta bir diğeri “yan tesirleri var, bu ilacı sakın alma” deyip kestirip atıyor. Sonuçta hastalar kime inanacaklarını şaşırıyorlar. Dr. Murat Kınıkoğlu, benim kolesterol tedavisi konusunda birlikte çalıştığım kardiyologların başında gelir. Dr. Kınıkoğlu diyor ki; “Benim bir hastam var, ben kalbinden sorumlu hekim olarak ilaç önermiyorum, altı ayda bir gittiği kadın doğum uzmanı tekrar kolesterol ilacına başlıyor!” İsterseniz sizin aklınızdan geçen soruları ben sorayım, kardiyoloji uzmanı Dr. Murat Kınıkoğlu yanıtlasın...
Kolesterolü yüksek olan her hasta ilaç almalı mı? - Kesinlikle hayır. Kalp krizi geçirmemiş, stent, baypas uygulanmamış, damarlarında sorun tespit edilmemiş bir hastayı sadece kolesterolü yüksek diye ilaca başlatmak doğru değildir. Zaten kolesterol yüksekliğinden daha önemlisi, Total kolesterol/HDL kolesterol oranıdır. Herkes bu oranı hesaplayabilir. Okurlar laboratuvar sonuçlarını önlerine alsınlar, total kolesterol rakamını, HDL kolesterol rakamına bölsünler, oran 5 ve 6 çıkarsa kolesterol 300 bile olsa ilaç almalarına gerek yoktur. Bir örnek verelim; hastanın total kolesterolü 300 mg olsun. (Bu Türkiye ortalamasına göre yüksek bir değerdir.) Eğer hastanın HDL kolesterolü 80 mg ise, ikisini birbirine böldüğümüzde oran 3.75 çıkar ve 5’in altında olduğu için hastaya ilaç vermeyiz. Buna karşılık total kolesterolü 230 mg olan bir hastada (hafif bir yükselme), HDL (iyi huylu) kolesterol 32 mg ise iki rakamın birbirine oranı 7 üzerinde çıktığı için hafif bir yükselme olmasına rağmen, diyetle sonuç alamazsak ilaç vermeyi düşünebiliriz. Sonuç olarak kolesterol ilaçlarının aşırı kullanıldığı, gereksiz yere hastalara kolesterol ilacı yazıldığı düşüncesine katılıyorum ancak bu ilaçların tamamen etkisiz olduklarını iddia etmek, ilaç yazan herkesin ilaç firmalarının aldatmacasına kandığını söylemek yanlış olur. Doğrusu, bu ilaçların kolesterolünü diyetle düşüremeyen “kalp hastalarına” verilmesidir. Statinleri kalp hastalığından koruyor mantığı ile sağlıklı insanlara vermek yanlıştır. Buna karşılık kalp damarları tıkalı hastalarda sıkı bir diyetle istediğimiz seviyeye düşüremediğimiz kolesterolleri ilaçla düşürmenin yararını görüyoruz.
Kolesterol diyetle düşer mi? - Kesinlikle düşer. “Diyet yaptım düşmedi, hatta kolesterolüm daha da yükseldi” diyen hastalarla sık karşılaşıyoruz. Biraz konuşunca, diyet yaptığını sandığını ama aslında yapmadığını anlıyoruz. Ülkemizde bu konuda yapılan iki temel yanlış var. Birisi “Tavuk etinin kolesterolü yükseltmediği” yanlış inanışıdır. Hâlbuki tavuk eti ile yağsız sığır eti arasında kolesterol yükü açısından fazla bir fark yoktur. Bir porsiyon yağsız kırmızı et yerseniz 66 mg kolesterol alırsınız, aynı miktarda derisi alınmış tavuk eti yerseniz 60 mg kolesterol alırsınız. Gördüğünüz gibi fark sadece yüzde 10. Dolayısı ile haftada bir öğün kırmızı et yiyen birisi diyet yapıyorum diye eti kesip iki öğün beyaz et (tavuk eti) yerse kolesterolü yükselir. Bir diğer yanlış, zeytinyağı konusunda yapılıyor. Zeytinyağının içinde yüzde 14 gibi bir oranda doymuş yağ vardır ve tüm doymuş yağlar gibi vücutta kolesterole çevrilir.
Kolesterol faydalı mı zararlı mı? - Şu anda dünyada iki uç görüş var. Birinci görüş, kolesterolün insan vücudu için faydalı olduğunu bu yüzden kolesterolü ilaçla veya diyetle düşürmenin faydası olmadığını, hatta zararlı olduğunu söylüyor. ıkinci görüş ise kolesterolü kalp damar hastalığının en büyük düşmanı ilan ediyor ve mutlaka düşürülmesi gerektiğini savunuyor. Benim görüşüm şudur; kolesterol aynı kanımızda dolaşan şeker gibi yaşam için elzem bir maddedir ancak bu kolesterolün tamamen zararsız olduğu anlamına gelmez. Bir insanın kan şekeri 0 olursa yaşayamaz. Buna karşılık kan şekerinin 300 olmasının vücuda zarar verdiğini hepimiz biliyoruz. Kolesterol konusu da aynen böyledir, makul seviyede bir kolesterol hayat için elzemdir, ancak dengesiz bir kolesterol yüksekliğini damarları tıkar. “Yüksek kolesterol zararsızdır” diyenler, bilimsel gerçeklere aykırı düşerler. Ailesel hiperkolesterolemi dediğimiz hastalık nedeniyle çocuk yaşlarında damarları tıkanan, 15 yaşında baypas olan, 18 yaşında kalp krizi geçiren hastaları nasıl izah edecekler?
Taş devrinde insanların et ağırlıklı beslendiği, bu yüzden insan vücudunun kolesterole uyumlu olduğu söyleniyor... - Yanlışlık burada başlıyor. Taş devri insanlarının et ağırlıklı beslendiklerini söylemek çok zor. İnsanoğlu milyonlarca yıl boyunca avlayarak değil, toplayarak beslenmiştir. Bitki kökleri, taze sürgünler, sebzeler, meyveler, kabuklu yemişleri toplayıp yedik. Kırmızı et temin etmesi en zor yiyecek grubudur. Hayvanlar uçar, kaçar, saldırırlar. Milyonlarca yıl süresince taştan alet yapmayı bile beceremeyen insanların devamlı et yediklerini söylemek zor. Düşünün ki okla avcılık yapmanın tarihi 15 bin yıldır. Elinizde bir sopa ile dağ keçisinin veya bizon sürüsünün arasına dalın bakalım ne olacak? Kim kimi avlayacak? Tabi ki bugünkü maymun ve goriller gibi birlikte avlanma, tuzak teknikleri vardı ama bilim adamları bu metotlarla elde edilen etin yiyeceklerimizin yüzde 5, bilemediniz yüzde 10’ununu tutabileceğini kabul ediyor. İnsanoğlu omnivor yani hem ot hem et yiyebilen “hepçil” bir canlıdır. Aynı fareler gibi aç kaldığımızda bulabildiğimiz kokusu ve tadı kötü olmayan her şeyi yeriz. Bir genelleme yapıp “Evrimsel süreçte en çok et mi yoksa ot mu yedik” diye düşünürsek, cevap “en çok ot yedik” olmalıdır. Nitekim ağız ve diş yapımız da bizim otçul olduğumuzu gösteriyor. Bizim parçalayıcı dişlerimiz küçülmüştür, bir kaplanla bir ineğin dişlerini insanınkilerle kıyaslarsanız, diş yapımızın ineğe daha çok benzediğini görürsünüz.
ÇOK YAĞ TÜKETEN ANCAK KALP HASTASI OLMAYAN KABİLELER
Kolesterolün zararsız olduğunu söyleyenler, dünyada et ağırlıklı beslenen buna karşılık kalp hastalığı az görülen toplulukları örnek gösteriyorlar... - Gerçekten böyle örnekler var. Örneklerden biri Kenya çoban kabilesi Masailer, diğeri Doğu Afrikalı deve çobanı kabilesi Samburular. Bu kabiledeki insanların çok yağ yemelerine rağmen kalp hastası olmadıkları gösterildi ama bu kabileler bizim gibi sabahtan akşama masa başında oturan insanlar değiller ki! Adları üstünde sabahtan akşama kadar dağ bayır gezen çoban kabileler... Onlar yedikleri hayvansal yağı yakabilirler ama aktivitesi sınırlı, bakkala bile arabayla giden modern insanlar yakamaz. Dünya literatürünü tararsanız yağların kalbe zarar vermediğini gösteren yayınların sayısının bir elin parmaklarını geçmediğini görürsünüz. Buna karşılık doymuş yağların kalp damar hastalığını artırdığına dair binlerce yayın bulursunuz. Örneğin China Study bu konuda dünyada yapılan en büyük çalışmalardan biridir ve yüksek kolesterolün kalp damar hastalığını artırdığını göstermiştir. Bu çalışmada kolesterol seviyesi 150’nin altında olan insan topluluklarında kalp damar hastalığının neredeyse 0 olduğu gösterilmiştir. Bir diğer saygın çalışma, ünlü Framingham çalışmasıdır ve doymuş yağ tüketiminin kalp damar hastalığını artırdığını kesin olarak göstermiştir. Bu bilim adamlarının hepsi bizi aldatmaya çalışmıyor herhalde...
KASAPTAKİ ETLERİN YÜZDE 60’I HORMONLU
Ete karşı olduğunuzu söyleyebilir miyiz? - Ete değil, kalp damarları tıkalı olan insanların et yemesine, bir yandan kolesterol ilacı yutup bir yandan et ve yağ tüketmesine karşıyım. Buna karşılık Total kolesterol/HDL kolesterol oranı 4’ün altında olan, kalp damar hastalıkları açısından risk faktörleri olmayan kişiler aşırıya kaçmamak şartıyla et yiyebilirler. Beslenme olayı bir bütündür. Tek bir ürün üzerinde konuşunca ister istemez yanlış anlaşılmalar oluyor. Et konusu da böyle. Diyelim bir insan vejetaryen olduğunu söylüyor ama her gün yağda kızartılmış patates yiyor veya sabahları ekmeğe zeytinyağı banıyor. Bu kişi haftada bir-iki kez et yiyen bir kişiden daha kötü besleniyor demektir. Et yememizi öneren meslektaşlarımız özgür hayvanların yani dağda bayırda serbestçe otlanan hayvanların etini yememizi tavsiye ediyorlar ama hangimiz bu imkana sahibiz? Erzurumluysanız tamam ama büyük şehirlerde yaşıyorsanız kasaptan ve marketten aldığınız etlerin yüzde 60’ının hormonlu olduğunu bilin. Tavukların yüzde 100’ü antibiyotikli. Böyle olunca et ve tavuk tüketimini sınırlamak hem kolesterol sorununu çözmek hem de kanserojen etkilerden kurtulmak açısından daha pratik bir çözümdür.