Kemik erir mi

Kemiklerin içinin boşalarak daha kırılgan ve güçsüz yapılar hale gelmesine tıp terminolojisinde “osteoporoz”, halk arasında da “kemik erimesi” deniyor. Acaba bu sorunun suçlusu kim?

Haberin Devamı

Kemik kırılganlığının artması, kemiklerin kalsiyum, magnezyum, brom, çinko, bakır, fosfordan zengin yapısının kaybolması, kısacası “taş gibi” kemiklerimizin yaşlı ağaçlar gibi koflaşması ve tebeşir gibi kolay kırılır hale gelmesi önemli sağlık sorunlarımızdan biri. Kemiklerin içinin boşalarak daha kırılgan ve güçsüz yapılar hale gelmesine tıp terminolojisinde “OSTEOPOROZ”, halk arasında da “KEMİK ERİMESİ” deniyor.

Belki şaşıracaksınız ama kemiklerinizin içini boşaltan da, onları en ufak darbelerde kırabilen hale getiren de biziz!

Kemiklerimizi beslemeyi iyi bilmediğimiz, onları güçlendirmeyi yeteri kadar beceremediğimiz için, özellikle 40’lı yaşlar sonrasını yaşayan kadınlarımızda kemik erimesi sorunu bir çığ gibi büyüyor. Sorunu önlemenin yolu doğru beslenmekten geçiyor.

Haberin Devamı

KEMİK HIRSIZLARI

Kemiklerimizin yüzde 70’i minerallerden oluşuyor. Bu minerallerin en önemlisi ise kalsiyum. Vücut, kalsiyum ihtiyacını karşılamak için de (kalsiyum kanın pıhtılaşmasından, kaslarımızın kasılmasına kadar pek çok alanda görev yapıyor) kemiklerdeki rezervi kullanıyor. Yani siz kalsiyum ekleseniz de eklemeseniz de kemiğinizden sürekli olarak bir kalsiyum kaybı zaten var ve bu kayıp gençlikte ve ilerleyen yaşlarda daha da artıyor.
Sağlıklı bir genç ve yaşlının ortalama 1000 mg civarında kalsiyuma ihtiyacı var, ihtiyacın her gün yerine konması lazım. Kalsiyumun en güvenli kaynakları süt ürünleri ve taze sebzeler. Süt ürünlerinin özellikle de yoğurt ve peynirin güçlü birer kalsiyum kaynağı olduğunu çoğumuz biliriz ama sebzelerin de en az bunlar kadar önemli olduğunun farkında bile değiliz. Oysa düzenli ve bol sebze tüketmek en az peynir, yoğurt yemek kadar önemli bir nokta.
Kalsiyum zengini besinlere kılçığıyla yenen balıkları, kuruyemişleri, özellikle bademi ve bakliyat grubundaki besinleri de eklemeyi unutmayalım. Saydığımız bu besinlerin tümünde ihtiyacınıza yetecek kadar magnezyum, K-2 vitamini, brom, bakır, fosfor da bulunuyor.

BENİM ÖNERİM

Osteoporozla mücadelenizi daha da güçlü hale getirmek istiyorsanız lütfen hareketli biri olun, düzenli fiziksel aktivite yapan biri olmaya bakın. Özellikle kaslarınıza yük bindiren direnç egzersizlerini dikkatli ve bilinçli bir şekilde öğrenmeye ve uygulamaya çalışın. Yürüyün, yüzün, gezip dolaşın, ne yaparsanız yapın ama kaslarınıza güç verecek aktiviteleri sakın ihmal etmeyin.
Ayrıca, osteoporozla mücadelenin ve onu tedavi etmenin yolu daha çok sebze, meyve tüketmek, düzenli, yoğurt peynir yemek ve diğer kalsiyum zengini yiyecekleri ihmal etmemekten, fırsat buldukça güneşlenip, D vitamini depolamaktan ve gerektiğinde kalsiyum, D vitamini desteklerinden faydalanmaktan geçiyor, lütfen unutmayın.

Haberin Devamı

D VİTAMİNİ EKSİKLİĞİ (BİR UYARI)

Son zamanlarda D vitamini fakiri olduk çıktık! D vitamini, kalsiyum ve fosfor emilimi, dolayısıyla da kemik ve diş sağlığı açısından vazgeçilmezdir.
Bazı hormonların düzenli ve yeterli salgılanması, ayrıca normal hücrelerin sağlıklı büyüme ve olgunlaşması için de gereklidir.
Eksikliğinde kaslarda yorgunluk, kemik ağrıları ve duyarlılığı oluşur. Osteoporoz, artrit ve kanser riski artar. D vitamini düzeyi yetersiz olan kişilerde kalp hastalıklarına daha sık rastlanır.
Bu kişilerde kan basıncı yükselir, koroner damarlarda yangı (inflamasyon) artar, kan şekeri kontrolü bozulur.
Yaklaşık 1250 kişinin katıldığı bir araştırmada, D vitamini düzeyini 50–75 ng/ml arasında koruyarak kalın barsak kanseri riskinin yüzde 40 azaltılabildiği saptanmıştır.
Yalnız, bu değeri daha da artırıp kanser riskini daha da düşürmek olası değildir.
Araştırmacılar, besin destekleriyle sağlanacak dış müdahalenin mi yoksa gıdalarla alınan ve güneş ışınlarıyla aktive olan doğal katkının mı yeterli olduğu konusunda halen fikir birliğine sahip değiller.
Arzulanan D vitamini düzeyi 30–40 ng/ml’dir. Hatta bazı uzmanların 50-70 ng/ml civarında beklentileri vardır.
Başta biz hekimler olmak üzere, tüm sağlık çalışanları, cilt kanserine karşı alınacak ilk önlem olarak doğrudan güneş ışınlarından uzak durmak gerektiğini savunuyoruz.
Kullandığımız kremlerin koruma faktörü neredeyse üç haneli olmak üzere!
Yoksa herkesi cilt kanserinden koruyacağız derken D vitamini eksikliğine mi sokuyoruz? Yapılacak ilk iş, koruma faktörü içeren krem kullanmadan günde 10–15 dakika (elbette kuşluk ve ikindi saatlerindeki daha az zararlı olan ışınlardan yararlanmak üzere) güneşlenmektir.
Ayrıca, somon ve ton balığı, süt, yumurta, karaciğer, portakal gibi D vitamini içeriği yüksek gıdalara beslenme planında yer vermek gerekir.
Yetersizlik durumunda -mutlaka bir doktor önerisi alarak- dışarıdan destek alınmalıdır.


Yazarın Tüm Yazıları