Milletimiz karpuzu sever. Karpuzu görmeden yazın geldiğine inanmaz. Sıcaktan inlese terden tükense de “karpuz kabuğu denize düşmeden yüzmez”.
Karpuz tutkumuzun sadece onun lezzeti ve ucuzluğu ile ilgili olduğunu sanmayın. Sanıyorum yanılmışım! Bilimsel araştırmaların sonuçlarına bakılırsa karpuzun özellikle erkekler tarafından- bu kadar çok sevilmesinin başka nedenleri de var!
Karpuzda bulunan citrulline isimli madde vücutta arginin’e dönüşüyor. Arginin de damar duvarında daha fazla nitrik oksit üretilmesini sağlıyor. Nitrik oksit cinsel gücü artırıcı ilaçlar gibi çalışıyor. Çünkü bu tip ilaçlar da etkisini nitrik oksit üzerinden gösteriyor. Özetle karpuz erkeklerde cinsel yaşamı bu ilaçlar kadar etkileyebiliyor. Eğer karpuzun bu etkisinden daha çok faydalanmak istiyorsanız size küçük bir tavsiyem var: Eski geleneklerinize geri dönün. Karpuzu ortadan kesin, içindeki kırmızı kısmı bıçakla bir güzel oyup çıkartın. Geriye kalan bölümü kabuğun beyaz kısmını da içine alacak şekilde kazıyın ve kaşıklayın! Çünkü citruline maddesinin karpuzda en yoğun bulunduğu kısım kırmızı ve tatlı bölümün hemen altındaki beyaz tabaka. Yani daha fazla citruline kazanmak istiyorsanız kabuğa yakın o beyaz kesimlerinden de yemeniz daha doğru. Karpuzun ayrıca ciddi bir C vitamini, potasyum, demir ve likopen kaynağı olduğunu da hatırlatalım. Özellikle likopen yaz güneşinden korunmada ve kırışıklıkları önlemede mükemmel bir cilt desteğidir. B6 vitamininden zengin oluşu karpuza stressavar bir güç de kazandırıyor.
Beyin jimnastiği ne anlama geliyor?
Eskiden beri bildiğimiz “sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur” deyişini “sağlam vücut, sağlam kafada bulunur” şeklinde de söylemek mümkün. Sağlıklı bir bedenin yolu sağlıklı bir beyinden geçiyor. Beyni sağlam tutmanın birinci şartı ise ona durup dinlenmeden jimnastik yaptırmak. Beyin de tıpkı kaslarınız gibi “çalıştıkça sert, güçlü, fit ve formda” oluyor. Düzenli egzersiz yapmak, özellikle yürümek -yürürken ortalama yirminin üzerinde refleks çalıştırılıyor- beyni genç tutmanın etkili bir yolu. Çünkü egzersiz yapmak beyne oksijen pompalamak anlamına geliyor. Bulmaca çözmek, yeni hobiler edinmek, yeni şeyler ezberlemek, problem çözmek, sudoku oynamak, kâğıt ve tavla oyunları, kısacası öğrenme yolunda göstereceğiniz her türlü çaba beyne ihtiyaç duyduğu jimnastikleri yaptırmaya yetiyor.
Volümetrik diyet çalışıyor mu?
İçinde fazla kalori bulunmayan ama miktarının çokluğu nedeniyle mideyi doldurarak tokluk hissi oluşturan yiyeceklerin ön planda tutulması (volümü, yani hacmi fazla, kalori yükü az yiyeceklerin tüketilmesi) kilo kontrolünü kolaylaştırıyor. Bu tip beslenme planlarına “volümetrik diyet planları” deniyor. Bu diyetler “meyve, sebze, yağı azaltılmış süt ve süt ürünü, bol su, az yağ eklenerek hazırlanmış pişmiş tahıllar, yağsız et, tavuk, balık” gibi besinlerden oluşturuluyor. Prensip aynı: Daha çok su ve posa kazanmak, mideyi doldurup açlık hissini baskılamak. Akılcı gibi görünse de bu tür beslenme planlarının uzun vadede kilo kaybı üzerinde kalıcı bir etkisi olmuyor.
Diş eti sorunları neden önemli?
Neredeyse 45-50 yıl evvel sınıfımızın duvarlarını süsleyen eğitici tablo hiç aklımdan çıkmıyor: Ortada çürük bir diş ve ondan çıkan 6-7 ok. Oklardan biri böbreğe, diğeri kalbe, öbürü karaciğere, bir başkası kemiğe yöneliyordu. Aynı resmi aslında vücuttaki bütün doku ve organlara yönelecek oklarla düzeltmek lazım. Son zamanlarda yapılan birçok araştırma yaşlanmaya karşı oluşturacağınız stratejilerin içine mutlaka düzenli diş bakımını da yerleştirmeniz gerektiğini gösteriyor. Eğer diş etleriniz hastaysa vücudunuzda, özellikle damarlarınızda yangısal süreçler hızlanıyor. Bu yangısal süreçler atardamarlarınızın iltihaplanmasına, kalp, böbrek, göz, beyin ve diğer organlarınızı besleyen damarlarınızın kısa sürede hastalanmasına yol açıyor. Eğer kanayan diş etleriniz, her gün diş fırçanıza veya ağız çalkalama suyuna karışan kan izleriniz varsa, kötü ağız kokusundan şikâyetçiyseniz bütün bu işaretlerin bir dişeti hastalığının ipuçları olabileceği aklınızda olsun.
Çay kansızlık yapar mı?
Bazı araştırma bilgilerini günlük yaşama uygularken çok dikkatli olmak gerekiyor. Doğruluğu kuşku götürmeyen ama etkinliği gereğinden fazla büyütülen bilgi de bilgi olmaktan çıkıp korku ya da yanıltma aracı haline geliyor. Bu bilgilerden biri de çayın gıdalardaki demiri azaltacağı yönündeki düşüncedir. Çayda bulunan tanen çok fazla miktarda alındığında bağırsaklarda demiri bağlayarak demirden faydalanma ihtimalini azaltabiliyor. Ama bu durumun biyolojik etkileri çok fazla miktarda ve çok demli, özellikle beklemiş çay içildiği zaman ortaya çıkabiliyor. Yemeğin üzerine içeceğiniz bir iki bardak çayın sizi kansız bırakacağını düşünmeniz telaştan, üzüntüden ve lüzumsuz gerilimden başka bir işe yaramıyor. Eğer yemek sonrası içilen çaylar bizi kansız bıraksaydı herhalde Erzurum’da veya Azerbaycan’da yetişkin nüfusun neredeyse tamamı demir eksikliği kansızlığına yakalanmış olurdu. Özetle yemeğin üzerine içeceğiniz bir iki bardak çayın sizi kansız yapacağı gibi bir endişeye kapılmanıza gerek yok.
Menopoz uykusuzluğu nasıl çözümlenecek?
Özellikle erken dönemde menopozun uyku problemlerine yol açabileceği biliniyor. Uyku problemlerinin çözümünde hormon destek tedavisi faydalı olabilse de sadece bu problem için hormon kullanıp kullanmamak tartışmalı bir konu. Çoğu uzman -buna ben de dâhilim- menopoz ile ilgili uyku bozuklukları ile mücadelede hormon önermiyor. Hormon tedavisinin meme kanseri, inme, kardiyovasküler hastalık, demans -bunama- riskini artırabileceği dikkate alınırsa belli bir süre uyku problemi yaşamayı göze almak gerekiyor. Bu durumda ya bitkisel desteklerden ya da en düşük etkili bir uyku ilacından kullanma alternatifleri gündeme geliyor. Tabii doktorlara danışarak...