Paylaş
Önce şu bilgiyi belleğimize iyice yerleştirelim: Karaciğerimiz mükemmel bir “temizleme”, olağanüstü bir “detoks”, eşi bulunmaz bir “arınma” merkezi gibi çalışır.
Ama onun da belirli bir kapasitesi, kullanım şartnamesi, gücü, kuvveti, imkanı ve yeteneği var. Mevcut mükemmelliğine onbinlerce yıllık bir süreçte ulaşmış olsa da bizim ona son yıllarda yüklediğimiz bu kadar çok kiri, pası, toksini, pisliği tamamen temizleyebilme yeteneği yok. Üstelik bunu yaparken kendi de zarar görebiliyor. Bu “zarar görme” durumunun ilk işareti de “yağlanma” olarak karşımıza çıkıyor.
Özetle karaciğerlerimizin toksinleri temizleme yeteneği sınırlı. Ayrıca zavallı organ (!) son 50 yılda hayatımıza giren ve sayıları 50 bini çoktan aşan kimyasal toksinlerin (deterjanlar, boyalar, renk ve koku vericiler, parlatıcılar, koruyucular, temizlik malzemeleri, hormonlar, antibiyotikler, böcek öldürücüler...) çoğunu da tanımıyor.
Dahası tarihin hiçbir döneminde de bu kadar fazla toksini ve alkolü temizlemeye de zorlanmadı. Bütün bunlar yetmezmiş gibi devreye bir de şeker saldırıları, özellikle nişasta bazlı früktoz hücumları eklenince zavallı önce afalladı, şaşırdı, sonra da yağlandı.
Netice şudur: Karaciğerimiz sadece kilo aldığımız için yağlanmaz. Masum zannettiğimiz pek çok şey, hatta çocuklarımıza yedirdiğimiz masum tatlıların (!), masum atıştırmalıkların (!) çoğunun içindeki kimyasallar da karaciğerimizi yağlandırıyor.
Sağlıklı ve bol sperm üretimi için neler lazım?
Kadın ve erkeklerin farklılıkları sadece birinin Venüs, diğerinin Mars’tan gelmesiyle sınırlı değil. Aralarında yumurta üretimi bakımından da önemli farklar var. Bir kadın hayatı boyunca sahip olacağı tüm yumurtalarla birlikte doğuyor ve ilk adet dönemi ile birlikte ve sonrasında onların olgunlaşmasını bekliyor. Erkeklerde ise durum farklı. Erkekler spermlerini kendileri üretmek zorundalar. Bunun için de çoklu bir dengeyi aksatmadan sürdürmeleri lazım. Tabii en başta da beslenme konusunda neredeyse sıfır hata ile ilerlemek zorundalar. Konu sadece beslenme ile hallolsa neyse... Yumurtalıkların ısısı, yani kasık bölgesinin aşırı ısınması da mühim olumsuzluklardan biri. Dar iç çamaşırları ve pantolonlar giyen, uzun süre oturan ve laptop’larını kucaklarında taşıyan erkeklerin sayısı arttıkça sperm sayısı azalmaya devam edecek. Diğer taraftan toksin konusu da mühim. Aşırı içki kullanımı, sigara tüketiminin yoğunlaşması, ilaç bağımlılığı, uyuşturucu ve bunun gibi kötü alışkanlıklar, hatta stres bile sperm üretimini azaltabiliyor. Beslenme boyutlarına gelince... Onları aşağıdaki özetledim. Bir göz atmanızı öneririm.
Organik tavukta omega-3 daha mı fazla?
Elimde bu sorunun net ve açık bir cevabı yok. Olanlar varsa benimle paylaşsın. Paylaşsın ki net ve doğru yanıtı hepimiz öğrenebilelim.
Kişisel fikrim ise şu: Tavukların yediği mısırlar, küspeler, hazır yemler, soyalar organik olmadığı ve o tavuklar doğada omega-3 yüklü otları, böcekleri tüketmediği sürece sadece “gezen tavuk” olmaları etleri veya yumurtalarının organik kaldığı, omega-3 zengini olduğu anlamına gelmez.
Dörtlü karışım nasıl kullanılmalı?
Soruyu İnönü Üniversitesi’nden öğretim üyesi bir kadın hocamız yollamış.
Diyor ki: Tavsiye ettiğiniz dörtlü karışımı nasıl bir şema ile kullanmalıyız? İsterseniz dörtlü karışımı yeniden bir hatırlayalım.
1-2 çay kaşığı taze öğütülmüş siyah üzüm çekirdeği, 1 çay kaşığı taze öğütülmüş keten tohumu, 1 çay kaşığı taze öğütülmüş ısırgan otu tohumu ve bir çay kaşığı zerdeçalı bir kâse yoğurda ekleyip karıştırın.
Arzu ediyorsanız üzerine 1-2 çay kaşığı soğuk sıkım zeytinyağı ekleyin.
Bu karışıma ben “dörtlü karışım” diyorum ve çok güçlü bir antioksidan kombinasyonu olduğunu düşünüyorum.
Karışımı ilk tavsiye edenin de rahmetli Prof. Dr. Ahmet Aydın hoca olduğunu hatırlatıyorum.
Dörtlü karışımı arzuya göre haftanın her günü ya da gün aşırı tüketebilirsiniz. Üç aylık kürler yapıp bir aylık aralar da verebilirsiniz.
Rhodiola’dan neden bahsetmiyorsunuz?
Bir başka okur da önemli bir adaptojen olan rhodiola rosea hakkında şimdiye kadar herhangi bir şey yazmadığımdan şikayetçi. Haklı!
En az ginseng ve aşvaganda kadar güçlü bir adaptojen olan rhodiola’dan NTV’deki programlarımda sık söz etmeme rağmen yazılarımda ona pek yer vermemişim.
Hatırlatma için teşekkür ediyorum. Rhodiola gerçekten de güçlü bir doğal adaptojen. Stresi azaltmada, yoğun çalışma temposuna uyum sağlamada, yorgunluğu sınırlamada, bedene daha fazla enerji ve direnç kazandırmada faydalı olabilen bir bitkisel destek.
Eğer güvenli özlerinden yapılmış tabletleri bulabilirseniz faydalanabilirsiniz.
Bu hıza ne can, ne de gen dayanır
Genetik kurgumuz binlerce yıllık bir sürecin neticesinde oluştu. Sürecin tamamı dikkate alındığında son yüzyıl 24 saatlik bir günlük zaman diliminin bir saniyesinden bile kısa. Binlerce yıllık bir süreç içinde evrimleşmiş genetik kurgu yeme içme alışkanlıklarımızda son yüzyılda meydana gelen olağanüstü değişimlere ayak uydurmada zorlanıyor. Sağlık sorunlarımızın çoğu da bundan kaynaklanıyor.
Geçtiğimiz yüzyılda binlerce yıldır tükettiğimizden daha fazla şeker, un, nişasta, bitkisel yağ tüketmeye başladık. Bu hıza ve yüke ne gen, ne de can dayanır.
Üretimde hangi besinlere ihtiyaç var?
Sağlıklı sperm üretimi için her şeyden önce çinko ve selenyum lazım.
Çinkoyu kabuklu deniz ürünlerinden, kırmızı etten, tavuktan, balıktan, bakliyattan kazanmak mümkün. Selenyuma gelince... Fındıkta, fıstıkta, cevizde, ayrıca ayçiçeği ve kabak çekirdeklerinde, tereyağında, balıkta ve tabii ki bakliyatta selenyum bulmak mümkün.
C vitamini, folik asit ve E vitaminini de unutmamak lazım. Folik asit için bol et, balık, tavuk, yumurta, ıspanak ve yeşil yapraklı sebzeler, C vitamini için de sebze ve meyve gerekiyor.
Kabak çekirdeği, ayçiçeği çekirdeği, fındık, ceviz, badem, yumurta da hemen aklıma gelen E vitamini kaynakları.
Paylaş