Vitaminler konusundaki sorularınızı toplu halde yanıtlayacağım. Bugün vitamin bahsini bırakıp bir başka besin desteği ailesine geçiyoruz: Mineraller!
Mineraller en az vitaminler kadar ilgi görüyor. Bazı minerallerin eksiklikleri durumunda ciddi sorunların ortaya çıkabiliyor. Bazı minerallerin kan seviyesinde oluşan küçücük değişikliklerin hayatı tehdit edici sonuçları olabiliyor. Mesela potasyum böyle bir mineral. Vücudumuzdaki potasyum dengesi çok dar hudutlar içinde korunuyor. Bu süreçte özellikle böbreklerimiz ciddi bir görev üstleniyor. Böbreğiniz sağlamsa bu dengenin bozulması kolay değil. Yani sağlam bir böbreğiniz var, ciddi bir kusmanız ishaliniz de söz konusu değilse, idrar söktürücü -potasyum kaybettirici- bir ilaç da kullanmıyorsanız ciddi bir potasyum açığı ortaya çıkmaz. Aynı şekilde potasyumun fazlalığı da -böbrekler sağlam olduğu sürece- sık görülen bir durum değildir. Potasyumun hassas dengesi şu veya bu şekilde bozulursa öncelikle kalp ritmi bozulmaya, öldürücü aritmiler oluşmaya başlıyor. Benim önerim potasyumu doktorunuz reçete ile yazıp önermedikçe destek olarak kullanmayı asla düşünmemeniz. Çünkü ağız yolu ile potasyum desteği almak istisna durumlar dışında pek gerekmiyor. O durumlara da yalnızca doktorlar karar verebiliyor. Potasyum destekleri orta-uzun vadede bağırsaklarda yaralara bile sebep olabiliyor. Prensip olarak mineral desteklerinden faydalanırken de vitaminlerde olduğu gibi akılcı olmak şart! Akıntıya kürek çekmemek, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olmamak lazım.
Demir: Doktora sormadan kullanılmaz
Önemli mineraller sıralamasında demir her zaman ilk üçte yer alır. Demirin eksikliği halinde kırmızı kan hücrelerinin -alyuvarlar/elitrositler- akciğerlerden dokulara oksijen taşıması zorlaşıyor. Eksiklik zamanında giderilemezse kansızlık başlıyor. Solukluk, yorgunluk, halsizlik, zihni durgunluk -unutkanlık- saç ve tırnaklarda gelişme bozuklukları çocuklarda büyüme ile gelişme sorunları demir eksikliğinin işaretleri. Dünya nüfusunun yarısı yeteri kadar demir almıyor. Demir noksanlığıyla ilgili sorunlar bizim ülkemizde de çok sık görülüyor. Bununla birlikte doktor tarafında reçete edilmedikçe demiri destek olarak almak doğru değil. Demir vücutta biriken bir mineral. Fazlası karaciğere pankreasa yerleşip hastalıklara sebep olabiliyor. Demirin en güçlü kaynağı kırmızı et. Yeşil yapraklı sebzeler bakliyat grubu besinler de demirden zengin. Bu grup yiyecekleri yeteri kadar yiyorsanız (özel bazı durumlar dışında) demir eksikliğine yakalanma ihtimaliniz çok az. Adet kanaması döneminde demir ihtiyacı artan kadınların daha fazla kırmızı et ve demir yönünden zengin sebzeler yemeleri doğru bir yaklaşım. Sağlıklı erkeklerde demir eksikliği kolay kolay gelişmez. Eğer gelişmişse ciddi bir problem -örneğin iç kanama- var demektir. Demir eksikliği daha çok sık gebe kalan kadınlarda, periyot döneminde çok fazla kan kaybedenlerde, yaşlılarda, büyüme çağındaki çocuklarda ve bebeklerde, vejetaryen beslenmeyi tercih eden genç kızlarda görülüyor. Hangi yaşta olursanız olun, doktorunuzla konuşmadan ve demir ölçümü yaptırmadan ne bir demir desteği kullanmayı düşünün ne de içinde demir bulunan çoklu vitamin ürünlerinden faydalanmaya kalkın.
Çinko: Biraz abartılıyor
Son yıllarda sık konuşulan minerallerden biri de çinko oldu. Özellikle çocuk sağlığı uzmanları 2000’li yılların başından bu yana çinkoyu neredeyse “yeniden keşfetti”. Neredeyse bir “çinko furyası” başladı. Ülkemizde (özellikle bazı bölgelerimizde) çinko eksikliği probleminin olduğu doğru. Çocuklarda bağışıklık sistemi eksikliklerinin birçoğunun çinko eksikliğinden kaynaklandığını ve çinko noksanlığının bebekleri daha kolay hastalandırdığını gösteren çok sayıda veri var. Kısacası çinkonun bağışıklık sistemini korumakta önemli bir rol oynadığı tartışılmaz. Bununla birlikte ben sadece bağışıklık sistemini güçlendirme adına yaşlı ya da genç çocuk ya da bebek hiç kimseye avuç avuç çinko verilmesini doğru bulmuyorum. Çünkü çinko hiçbir zaman bağışıklık sisteminin itfaiyesi olamaz. Bu nedenle kış aylarında avuç avuç çinko yutmaya hiç gerek yok! Ayrıca günde 15 mg.’ın üzerine çıktığınız zaman aşırı çinko yüklenmesi ihtimaliyle karşılaşma olasılığınız yüksek. Çinkonun fazlası bağışıklık sistemine iyi gelmez. Tersine mevcut bağışıklığı bile baskılar, bozar. Ayrıca cilt sorunlarına saç dökülmesine tat ve koku duyusu kayıplarına yol açar. İşitmede yara iyileşmesinde diş gelişiminde problemlere sebep olabilir. Çinkoyu antioksidan olarak tek başına kullanmanızı da tavsiye etmem. Çünkü bu gücü son derece sınırlıdır. Sperm hücrelerinin normal gelişimini desteklediği, cinsel gücü arttırdığı yönündeki bilgiler de her iki amaçla çinko alımını desteklemiyor. Cinsel gücü arttırmak amacıyla çinko desteği almanın da ciddi bir faydasının olmadığı biliniyor. Ben özel durumlar dışında destek olarak çinko kullanmanızı tavsiye etmem. Eğer beslenme sorununuz varsa, çok uzun süre yüksek dozda idrar söktürücü kullanıyorsanız, sürekli alkol kullanan biriyseniz kanınızdaki çinko düzeylerine baktırabilir ve bu değerlere göre çinko desteğinden faydalanmayı düşünebilirsiniz. Vücuda doğal yoldan daha fazla çinko kazandırmanın en etkili yolunun düzenli olarak haftada bir-iki kez kırmızı et ve tavuk yemekten geçtiğini çoğu kuruyemişin bakliyatın da çinkodan zengin olduğunu hatırlatalım.
Kalsiyum: Önemli bir mineral
Kalsiyum kırk yaşını geçen her üç kadından ikisinin kullandığı bir mineral desteği. Temel amaç ise kemik yoğunluğu azalması problemini minimuma indirmek gayesi. Günlük kalsiyum ihtiyacının yaşa ve cinsiyete göre değişken olduğu doğru. Ama günlük ihtiyacın ne kadar olduğu hâlâ net değil. Ayrıca kalsiyum yalnızca kemik yoğunluğunu güçlendirmek için de kullanılmıyor. Vücudumuz yeteri kadar kalsiyum kazandığı ölçüde bazı kanserlerden (prostat, meme ve yumurtalık) daha iyi korunuyor. Kan basıncını daha kolay dengeliyor, kilo dengesini daha kolay muhafaza ediyor. Kalp fonksiyonundan tutun da daha birçok alanda kalsiyum majör minerallerden biri olarak görev yapıyor. Düzenli olarak kalsiyum desteğinden faydalanmak konusu bulunduğunuz yaş grubuyla ilgili bir durum. Genetik riskleriniz, menopoz veya andropozda olup olmadığınız, aktivite düzeyiniz, süt ve süt ürünlerinden yeteri kadar faydalanıp faydalanmadığınız, tiroid hormonu kullanıp kullanmadığınız ve daha pek çok faktör bu ihtiyacı belirlemede etkili. Ayrıca her kalsiyum tuzu da aynı faydayı sağlamayabiliyor. Kadınlar arasında pek moda olan “mercan” kaynaklı kalsiyumların, “istiridye” kabuğundan elde edilen kalsiyum destekleri ya da “kemik tozları” karışımlarından üretilenlerin zannedildiğinin tersine emilim problemi olabiliyor. Ayrıca bunların ne kadar temiz olduğu da tartışmalı. Bazılarında bol miktarda ağır metal bile bulunabiliyor. Bu nedenle kalsiyum desteği kullanmanız gerektiği kararını doktorunuza bırakın ve kullanacağınız kalsiyum desteğinin etkinliği hakkında ciddi bir araştırma yapın.
Selenyumu kimler almalı
Selenyumun özellikle üst gelir grubunda ve entelektüeller arasında sık kullanılan bir mineral. Bunun bir nedeni selenyumun güçlü bir antioksidan olması, diğer nedeni de bilgisizlik! Selenyumun güçlü bir antioksidan olduğu doğrudur ama elimizde ne yetersiz selenyumun kanser riskini arttırdığını gösteren bir çalışma ne de düzenli olarak selenyum desteğinden faydalanmanın kanseri önlediğini gösteren herhangi bir araştırma yok! Ayrıca çoğu mineral gibi selenyumun da fazlası zararlı olabiliyor. Mesela diş çürümelerini hızlandırdığı dişlerde dökülmeye yol açtığı kesin. Kanınızdaki selenyum düzeyini ölçtürmeden bu mineralden de faydalanmanızı tavsiye etmem. Faydalanmayı düşündüğünüzde de bu konuda deneyimli birinden yardım istemenizi tavsiye ederim. Selenyumu Haşimato hastalarına, genetik yükünde meme, prostat kanseri yükü fazla olanlara ve selenyum seviyesi düşük bulunanlara önerebilirim.