Paylaş
Kalp atımlarının sıklaşması ya da kalbin doğal ritminin bozulması sık görülen sağlık sorunlarından biridir.
Ayrıca yaşınız, işiniz, sağlık durumunuz ne olursa olsun birdenbire hızlanan kalp atışlarının hepimizi az veya çok endişelendirdiği de kesindir. Kalp atışlarında hızlanmaya yol açabilen sağlık sorunlarının sayısı ise oldukça fazladır.
Her hızlanmanın ille de bir kalp hastalığına işaret etmeyebileceğini bilmemiz de lazımdır. Mesela kahveyi, çayı fazla kaçırmak ya da kafein içeren diğer içeceklere fazlaca yüklenmek, nikotinin (sigara) ve/veya alkolün dozunu yükseltmek de bir taşikardi atağının sebebi olabilir.
Üzüntü ve streslerin, uykusuz geçen gecelerin, korku ve heyecan yükleyen duyguların da kalbi hızlandırabileceği
de bilinir.
Ama yine de arka planda bir sağlık probleminin olduğunu düşünerek kalp çarpıntısının her türlüsünü ciddiye alalım. Özellikle de tansiyon yüksekliği, kolesterol, trigliserid dengesizliği, kalp yetmezliği, nefes darlığı, şeker hastalığı gibi bir problem varsa dikkatimizi daha da yoğunlaştıralım.
Peki, evde yapılabilecek basit bazı önlemler olabilir mi? Yanıtı aşağıdaki kutuda bulacaksınız.
Taşikardi nöbetleri için bazı ev ödevleri
Durduk yerde, birdenbire, sebepsiz başlayan ve bir süre sonra kendiliğinden duran taşikardi atakları en sık görülen çarpıntı nöbetleridir.
Tıbbi konuşmalarda “paroksismal/tekrarlayıcı atrial/karıncık taşikardisi” olarak isimlendirilir. Böyle bir atağı durdurmak için evinizde ya da işyerinizde bazı basit girişimlerde bulunabilirsiniz.
Mesela bir balona olabildiğince kuvvetli bir şekilde zorlayarak da olsa hava üflemeyi, yani balonu şişirmeyi deneyin. Ya da başınızı mümkün olduğunca geriye eğin ve bir süre öylece tutun.
Bu manevrada boynunuz iyice gerilsin. Bir başka seçenek de şu: Burnunuz ve ağzınız kapalıyken dışarıya hava üflemeye çalışın. Bu sonuncusuna biz “valsalva manevrası” diyoruz.
Küçük parçalar halinde buz yutmayı da deneyebilirsiniz.
Eğer bu basit girişimler etkili değilse, hele bir de çarpıntı ataklarınız sık sık tekrarlıyorsa lütfen sağlık yardımı isteyiniz, doktorunuzla temasa geçiniz.
Sıra kolajene mi geldi?
Modern yaşam (!) gibi allanıp pullanarak bize sunulan, bizim de ayıla bayıla kabul ettiğimiz “Yeni hayat” bize bedenimizdeki pek çok önemli şeyi kaybettirdi. Kayıplarımız çok ve hikâyemiz oldukça uzun.
Özetleyelim yeter: Önce omega-3 rezervimizi azaltıp probiyotik bakterilerimizi çaldı, bizi omega-3 ve probiyotik fakiri yaptı. Probiyotiklerimiz (probiyotik gücümüz) azalınca da B12 vitamini rezervlerimiz düştü.
Sonra da sıra glukozaminoglikanlara, yani bağ dokumuzun temel destek maddelerine geldi, onlar da minimuma indi.
Şimdi de sıra kolajene geldi! Kolajenimiz de artık eskisi kadar bol değil. Onu ne biz bedenimizde yeterince üretebiliyoruz, ne de besinlerle kafi miktarda kazanabiliyoruz.
Oysa kolajen destek dokumuzun, kemik, kas, tendon ve derimizin temel yapıtaşlarımızdan, olmazsa olmazlarından biri.
Yaşlanan cildin gevşeyip sarkmasının da, kırışıp buruşmasının da, dizlerin, kemiklerin boşalıp koflaşmasının da önemli nedeni bu kolajen fakirliği durumu. Detaylar için buyurun...
Kolajen nasıl desteklenecek?
İyi haber şu: Kolajen kaybı beslenmeye biraz dikkat edilirse yavaşlatılıp azaltılabiliyor. Ayrıca desteklerle de yerine konulabiliyor. Daha çok kolajen kazanımı için önce “kolajen zengini besinler”den –mesela kemikli etler, et suları, sakatat- daha sık ve bol faydalanmamız lazım.
Ek takviye olarak da kolajen hapları veya sıvı kolajen içeceklerinden destek alınabilir. Destekleri seçerken dikkatli olmakta fayda var, çünkü piyasada satılan kolajen haplarının çoğu hikâye (!), işe yaramıyor.
Kolajen artırıcı cilt ürünlerine gelince... En başa C vitaminini yazın. C vitamini kolajeni üreten fibroblastları destekliyor. Özellikle cilt altına nüfuz edebilen C vitamini ürünleri cilde dışarıdan uygulandıklarında (mesela askorbilpalmitat, magnezyumaskorbilfostat) kolajen üretimini doğrudan takviye ediyor.
İçinde alfa hidroksi asitler (AHA) bulunan ürünleri de bu amaçla kullanabilirsiniz ama dikkatli olun, cildinizde geçici soyulmaya da yol açabilirler.
Ünlü dermatolog Howard Murad’a göre kolajen üretimini artırmak için kullanılması gereken ürünlerin en başında doğal bir A vitamini formu olan retinol var.
Retinol aynı zamanda mevcut kolajenin yakımını da bir ölçüde geciktiriyor.
Özeti şu: Cilt yaşlanmasını önleme planlarınızın içine kolajen zengini besinleri yemeyi ve “kolajen desteği+retinol/retinil palmitat/etkili C vitamini desteklerini ve alfa hidroksi asit”leri eklemeyi unutmayın.
Çaya şeker atmayın
Yaşlılıktaki ölüm nedenleri araştırılınca dörtte üçünün “damar problemleri”, dörtte birinin de “kanserler” nedeniyle hayatlarını kaybettikleri anlaşılıyor.
Tabii ki arada başka nedenlerle, örneğin zatürreler veya başka mikrobik hastalıklar sebebiyle kaybedilenler de var ama genelde ana ağırlığı bu ikili oluşturuyor.
Ve yine dünyanın farklı ülkelerinde, farklı araştırma merkezlerinin yaptığı araştırmalar net ve açık olarak şu bilgiyi doğruluyor: Şeker tüketimi arttıkça damar hastalıklarından ve kanserlerden ölüm oranı artıyor.
Özellikle kalp damar hastalıklarıyla şeker tüketiminin miktarı arasında doğrudan, net ve ciddi bir bağlantı var. Şeker deyince aklınıza yalnızca çayınıza kahvenize eklediğiniz şeker gelmesin.
Listeye şeker eklenmiş yiyecekleri, gazlı-gazsız, kolalı-kolasız şeker ilave edilmiş içecekleri, tatlıları, şekerlemeleri, fırın-pastane ürünü besinleri, ev sohbetlerinde ikram ettiğimiz baklavaları, pastaları, kekleri, kurabiyeleri de eklemelisiniz.
Bu listeyi bir bütün olarak dikkate aldığınızda her ne kadar biz fazla miktarda meyve tüketen bir toplum olsak da tam meyve tüketiminin etkisi oldukça sınırlı kalır.
Ama siz yine de “çay sever” bir millet olduğumuzu unutmayın ve her bir bardak çayınıza 2-3 şeker eklerken bu yazıyı hatırlayın.
Lütfen hafiften bir şeker detoksu başlatın ve “beyaz şeker”i hayatınızdan yavaş yavaş çıkarın.
Paylaş