Paylaş
Her gün yeni ve farklı bir “beslenme tavsiyesi” ile karşılaşıyoruz.
Tavsiyeler birbirinden farklı, hatta birbirinin tersi olduğu için de kafamız karışıyor. Keyifle içtiğimiz kahve de bundan nasibini aldı.
Kimi çıkıp “kahve safra kesesine zararlı, ülser, çarpıntı yapıyor, hatta karaciğer, pankreas kanserine sebep olabiliyor” dedi, kimi de “kahvenin zararı filan yok, çocuklarınıza bile rahatlıkla içirebilirsiniz” tavsiyesinde bulundu.
İşi biraz daha ileri götürüp “kahve ilaç gibidir, antioksidandır, uyarandır, enerji verir, belleği korur” deyip sınırsız kahve içmeyi önerdi. Peki, bunların hangisi doğru? Kim haklı, kim haksız?
RİSK: FAZLA KAFEİN
Her şeyden önce şunu bilmenizi öneririm:
Kahve konusunda da –tıpkı yumurta, tereyağı konusunda olduğu gibi- bugün haklı olanlar yarın haksız, yarın haklı olanlar öbür gün haksız olabilirler.
Nedeni şu: Herhangi bir besin hakkında fikir ileri sürenlerin çoğu yerleşik, genel kabul görmüş, denenmiş bilgilerden ziyade önlerine gelen yeni bir araştırmanın sonuçlarına bakarak karar ve akıl veriyor. Oysa genelde doğrular uzun süre aynı kalıyor ve pek değişmiyor.
Kahvede de doğrular şimdilik aynı.
Kahvenin riski içindeki kafeinin fazlalığı. Ama hem kahve çok keyifli bir içecek hem de kafeinin “MAKUL” miktarları zararlı değil. Dahası uyanıklık halini arttırmak, motive etmek, hatta dinçlik hissi yaratmak gibi bir avantajı bile var (Ben de güne sabah çayımı takiben mutlaka bir fincan filtre kahve ile başlayanlardanım).
Peki, sınır ne o zaman?
On beş yıl önce yayınlanan Yaşasın Hayat kitabımda da belirttiğim gibi “kafeinin tavsiye edilen maksimum miktarı” kilo başına ortalama 5-8 mg.ı geçmiyor (Demek ki bilgiler 15 yıldır değişmemiş!).
Bu da yetişkin birinin günde yaklaşık 300-350 en fazla 400 mg kahve tüketebileceği anlamına geliyor.
Biliyorsunuz son uyarıyı geçen hafta Avrupa Gıda Güvenliği Dairesi (EFSA) yaptı, “günlük kafein tüketiminin 400 mg.ı geçmemesi gerektiği” tavsiyesinde bulundu.
Bu uyarının kahve tutkunlarının, özellikle de Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan’ın hoşuna gitmeyeceğini biliyorum ama maalesef kahvede son durum bu.
Günde 2, bilemediniz 3 fincanla yetineceğiz. Abartmak da yok, vazgeçmek de…
GİZLİ ŞEKERİN 10 İŞARETİ
1. Çok su içip sık idrara çıkmak
2. Çabuk ve sık acıkmak
3. Halsizlik/sabah yorgunluğu/güne mutsuz ve endişeli başlamak
4. Yemek sonraları bitkinlik, kafa karışıklığı, uyku hali hissetmek
5. Aşırı sinirlilik
6. Gece terlemeleri
7. Gündüz uyuklamaları
8. Acıkınca sinirli ve gergin olmak/hızlı ve çabuk yemek/neredeyse çiğnemeden yutmak
9. Tatlı krizleri/tatlı meyve yedikten sonra erken acıkmak veya kafa karışıklıkları/uyuklamalar/terleme nöbetleri yaşamak
10. Tatlı, unlu, nişastalı besinleri takiben yorgunluk hali.
GİZLİ ŞEKER ÖNEMLİ
Şeker hastalığı çağımızın en büyük tehdidi ama ondan da büyük bir tehdit daha var: Gizli şeker.
Nedeni şu: Gizli şekerli olup da bunun farkında olmayanların sayıları şeker hastası olduğunu bilenlerin en az iki katı daha fazla. Bu “gizli şeker” nedeniyle sağlık riski taşıyanların büyük bir kitleyi oluşturması anlamına geliyor.
Gizli şeker kavramının içine onun önceki dönemleri “hiperinsülinemi ve insülin direnci” yıllarını da ekleyecek olursanız bu yetişkin nüfusunun en az üçte birini kapsayan büyük bir sağlık sorunu anlamına geliyor.
BUNLARI FARK EDİN
Peki, neden bu konuyu sık gündeme getiriyor? Neden “aman şu gizli şeker meselesine önem verin, bende ciddi bir şeker yok demeyin” diye üsteleyip duruyoruz?
Nedeni şu… Gizli şeker de, şeker hastalığı ne yapıyorsa aynısını yapıyor. Damarları, sinirleri, kalbi, beyni, böbreği tahrip ediyor. Hem de biz hiç farkına varmadan. İşte örnekler:
-Kalp damar hastalıklarına yakalanma riskini arttırıyor
-İnme-felç olasılığını yükseltiyor
-Bunama ve Alzheimer hastası olma ihtimalini yükseltiyor
-Cinsel sorunlara (sertleşme problemleri) sebep olabiliyor
-Ayak damarlarında daralmalara ve buna bağlı aktivite problemlerine yol açabiliyor. AMAN DİKKAT!
DIABETIC LIVING
Şeker, hem yaygın hem kronik bir sağlık sorunu olduğu için, hastaların mutlaka “bilgili” ve “eğitimli”, yani “bilinçli” olup sorunun çözüm süreçlerine katılmaları gerekiyor. Amerika’da yıllardır yayınlanan dünyaca ünlü “diyabet” dergisi “DIABETIC LIVING” Türkiye’de de Türkçe olarak yayınlanmaya başladı. Okurlarıma tavsiye ediyorum.
PATATES, PİZZA, MAKARNA
Her besinin bir önemi, faydası, hikmeti var. Her besin bir yönüyle değerli, faydalı olabiliyor. Önemli olan hangi besinin ne ölçüde faydalı ya da zararlı olabileceği, onlardan en doğru şekilde nasıl yararlanılabileceği konusunda bilgilenmek.
Ayrıca faydalı olan bir besin yanlış eklemeler/katkılar/karışımlar veya hatalı pişirme yöntemleri sonucu zararlı hale de gelebiliyor. Tersi de mümkün. Problemli ama lezzetli bir besini daha az problemli bir hale getirmek de mümkün. Örnek mi? Buyurun!
HEM LEZZET HEM SAĞLIK
Makarna: Genelde herkese önerdiğimiz bir gıda değil pek ama kaliteli olduğu (beyaz undan üretilmediğinde), aşırı pişirilmediği ve özellikle de proteinle evlendirildiği (yani üzerine peynir, yoğurt, kıyma eklendiğinde) veya sebzelerle birlikte tüketildiğinde (domatesli, bezelyeli) hem daha az sorunlu, hem de daha lezzetli bir besin haline getirilebiliyor.
Pizza: Pizza için de aynı şeyler söz konusu. Pizzanın sorunu ekmeğinde! Ekmeğin yapımında kullanılan unda, hamurunun kalınlığında! Üzerine eklenen yağın kalitesinde ve miktarında. Eğer incecik bir ekmeğe çıtır bir pizza hazırlatıyor, üzerine bol sebze, peynir, zeytin taneleri ekletiyorsanız afiyet olsun. O da en az bizim kaliteli lahmacunumuz kadar kabul edilebilir bir besin haline gelebiliyor. Bence sorunlu pizza Amerikan kökenli olan, fast food kültürünün bir parçası yapılıp evlere, işyerlerine servis edilen “unu-yağı bol, içeriği/malzemesi az” olanlar.
Patates: Patatesi haşlayarak ya da közleyerek yemekle, yağda kızartarak yemek arasında dağlar kadar fark var. Yağda kızartılmış patatesin lezzetli mi lezzetli olduğunu kabul ediyorum ama emin olunuz ki yüksek kalorisi yanında tam bir trans yağ bombası da olduğundan sağlığımız için riskli mi riskli bir yiyecektir. O nedenle sadece arada bir ve “tadına bakmak” için tüketilmeli, hiçbir öğünde ana yemek yapılmamalı, hele çocuklar evde pişirilen kızarmış patatesten bile uzak tutulmalıdır. Haşlanmışına gelince... Patatesi haşladığınızda sıcak değil soğuk yerseniz olabilecek sorunlar (mesela kanda şeker dalgalanmaları) azalabiliyor. Haşlanmış, soğuk, iri doğranmış patatesin üzerine yoğurt eklediğiniz ya da haşlanmış patatesi yumurta, kıyma veya sebzeyle birlikte pişirdiğinizde ise zarar minimuma iniyor. Tersine haşlanmış patatesi ezip döverek, hırpalayıp kendinden geçirerek ve bir de üzerine mayonez vs ekleyerek (püre) yemeye kalkarsanız işiniz zor. Bu pişirme biçimi metabolizmamızda “bir tabak toz şeker yemişsiniz” gibi sonuç veriyor. Közlenmişine gelince... Kabuğu ile birlikte (iyice yıkandıktan sonra) közlenen bir orta boy patatesi herhangi bir öğününüzde ekmek niyetine bile kullanabilirsiniz. AFİYET OLSUN!
Paylaş