Paylaş
İster gazetede yazarak, ister televizyonda anlatarak sağlık konusundaki toplumsal farkındalığı artırmaya çalışın fark etmiyor, kadınları ilgilendiren sorunlar ister istemez daha bir öne çıkıyor. Durum böyle olunca da zaman zaman erkek okurlardan –özellikle de yaşı 50’yi geçip orta yaş virajına giren erkeklerden- uyarılar geliyor.
Bu uyarılardan biri de dün sabah elektronik postama düştü. Antalyalı bir okur “Hocam, meme kanseri ile ilgili uyarılarınız ve mamografi ile ilgili düşüncelerinizi eşim dikkatle okuyor. Bizim prostata ne zaman sıra gelecek?” diye soruyor. Erkekleri daha fazla üzmemek için bugün “mühim bir erkek sorunu”nu, prostat kanserini, daha doğrusu onun en önemli öncü işaretlerinden biri olan “PSA testi” meselesini yazmayı uygun bulduk. Buyurun...
Prostat kanserinde neler oluyor?
Prostat bezi erkeklerin özellikle 50’li yaşlar sonrasında sık öne çıkan sağlık problemlerinden biri haline gelebiliyor. Bunu bazen büyüyerek (prostat irileşmesi), bazen iltihaplanarak (prostatit), bazen de kanserleşerek (prostat kanseri) yapıyor.
Büyümesi ve iltihaplanmasında can sıkıcı sorunlar oluşsa da tedavi her zaman mümkün. Mühim olanı kanseri. Prostat kanseri erkeklerde en sık görülen kanserlerden de biri.
İşte bu kanserin tanısında yukarıda bahsettiğimiz PSA TESTİ işe yarayan bir tarama ve tanı yöntemi. Ama şunu bir kenara not edin: Prostatın parmakla muayenesi, ultrasonla incelenmesi ve sonra biyopsi yapılarak kanserli dokunun varlığının netleştirilmesi hâlâ sürecin vazgeçilmezlerinden.
Yani sadece PSA’ya bakarak prostat kanseri tanısı koymak yanıltıcı olabiliyor. Çünkü en güvenilir ellerde bile testin güvenlik sınırı yüzde 75’i geçmiyor, geçemiyor.
Hangi PSA?
PSA testinin farklı parametreleri var. Nedeni PSA antijeninin kanda iki şekilde yolculuk etmesi, proteinlere bağlı olarak ya da serbest biçimde dolaşması. İkisinin toplamı “toplam PSA” olarak biliniyor. Toplam PSA’nın artması önemli. Ama en az bunun kadar serbest PSA’nın toplam PSA içindeki oranının yüzde 25’ten daha az olması da önemli. Çünkü bu bulgu da tek başına muhtemel bir kansere işaret edebiliyor.
PSA artış hızı ne durumda?
PSA’nın değeri kadar artış hızı da önemli bir ayrıntı. PSA miktarı prostatın büyüklüğüne ve yaşın ilerlemesine bağlı olarak artmaya eğilimli.
Ama birdenbire ve beklenmedik bir hızda PSA artışı olması bu artış normal PSA hudutlarında oluşsa bile dikkati çekmeli. Üroloji uzmanları hızla yükselen PSA değerlerinden her halükârda rahatsızlık duyuyorlar.
Eğer bir yıl içindeki artış yüzde 50’leri aşmışsa daha dikkatli olma ihtiyacı duyuyorlar.
Pilates yetmez, yürüyün
Bu sayfanın okurları iyi bilirler, biz ciddi birer pilates destekçisiyiz. Pilatesin sağlık yararlarını iyi bildiğimizden, fırsat bulduğumuz her yerde pilatesi tavsiye ederiz. Ama söz konusu egzersiz alışkanlığı ve sağlığı uzun vadede koruma olduğunda haftada 2-3 kez yapılan pilates çalışmasının kâfi gelmeyeceğini de iyi biliriz. Özellikle kilo sorunu olan biriyseniz, hele bir de insülin direnciniz de varsa aktivite meselesini, hele hele egzersiz eksikliği sorununu sadece pilates yaparak çözebilmeyi aklınızdan dahi geçirmeyin. “Pilates yapıyorum, fırsat buldukça da yürüyorum” cümlesini de mutlaka ve kesinlikle “Her gün yürüyorum, fırsat buldukça da pilates yapıyorum” şeklinde değiştirin. Neden mi? Pilatessiz olur ama yürümeden olmaz. Yürümeyen kişi sağlıklı olamaz ve kalamaz.
Gereğinden fazla abartıyoruz
Geçen hafta da yazdım, bazı sağlık sorunlarımızı gereğinden fazla abartıyoruz! Sadece siz abartsanız neyse, bazen biz doktorlar da aynı yanlışı yapabiliyoruz ki bu daha mühim bir tehlike.
İtiraf edeyim, abartmayı bazen “köpürtme”, hatta “balon haline getirme” durumumuz bile olabiliyor ve o zaman tehlike iyice büyüyor.
“Abartı sorunu”nun maksimum olduğu alanlardan biri de “osteoporoz”, namıdiğer “kemik erimesi” meselesi. Önce şunu bilelim: “Kemik erimesi” deyimi yanlış ve abartılı bir tanımlama biçimidir.
Çok özel ve ağır bazı kemik hastalıkları dışında ne kadının ne de erkeğin yaşı ne olursa olsun fizyolojik koşullarda kemikleri öyle kolay kolay boşalmaz ya da erimez.
Son 30 yılda sağlık gündemimize giren osteoporoz sözcüğü ise anlam olarak kemiğin erimesini değil, yaşlanmaya ya da başka sebeplere bağlı olarak “içinin boşalması” yani “koflaşması” ve neticede kırılganlığının artmasını anlatır.
Ayrıca osteoporoza yol açan ciddi bazı kemik hastalıkları var, bu da kesin.
Ve o hastalıklar söz konusu olduğunda tabii ki ciddi müdahalelerde bulunulması şart.
Ancak başlangıçta da belirttiğim gibi bu hastalıklar nadir görülen, istisnai durumlar.
Osteoporoza razı olmayalım ama...
Osteoporoz aslında bir hastalık da değil. Hatta doğal yaşlanmanın bir parçası gibi düşünülebilir. Peki bu sürece razı olmamız, boyun eğmemiz mi gerekir? Tabii ki hayır. Yaşlanmanın bütün belirtileri gibi kemik kırılganlığı artışını da yavaşlatabilmek akıllıca bir iştir. Kısacası osteoporoza razı olmak doğru değil. Değil ama doğal osteoporozu “korkutucu bir sağlık tehdidi” haline getirip abartmak, abartılı tedavilere girmek de yanlış. Yapılacak şey basit: Kemik kırılganlığı süreci yaşlılığın diğer süreçleri gibi takip edilecek. Kemiğin ihtiyaç duyduğu D ve K2 vitamini eksikliği, kalsiyum, magnezyum, çinko, glukozaminoglikan azlığı gibi problemlere müsaade edilmeyecek. Gerekiyorsa bu eksiklikler yerine konulup giderilecek.
Paylaş