İyi hayatın sırları

40 yaşını geçenler daha mutlu, sağlıklı ve keyifli bir ikinci hayat arzuluyor. Herkes aklına, kesesine, eğitimine göre bir yol arıyor. Ben de fazla uzağa gitmeden daima genç kalmanın değil ama sağlıklı, huzurlu ve keyifli yaşayıp, iyi ve güzel yaşlanmanın sırlarını veriyorum

Haberin Devamı

Yalana dolana gerek yok! Yaşı 40'ı geçen her insan kendini daha genç, daha sağlıklı ve daha mutlu hissetmenin çaresini arıyor. 40 yaş virajını dönen hemen herkes mucize bir önerinin, hızlı ve etkili bir gençlik iksiri veya hapının peşinde koşuyor! Bunun için ciddi bir servet harcayanlar bile var. Gençliği bazıları estetik ameliyatlarında, büyüme hormonlarında, bazıları DHEA tabletleri veya bitki özlerinde bulmaya çalışıyor. Testosteron hormonuyla, östrojen destekleriyle, protein tozlarıyla amacına ulaşmak isteyenlerin, günün yarısını spor salonlarında geçirenlerin sayısı da bir hayli fazla. Kök hücreden mucize bir haber bekleyenler, gençlik aşısı rüyası görenler de az değil.

Kısacası daha güzel, daha mutlu, sağlıklı ve keyifli bir ikinci hayat için herkes aklına, kesesine, eğitimine göre bir yol arıyor. Bu işi abartıp çözümü ülkesinden çok uzaklarda arayanlar da yok değil. Bunlar, Tibet'e, Nepal'e, Hindistan’a kadar gidiyor. Daha hızlılarıysa o detoks kampı senin, bu detoks merkezi benim koşuşturup duruyor. Lafı fazla uzatmadan hemen fikrimi belirteyim, bunların çoğu hoş ama boş ve beyhude çabalar.

Haberin Devamı

Peki, bu işi nasıl başaracağız? Hayata kazık çakmanın ya da daima genç kalmanın değil ama sağlıklı, huzurlu ve keyifli yaşayıp iyi ve güzel yaşlanmanın güvenilebilir bir sırrı veya sırları yok mu? Varsa nedir, nelerdir?

Var ve işte o sırlar...

 YOKOLUŞA İNANIN

Bana göre iyi hayatın önemli ve öncelikli sırlarından biri ve de birincisi, her şeyden önce bu hayatın ölümlü olduğuna inanmak. Hayatın ölümlü olduğuna inanıp onu keyifle, coşkuyla ama akıllıca, bilinçli bir şekilde, inanarak, kendini hayatın zenginliklerinden koparmadan, keyifle ve huzurla yaşamak ve yaşlanmak... Yokoluşun basitliği ve kolaylığı ikinci hayatı daha bir hafifletir. Üstünüzdeki yükü bir hayli alır! Bu işin ruhsal tarafının en az bedensel yanı kadar önemli olduğunu unutmayın, yaşayan her şeyin yaşlanıp yokoluşa teslim olacağını lütfen ve asla aklınızdan çıkarmayın.

Eğer bu hayata gerçekten kazık çakmak ve 100 değil, 100'lerce yıl yaşamak istiyorsanız öldükten sonra da kalıcı olabilmeyi düşünün! Gelecek nesillere bir eser bırakmaya yani 'Baki kalan gökkubbede hoş bir seda' olmaya çalışın. Ben bunu 'anılma - akılda kalma yaşı' diye tanımlıyorum. Biyolojik yaşınız da, kronolojik yaşınız da size bu dünyada yaşarken lazım. Anılma yaşınızsa siz ebedi aleme vardıktan sonrası için. Mevlana’nın, Yunus’un, Hacı Bektaşi Veli’nin yüzlerce yıldır hem de her yıl biraz daha gençleşerek yaşaması, hatta ölümsüzlük sırrını yakalamış olmasının da sebebi hikmet-i de işte bu 'Hoş bir seda bırakmak' değil mi?

Haberin Devamı

YAŞLANMAKTAN KORKAN YAŞLANIYOR

Ben yaşlanmanın bedensel ve ruhsal sorunlarına ilgi duyan bir doktorum. Çoğunuzun zannettiğinin aksine, yaşlanma konusuna ilgim Süleyman Demirel’in doktoru olmamdan da öncedir ama Demirel bu ilgimi daha da artırmıştır. Belki de bu nedenle bana yöneltilen sorular arasında ilk sırayı daima "Ne zaman yaşlıyız" alır.

Bu sorunun farklı pek çok cevabı var ama benim en çok hoşlandığım yanıt, Süleyman Demirel’in "Yapacak bir şeyiniz kalmadığı zaman" cümlesiyle başlayanı. "Sağlıklı ve formda kalmak isteyen meşgul insanların yaşlanmak gibi kötü bir alışkanlığı edinecek zamanı pek yoktur" diyen de çok haklı. Gerçekten de, yaşlanmak kötü bir alışkanlık! Bu alışkanlığı mümkün olduğu kadar erteleyip orta yaş durağında biraz daha beklemenizde fayda var. İkinci hayat yaşlanmak değil, iyi yaşamanın ve sağlıklı yaş almanın püf noktalarını öğrenmenin en uygun zamanıdır.

Haberin Devamı

Araştırmalar cesareti kırılıp erkenden yaşlanma korkusuna kapılanların daha hızlı yaşlandığını gösteriyor. İşi gücü bir yana bırakıp kendini yaşlanmanın hüznüne kaptıranlar, yani erken havlu atanlar daha hızlı ve kötü yaşlanıyor. Çalışkan ve üretken insanlar, kendini ardında bir şeyler bırakmaya ve yaşadığı topluma, insanlığa, evrensel değerlere adayanlar hem bu dünyada hem öbür dünyada daha çok yaşıyor.

Eğer siz de, "Neden bazılarının dış görünüşü zamanla değişiyor da bazılarınınki değişmiyor" veya "Kronolojik yaşla biyolojik yaş arasında ne fark var" gibi sorulara cevap arıyorsanız, bu durumun genetik ve çevresel faktörler arasındaki karmaşık etkileşimle ilgili bir durum olduğunu bilmelisiniz.

Haberin Devamı

Tabii tıp uzmanı Dr. A. Weil, "Yaşlanmanın bizi hayatın bir noktasında ansızın yakaladığı görüşüne katılmıyorum" diyor; haklı. Yaşlanmak yavaş yavaş ilerleyen bir süreç. Hem de kontrol edilebilen, yavaşlatılabilen, keyifli ve huzurlu hale getirilebilen güzel bir süreç!

BİR BİLGİ

50'yi geçti mi belirtiler başlıyor

Yaş 50'yi geçti mi yaşlanma belirtileri yavaş yavaş kendini gösteriyor, ufak tefek bazı teklemeler başlıyor. Ağrılarınız artıyor, hareket kabiliyetiniz azalıyor. Uykularınız eski tadını kaybediyor. Daha kolay yorulmaya, daha zor dinlenmeye başlıyorsunuz. 30'lu yaşlardaki bellek gücünüzü ya da cinsel performansınızı özlemeye başlıyorsunuz. Eğer bu özlemlerin hüzün ve kavgalara dönüşmesini istemiyorsanız onları fazla önemsemeyin ve lütfen bu sorunlar nedeniyle yaşlanmayla kavga etmeyin.

ÖNEMLİ

Haberin Devamı

İtişip kakışmak yerine ona iyi bakın

Eğer beden ve ruhunuza iyi bakarsanız yaşlanınca başınıza gelmesi muhtemel çoğu şeyi önlemeniz mümkün. Bunun için her şeyden önce sağlıklı bir çevrede yaşamaya, doğru davranışlarda bulunmaya ve yaşlanmayla ilişkili hastalıklardan korunmaya özen göstermek gerekiyor. Yaşlanmanın hayatımıza zenginlik, olgunluk ve zarafet katabileceğini, sivriliklerimizi törpüleyip hafifletebileceğini bilmemiz lazım. Yaşlanmak yalınlaştırıp, hafifletiyor. Yaşlanmakla itişip kakışmak ve ondan korkmak yerine onunla keyifli bir beraberliği sürdürmenin yollarını aramalıyız. Dr. A. Weil'e göre hedefimiz, yaşlanmanın getirdiği değişikliklere uyum sağlamak, yaşlılığa en az hasar ve rahatsızlıkla ulaşmak ve hasta olma halini azaltmak olmalı. Hayatın sonraki yıllarında da tadını çıkarabilmek, yaşlanmanın verdiği ödüllerin keyfini sürmek ve paylaşmak hedeflenmeli. Bedeniniz anne-babanızdan aldığınız genetik talimatlarla büyüyüp gelişiyor. Araştırmalar, çevrenin genler ve onların ifade ettikleri bedensel-ruhsal gösteriler üzerinde büyük etkisi olduğunu gösteriyor. Doğa size, bazıları iyi bazıları kötü olan, belli bir el kâğıt veriyor; bu kâğıtlarla nasıl oynayacağınızı siz belirliyorsunuz.

Yazarın Tüm Yazıları