Paylaş
Özeti şudur:
Beslenmenin püf noktalarını iyi öğrenmek, doğru anlamak ve bildiklerinizi hayata geçirmek zorundasınız.
Besin seçimlerinizi işinize, yaşınıza, cinsiyetinize ve ekonomik durumunuza uygun değişimlerle çeşitlendirmelisiniz.
İyi beslenmek ille de pahalı şeyler yiyip içmek anlamına da gelmiyor. Ucuz ama sağlıklı beslenmek her zaman mümkün.
Ailenizin sağlık hikâyesi, yani genetik risklerinize uygun bir beslenme planını nasıl oluşturabileceğinizi sorup, okuyup, araştırıp öğrenmelisiniz.
Eğer herhangi bir sağlık sorununuz varsa bu sağlık problemini iyileştiren ya da kötüleştiren besinlerin neler olduğunu da bilmeniz gerekiyor.
İyi beslenen biri her yaşta daha güçlüdür
İyi beslenmek hücrenin dolayısıyla doku, organ ve sistemlerimizin sağlığı için şart! İyi beslenenlerin hücreleri daha az yıkıma uğruyor. O hücreler yıkım süreçlerine de daha çok direniyor, yıkılanı, döküleni daha kolay onarıyor.
İyi beslenen çocuk ve gençler daha düzenli, sağlıklı büyüyüp gelişiyor, daha kolay ve iyi öğreniyor.
İyi beslenen bir kadının sağlıklı bir çocuk doğurma, sağlıklı bir gebelik süreci yaşama ve çocuğuna yeterli miktar ve kalitede süt verebilme şansı artıyor.
Dahası var... İyi beslenmek kendinizi daha iyi hissetmenizi ve daha formda olmanızı da sağlıyor. İyi beslenince ruhsal sorunlarla daha az karşılaşıyorsunuz. Stresiniz azalıyor, belleğiniz güçlü kalıyor, uykunuz daha düzgün oluyor.
Kötü yiyecekler sizi hasta eder
Modern tıptaki gelişmeler, hijyenik şartlardaki düzelmeler, eğitim düzeyinin artması, refahın yaygınlaşması birçok hastalığı yok etti. Ayrıca yetersiz beslenmeye bağlı hastalıklarla, istisnalar dışında eskisi kadar karşılaşmıyoruz.
Tıp fakültelerindeki hocalar öğrencilerine gösterecek skorbüt hastası (C vitamini noksanlığından oluşuyor), raşitik çocuk, osteomalazik yetişkin (D vitamini eksikliğinde gelişiyor) bulmakta işte bu nedenle zorlanıyor.
Kısacası konu “beslenme-sağlık ilişkisi” olduğunda haberler iyi!
Ama mühim bir ayrıntıyı unutmamakta da fayda var: Yeni sağlık sorunlarının çoğu ne mikrobik hastalıklar ne de yetersiz beslenmeden kaynaklanıyor. Çoğunun arkasında ya yanlış beslenme, yüksek kalorili gıda tüketimi, fazla şeker, tuz kazanımı ya da besinlerle kazanılan kanserojen maddeler var.
Bağışıklığınızı kuvvetlendirmek için doğru beslenin
Malum kış şartlarındayız. Ortalık nezle-grip virüsü kaynıyor.
Kimi farenjiti, bronşiti, kimi de zatürreesi nedeniyle yorgan döşek yatıyor. İşte burada da beslenme anında devreye giriveriyor. Kısacası yeterli ve dengeli beslenme bağışıklık sisteminin yakıtı gibi.
Peki ne yapmalı?
Her şeyden önce her gün yeteri kadar protein kazanmaya çalışın.
Özellikle hayvansal proteinlerden yararlanmayı unutmayın. Balık, et, tavuk, yumurta, yoğurt, kefir, ayran, süt çok önemli besinler.
Probiyotiklerden zengin oldukları için yoğurt ve kefiri özellikle tavsiye ediyorum. Bunlardan biri ya da birkaçı her gün sofranızda bulunsun.
Sebze ve meyve yemeyi de ihmal etmeyin.
Özellikle bol renkli, taze meyve ve sebzeleri tercih edin. Betakarotenden zengin havucu, antosiyadinlerden zengin narı, kateşinlerden zengin çayı -yeşil çay olması şart değil-, portakalı ve mandalinayı daha sık tüketin.
Kış boyunca her gün bir elma yemeniz mükemmel bir seçim olur.
B vitamini, magnezyum ve folik asitten zengin oldukları için ceviz, fındık, badem, yer fıstığından da yararlanmak iyi olur.
Akdenizlinin sofrasında neler var?
◊ Akdeniz mutfağı lezzete, dikkatli bir ön hazırlığa, düşük kalorili besinlere, son derece keyifli ve eğlenceli bir sofra kültürüne dayanıyor.
◊ Bu mutfakta balık, et dengeli tüketiliyor.
◊ Tahıllarda çeşitlilik var. Tam tahıllar (bulgur, köy ekmeği) çok yeniyor.
◊ En önemlisi ise sebzeler. Taze ve mevsiminde sebzelerle yapılan salatalar, zeytinyağlılar hemen her yemekte bulunduruluyor.
◊ Meyve konusunda da dikkatli davranılıyor. Karpuz, elma, üzüm, kayısı, portakal, mandalina bu mutfağın favori meyveleri.
◊ Akdenizliler süt ürünlerini de çok seviyorlar. Özellikle yoğurdu sofralarından asla eksik etmiyorlar.
◊ Bakliyat asla ihmal edilmiyor. Nohut, bezelye, kuru fasulye bol yeniyor.
◊ Zeytinyağı ve tereyağı dengesi de mükemmel bir kurguda. Oran dörtte bir, üçte bir şeklinde. Toplam yağ tüketiminin yüzde 25-30’unu tereyağı, yüzde 70-75’ini zeytinyağı oluşturuyor.
Az ve doğru şeyler yiyin
Bellek gücünüzden cinsel gücünüze, kemik sağlamlığınızdan görmenize kadar pek çok şey yiyip içtiğinizle yakın ilişki içindedir. Örneğin yeteri kadar D3 vitamini kazanımı sağlamadığınızda kansere, şekere, kalp hastalığına ve kemik erimesine davetiye çıkarmış sayılıyorsunuz.
Akıllı seçimler yapıp vücudunuza yeteri kadar antioksidan kazandırdığınız zaman da tersine güçlü bir kanser kalkanı oluşturabiliyorsunuz. Yetmedi! Kolitten reflüye, gastritten kabızlığa ve ishale hazım sisteminizin kalitesi de yiyip içtiklerinizden fazlasıyla etkileniyor.
Kısacası sağlığı koruma ve güçlendirmenin yolu doğru beslenmekten geçiyor. Mühim bir ayrıntı da “ifrat”tan yani “aşırılık”tan kaçınmak.
Yaş 50’yi geçince “az ve öz yemek” prensibini mutlaka devreye sokmak gerekiyor.
Can boğazdan gelmez, gider!
Yaşınız 40’a, 50’ye ulaştığında hayatınızı etkileyen seçimleri şöyle bir yeniden gözden geçirmenizde yarar var. Bilinen yanlışlardan dönmenin, yeni ve güzel alışkanlıkları geliştirmenin son virajı bence 50’li yaşlardır.
Yapacağınız hayat tarzı değişiklerinden en etkilisi beslenmenizle ilişkili olanlardır. Artık “orta yaşlı bir makine” haline gelen bedeninizin sizden isteği de budur. 50’li yaşlarla birlikte bedeninize daha fazla ihtimam göstermeli, onu toksik yükü az yiyeceklerle beslemeli, üzmemelisiniz.
Orta yaşlar ve sonrasında sağlıklı kalmanın da yaşam kalitesini artırmanın da en etkili yolu “az kalorili bir beslenme planı” yapmaktır.
Özellikle 50’li yaşları tamamlamış ve gölge çizgisinin öbür tarafına adım atmışsanız bundan sonra “can boğazdan gelmez, gider” cümlesinin doğruluğundan kuşku duymamalısınız.
Kısacası yaşınız 50’yi geçtiyse bu cümleyi beslenme mottolarınızdan biri yapmalısınız.
Paylaş