Paylaş
Sık sık tekrarladığım, altını tekrar tekrar dikkatle çizdiğim bazı bilgiler var. Bunların çoğu çeşitli uyarılar, basit bilgilendirme notları. Önemli olduklarını kavramanızı, hatta hiç unutmamanızı istediğim konular...
Bunlardan biri de bir motto haline getirmenizi beklediğim “Damarlarınız kaç yaşındaysa siz de o yaştasınız” cümlesi. Diyorum ki “damarlarınıza gözünüz gibi bakın!” Bu yüzden de damarlarınızı yaşlandıran etkenleri iyi tanıyın. Daha sağlıklı damarlara sahip olmak için ne yapmanız gerektiğini öğrenin.
Çünkü ölümlerin başlıca nedeni koroner kalp hastalıkları. Koroner kalp hastalıklarının nedeni de iyi bakılmamış, korunmadığı için erken yaşlanmış, kimi zaman tıkanmış veya patlamış damarlar.
Elbette damarlarımız da bizimle birlikte yaşlanacak. Bu süreci yavaşlatmak istiyorsak, yapabileceğimiz çok şey var. İnsülin direnci, şeker, sigara, kolesterol ve hareketsiz bir yaşam damarların zamanından önce yaşlanmasına neden olur. Bunu artık iyi biliyoruz.
Peki, ya kandaki homosistein seviyesinin de damar sağlığı açısından son derece önemli bir işaret olduğunu biliyor musunuz?
Et ürünlerinden alınan bir aminoasit olan homosistein, vücutta yeterli miktarda folik asit (B9), B6 ve B12 vitaminleri bulunduğunda zararsız bir başka aminoaside dönüşüyor. Eğer vücut bu dönüşümü yapamazsa kandaki homosistein değeri yükseliyor. Hücrelerin paslanmasını, yaşlanmasını hızlandırarak vücuda zarar veren yüksek homosistein düzeyi, kandaki pıhtılaşma sistemini de etkileyerek, damar içinde pıhtıların oluşmasına neden oluyor.
Her iki faktör de damar sertliği oluşumunu tetikleyerek kalp krizi riskini artırıyor.
Damar sertliğine yol açan genetik, yaş, cinsiyet gibi kontrol edilemeyen faktörlerle, beslenme, sigara, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, şişmanlık, fiziksel aktivite azlığı gibi yönetilebilen faktörler bir araya geldiğinde, yüksek homosistein düzeyinin damarlara zarar vermesi kaçınılmaz oluyor.
En azından yılda bir kez kanda homosistein düzeyine baktırmakta fayda var.
Normal çıkarsa bir yıl arayla tekrarlamak, kalp ve damar sağlığınızı korumak açısından doğru bir stratejidir.
Koroner kalp hastalığı bakımından yüksek risk altında olanların ise bu testi sık sık yaptırmalarını ve kanlarındaki homosistein düzeyini takip etmelerini öneriyorum.
Düzenli olarak her gün folik asit (400 mg), B6 vitamini (10 mg) ve B12 vitamini (100 mg) takviyesi almak kandaki homosistein seviyesini istenen düzeyde (9 mol/L ve altı) tutmayı kolaylaştırır.
Ayrıca, diyetinizde yeşil yapraklı sebzelere ağırlık vermenizi ve alkol tüketimini sınırlamanızı da öneriyorum. Doğru seçimler yaparak homosistein kontrolünde büyük fark yaratabilirsiniz.
BİR BİLGİ
Probiyotikler şişmanlatır mı?
Steril yani hiç bakteri içermeyen barsaklarla doğuyoruz. Anne sütü, yüksek nitelikli bir barsak florası oluşturma konusunda ilk desteğimiz.
Bağışıklık sistemimiz barsaklarımızdaki bakteri çeşidinin zenginleşmesiyle güçleniyor. Bir erişkinin barsağında, yaklaşık 400 farklı çeşit probiyotik bakteri var. Sayıları yıllar içerisinde artarak trilyonları buluyor.
Bu kadar kalabalık bir ordunun savunması da güçlü olur elbette! Sindirim sistemindeki “İyi huylu” ve “kötü huylu” bakterilerin oranı (ya da dengesi) hem barsak enfeksiyonlarından korunmak, hem de barsak duvarının bütünlüğünü sürdürmek açısından önemlidir.
Araştırmalar sonucunda barsaklardan bazı hormon benzeri maddelerin salgılandığı saptandı. Sayıları elliye yaklaşan bu maddeler beyine çeşitli uyaranlar gönderip bazı merkezlerin etkinliğinde rol oynuyorlar.
Bunlar içerisinde iştahı kontrol edenlerin oluşu, obezite ve diyabet tedavisinde yeni umutların doğmasına yol açtı. Yakın tarihli bir çalışmada, Finlandiyalı bilim adamları, obezlerin barsak florasına müdahale edilerek kilo yönetimine katkıda bulunulabileceği savını destekleyen sonuçlar elde ettiler.
Halen üzerinde yoğun çalışmaların sürdürüldüğü bir konu bu. Giderek yaşamı tehdit eden ciddi bir sağlık sorununa dönüşen obezite tedavi ve takibinde probiyotiklerin de faydalı olabileceğini düşünen çok sayıda bilim insanı var. Kısacası probiyotik desteklerin kilo aldırabileceği savı doğru değil.
Muhtemelen tam da tersi söz konusu: Probiyotik gücünüz iyi ise kilonuzu daha kolay korursunuz. Probiyotik destekleriyle şişmanlamanın aksine barsaklarımızdaki “iyi huylu” bakterileri dolayısıyla bağışıklığımızı desteklemek, hastalıklardan korunmak, sağlıklı kalmak ve aktivite yapacak güce ve dirence sahip olmak mümkündür.
KESİP SAKLAYIN
Tansiyon notları (ESY-000850702, CD368010)
Tansiyonla ilgili aklınızda tutmanız gereken bilgileri kısa, öz ve derli toplu haliyle özetledik.
Eğer hipertansiyonlu ya da buna eğilimli biriyseniz lütfen daha dikkatli okuyun ve öğrendiklerinizi hemen uygulamaya koyun.
Aşağıdaki bilgiler lütfen her zaman aklınızın bir köşesinde bulunsun.
Sınırları öğrenin. Hangi yaşta olursanız olun büyük tansiyon için üst sınır 13.5, küçük tansiyon için ise 8.5’tur. Değerler bu rakamların üstüne çıktığında damarlardaki kan basıncı da artar.
Ve bu durum atardamarların duvarlarına zarar verir. Bu zarar size koroner kalp hastalığı, kalp krizi, felç, böbrek hastalıkları, hatta böbrek yetmezliği ve göz problemleri olarak geri döner.
Belirti vermez. Tansiyon yüksekliği zannedildiğinin aksine, çoğu zaman herhangi belirti vermez. Çarpıntı, göğüste sıkıntı hissi, baş dönmesi, baş ağrısı, kulak çınlaması, boyun ve başın arka kısmında basınç duygusu gibi işaretler ya çok nadiren görülür ya da hiç görülmez.
Zaten bu nedenle yüksek tansiyon problemine doktorlar “sinsi katil” derler.
Sigara ve alkol riski artırır. Sigara içiyorsanız bırakmalı, kilo sorununuz varsa zayıflamalı, alkol kullanıyorsanız ya bırakmalı ya da azaltmalısınız.
Tüm bunların yanında tuz tüketiminizi ve stres düzeyinizi kontrol altına aldığınızda ilaca gerek kalmadan da yüksek tansiyon probleminizi çözebilirsiniz.
Egzersiz yapın. Düzenli fiziksel egzersiz hipertansiyon problemini önler. Eğer bu önemli sağlık problemi zaten oluştuysa da kontrol altına almaya yardımcı olur.
Çok değil, mesela her gün 30-40 dakika kadar yürümek kan basıncını yeniden normal değerlere indirmek için genelde yeterli olur.
Gerekiyorsa ilaç alın. Eğer yaşam tarzınızda yapacağınız bu değişiklikler hipertansiyon probleminizi çözemiyorsa, o zaman ilaca başlamanız gerektiğini unutmayın.
İlacı doğru yaşam seçimleriyle destekleyin. Ama unutmayın kilo vermek, tuzu, sigarayı ve içkiyi azaltmak daha küçük dozda bir ilacın yeterli olması gibi bir fayda olarak size dönecektir.
Eğer iki ilaç alıyorsanız bir ilaç kullanmaya ya da 10 miligram dozunda bir ilaç alıyorsanız, 5 miligramlık bir dozla idare eder duruma gelebilirsiniz.
İlaç aldığınız için dilediğinizi yapabileceğinizi düşünmeyin! Hiçbir zaman, “İlacımı alıyorum, istediğim kadar tuz yiyebilir, alkol içebilirim,” demeyin!
Bu, hipertansiyon hastalarının en sık düştüğü hatalardan biridir!
İlacınızı düzenli kullanmak zorundasınız. İlacı bazı günler alıp, bazı günler almamak olmaz. İlaç kullanması gereken bir hipertansiyon hastasının keyfi bir şekilde ilaç kullanması çok sık rastlanan ve tehlikeli bir hatadır!
Lütfen ilacınızı düzenli olarak kullanmanız gerektiğini unutmayın.
Paylaş