Hipotiroidi neden gözden kaçar?

Hipotiroidi uzun zaman diliminde olan ve zor fark edilen bir hastalık. Tiroid hastalıkları ve hipotiroidi ülkemizde çok yaygın. Bu nedenle sizlerin de bazı belirtileri belleğinizin bir köşesine yerleştirmenizde fayda var.

Haberin Devamı

Hipotiroidi sinsi ve yaygın bir sağlık sorunu. Gelişimi de genelde uzun bir zaman diliminde oluyor, bu da fark edilmesini güçleştiriyor.
Diğer taraftan çok farklı alanlarda birbiriyle ilişkisiz belirtilere de yol açıp kolayca gözden kaçıyor.
Prof. Dr. Selahattin Koloğlu, endokrinoloji ve metabolizma camiasının önemli hekimlerinden biriydi. Özellikle tiroid hastalıkları ve guatr alanında mühim çalışmalar yaptı.
Ülkemizdeki “yaygın guatr” sorununun toprak ve sularımızdaki “iyot eksikliği” ile olan ilişkisini ilk gündeme getirenlerden biriydi.
Hizmetleri onu “unutulmaz hekimler” arasına yerleştirdi. Nurlar içinde yatsın.
Hocanın sık tekrarladığı bir cümle vardı: “Tiroid tembelliği sarayın maskarası gibidir. Her kılığa girer. Her şeyi taklit eder. Zaten bu nedenle de teşhisi zordur, kolayca gözden kaçar”.
Ne kadar haklı olduğunu zamanla gördük ve anladık. Gerçekten de hipotiroidinin giremeyeceği kılık, taklit edemeyeceği belirti, işaret neredeyse yok denecek kadar azdı. Zaten bu nedenle de sık sık başka hastalıklarla karıştırılıyordu.
Tiroid hastalıkları ve hipotiroidi ülkemizde çok yaygın. Bu nedenle sizlerin de bazı belirtileri belleğinizin bir köşesine yerleştirmenizde fayda var. Tiroid tembelliğinde oluşabilecek belirti bulgu ve sorunları özetlemeye çalıştık. Buyurun...

Haberin Devamı

Hipotiroidinin 25 farklı işareti  

1- Yorgunluk
2- Kolay kilo almak ve kilo vermede zorlanmak
3- Hareketlerde yavaşlık
4- Unutkanlık, konsantre olamama, hatırlamada zorlanma
5- Üşüme, kendini soğuk hissetme
6- Depresyon benzeri bir çökkünlük hali
7- Seste kalınlaşma veya ses kısıklığı
8- Kas krampları ve eklem ağrıları
9- Kolay kırılan, kaba ve cansız, mat tırnaklar
10- Saçlarda kırılma, dökülme ve azalma
11- Kaşlarda dökülme
12- İştah kaybı
13- Göz etrafı, gözaltları ve ayaklarda şişme
14- Kabızlık
15- Adet düzensizlikleri
16- Gebe kalamama (kısırlık)
17- Kalp hızı ve nabız sayısında azalma
18- Kuru, sarı veya portakal rengi, kalın, pörsümeye eğilimli ve kaşınan bir deri
19- Sabah uyanmada zorlanma, gün içinde uyuklama isteği
20- El bileğinde sinir sıkışmasına bağlı (karpal tünel sendromu) el ağrıları
21- Cinsel isteksizlik
22- Konuşmada yavaşlama
23- Dengede zorlanma
24- Kan kolesterol düzeyinde artma
25- Trigliserid fazlalığı

Haberin Devamı

Çocuğunuz zinde mi

Aktivite sihirli bir sözcük. Hemen her yaşta herkese lazım.
Kalıcı ve sürekli olması ise çocuklukta edinilen alışkanlıklarla yakından ilişkili. Ayrıca hareket çocuklar için en az beslenme gibi temel bir ihtiyaç. Onlar için en az uyku kadar mühim bir gereksinim. Aktif çocuklar ne çocukluk ve gençliklerinde, ne de yetişkinlik ve yaşlılıklarında kilo problemi yaşamıyor.
Araştırmalara bakılırsa çocukluklarını aktif geçirenlerin orta ve ileri yaşlarda diyabet, hipertansiyon, damar sertliği gibi problemlere yakalanma ihtimali de oldukça düşük.
Özetle aktivite çocuklar için de çok önemli bir konu. Unutmayın, çocuğunuzun sadece ne yiyip içtiğini izlemeniz yetmez. Onların ne yaptığını, hareketli olup olmadığını da yakından takip etmeniz şart.

Haberin Devamı

Yeşil çaysız da olur 

Nedense detoks içeceği denince aklımıza hemen yeşil çay geliveriyor. Bu da ticari detoksun bir başarısı olmalı.
“Neden bizim güzelim geleneksel çay değil de yeşil çay” diye sorduğunuzda ise tatmin edici bir cevap falan da alamıyorsunuz. Oysa sorunun cevabı açık ve net: Yeşil çayı biz ve bizim çevremizdeki komşularımız tüketiyor, detoks çayı araştırmalarıysa Avrupa, Amerika ve Uzak Asya’da yapılıyor.
Onların alıştıkları, içtikleri çay da yeşil çay, matcha çayı, yasemin çayı, beyaz çay gibi şeyler. Böyle olunca da “tercüme detoks tutkunları” her sabaha sizi yeşil çayla başlatıyorlar.
Oysa doğrusu tam da tersi. Detoksun özü geleneğe sadık kalmak, geleneksel olmakla da ilgili.
Özeti şu: Yeşil çay şart falan değil. Onu da için ama bizim çayı da pas geçmeyin efendim.

Haberin Devamı

Alkolün faydası yok zararı çok

Geçen hafta “günde iki kadeh, yılda on kilo” başlıklı yazıma pek çok itiraz geldi.
Önce şunu belirteyim: Tabii ki her gün iki bardak şarap içerek yılda on kilo alınmaz.
Alınmaz ama hem her gün alkol kullanır, hem de hareket etmeyip yan gelir yatarsanız göbekleneceğiniz de, yağ biriktireceğiniz de kesindir.
O yazı bu konuda bir uyarı olarak hazırlanmıştır. Alkolün sağlık yararına gelince... Daha önce ben de yazdım. Bazı çalışmalara bakılırsa günde bir bardak kırmızı şarap, üzümün sağladığı antioksidan etki ile kalp damar sisteminde olumlu neticeler verebiliyor. Ama bu bilginin bile ne kadar güvenli olduğu tartışılır.
Zira Almanya’da yapılan çalışmalar biranın, İskoçya’da yapılan çalışmalarsa viskinin sağlığa yararlı olduğunu gösteriyor!
Özetle burada da “kar zarar dengesi” biraz karışık, herkes işine geldiği gibi yorumluyor.
Mühim bir nokta da şu: Alkol termojenik etki yani gıdalarla bağlantılı ısı üretimi bakımından da bir numara!
Böyle olduğu için de çoğumuz üşüyünce ya da soğuktan korunma söz konusu olduğunda bir parça alkol tüketme yoluna gidiyoruz.
Zira alkol karaciğerde metabolize edildiğinde enerjisinin neredeyse yarısı ısıya dönüşüyor ama bu da alkolün karaciğer için toksik, beden için kilo aldırıcı zararlarını ortadan kaldırmıyor.

Haberin Devamı

Meyvenin kendisi mi reçeli mi daha zararlı?

Her meyvenin reçeli kendisinden daha fazla kalori ve şeker içerir.
Bu nedenle daha fazla zarar verir, yani meyvenin kendisi ile reçelini kıyaslamamak gerekir. Diğer taraftan meyvelerin –bazıları istisna- glisemik yükü yani kilo aldırma potansiyelleri de zannedildiği kadar fazla değildir.
İstisnalar hariç –muz, incir, üzüm- çoğu meyvenin glisemik yükü hem yoğun lif içeriği, hem de düşük fruktoz yapılanması nedeniyle oldukça azdır.
Ayrıca fruktoz (meyve şekeri) şekerlerin en tatlısıdır ama glisemik yük bakımından sofra şekeri (sakaroz) ve glikoz ile asla yarışamaz.
Reçeller üretilirken içlerine ya ilave nişasta bazlı fruktoz ya da sofra şekeri ekleniyor.
Dolayısıyla reçellerin glisemik yükü meyvelerinkinden çok daha fazla oluyor.

Yürümek mi, ağırlık çalışması mı? 

Eğer bel çevrenizi inceltmek ve giderek büyüyen göbeğinizi küçültmek istiyorsanız önce yürüyün. Haftanın en az beş günü, 60 dakika, bu mümkün değilse 30-45 dakika tempolu yürümeye çalışın. Özellikle 20 dakika barajını aşmaya gayret edin. Daha iyi sonuç almak istiyorsanız açken yürüyün. Zaman zaman “kaotik yürüyüş çalışması” yapmayı deneyin. Yani 1-2 dakikalık kısa spinler atın. Bunu yapamıyorsanız 1-2 dakikalık postacı yürüyüşlerini deneyin. Tabii ki ağırlık kaldırmak gibi direnç çalışmaları da işe yarar ama bu tür anaerobik çalışmalar yağlardan çok kaslardaki glikojeni yakar. Tavsiyem, iki çalışmayı birleştirmeniz ve daha ziyade yürümeyi ama haftada 2-3 kez de direnç çalışması yapmayı denemenizdir. 

 

Yazarın Tüm Yazıları