Paylaş
Tiroit nodülleri yaygın sağlık sorunlarından biri. Kadınları da, erkekleri de ilgilendiren bir problem olsa da kadınlarda daha fazla rastlandığı kesin. Peki son zamanlarda neden bu kadar gündemde? Ve niçin bu kadar sık görülür oldu? Bir nodül salgını mı var?
Yanıt net ve açık: Sorun tiroitlerimizde değil, bizde. Daha doğrusu gelişen ve yaygınlaşan teşhis teknolojisinde.
Özellikle ultrasonografi cihazlarının gelişmesi ve yaygınlaşması, tiroit nodüllerinin daha kolay tanımlanmasını sağladı. Bu da sorunu daha sık gündeme getirir oldu. Peki nedir, nasıl bir şeydir bu nodüller? Nasıl tedavi edilmeli? Her nodül ameliyat edilmeli mi? Ameliyatsız tedavileri mümkün mü?
Soru çok! Başlıktaki sorunun cevabı ise net ve açık: Çoğu hasta bu nodüller nedeniyle gereksiz yere ameliyat oluyor.
“Ameliyat ile ortadan kaldırılması” gereken nodüller ise aslında oldukça seyrek görülüyor.
Tavsiyem şu: Doktorunuz ameliyat olmanızı önerdiğinde, mümkünse -ve acil durumlar dışında- ikinci görüş almayı, yani bir başka uzmanla durumunuzu bir kez daha tartışmayı ihmal etmeyin.
“Nodülün var, ameliyat olmalısın” tavsiyesi yapıldığında da aynı stratejiyi izleyip hemen “evet” demeyin! Detayları merak ediyorsanız buyurun...
10 soruda tiroit nodülleri
1- Nedir, nasıl oluşur?
Tiroit bezi içindeki anormal doku büyümelerine nodül adı veriliyor. Bunların bazıları toplu iğne başı kadar küçükken, kimi de portakal kadar büyük olabiliyor. Sayıları da değişken. Nodüller çoğu zaman tiroit bezinin büyümesi (guatr) sorunu ile birlikte oluyor.
2- Kistik/solit, sıcak/soğuk nodül ne demek?
İçinde sıvı bulunan nodüllere kistik, bulunmayan nodüllere solit/sert nodül deniyor. Eğer nodül incelemelerde radyoizotop maddeleri tutuyorsa sıcak, tutmuyorsa soğuk nodül olarak adlandırılıyor. Solit ve/veya soğuk nodüllerde kanser olasılığının bir miktar daha fazla.
3- Kanser ihtimali yüksek mi?
Öyle zannedildiği kadar yüksek değil. Tek nodüller, büyüklüğü 1 cm’yi geçen nodüller, sert, solit, soğuk nodüller, ultrasonografik incelemede içinde kalsiyum kristalleri ve aşırı damar oluşumu saptanan nodüllerde risk biraz daha fazla.
Erkeklerdeki nodüller kadınlardakilere oranla daha sık kanserleşme eğiliminde. lenf bezlerinde büyümeye yol açan, organlara baskı yapan nodülleri de dikkatle izlemek lazım.
4- Biyopsi şart mı?
Biyopsi, tiroit nodüllerinin iyi ya da kötü huylu olup olmadıklarını tanımlamada, mevcut bir kanseri ya da gelişebilecek bir prekanseröz yapıyı belirlemede altın anahtardır. Kolaydır, güvenlidir. Bu yöntem lüzumsuz yere yapılan ameliyatların sayısını azaltmıştır. Ayrıca kanserlerde erken tanı konusunda da önemli bir anahtardır. Uzman ellerde yapıldığında bir riski de yoktur.
5- Belirtisi var mı?
Nodüller genelde belirti vermiyor. Çoğu zaman deneyimli doktorların elle yaptıkları muayenelerde tesadüfen fark ediliyor. Bazen de boyun bölgesine uygulanan ultrasonografik incelemelerle varlığı belirleniyor. Seyrek olarak da ses kısıklıkları, yutma ve nefes alma zorlukları gibi şikâyetlere neden olabiliyor.
6- Nasıl izlenmeli?
Her şeyden önce her nodülün ameliyat gerektirmediği bilinmeli. Nodülleri izleme sürecinin deneyimli bir doktor (dâhiliyeci), endokrinolog ve tecrübeli bir ultrasonografi uzmanı ile birlikte yürütülmesi gerekiyor. Bu üçlü ekip kararları birlikte vermeli. Ameliyat kararı “kanser olduğu belirlenen” nodüllerde bile tartışılmalı.
Ameliyat konusunda aceleci davranmamalı diye düşünenler var. Çoğu ameliyatların gereksiz yere yapıldığı da bir kenara not edilmeli.
7- Gebeliğe engel mi?
Tiroit nodülü olan bir hanım rahatlıkla gebe kalabilir ama bununla birlikte nodülün iyi huylu olduğundan emin olmak lazım. Gebeliğin nodülde az da olsa büyümeye yol açabileceği de unutulmamalı.
8- İlaçla küçülür mü?
Tiroit nodüllerini takip ederken düşük dozda tiroit hormonu veren hekimler hâlâ var ama bana göre faydası olan bir yaklaşım değil. Gereksiz bir tedavidir. İzlemek yeterlidir.
9- Ağrı yapar mı?
Nodül iltihaplanmadıkça, nodül içine kanama olmadıkça genelde ağrı yapmıyor.
10- Sayısı önemli mi?
Nodüllerin çok değil, tek olması daha tehlikeli. Özellikle erkeklerdeki tek ve soğuk nodüllerin kanserleşme olasılığı daha fazla. Nodül sayısının fazla olması daha fazla risk anlamına gelmiyor.
Salatalık deyip geçmeyin
Potasyumdan zengindir. Salatalığın potasyum zengini besinlerden biri olduğu kesindir ama içindeki potasyuma güvenip onu bir tür tansiyon ilacı haline getirmemekte fayda var. Potasyumdan zengin besinlerin (muzun, portakalın, patatesin, kayısının, domatesin) kan basıncını düşürmeye faydası olabilir ama bu faydanın sınırlı olduğu unutulmamalı. Salatalığın potasyum zenginliğinin kalp ve iskelet kası fonksiyonlarını kolaylaştırdığı, egzersiz sonrası yorgunluğu azalttığı da bir kenara not edilmeli.
Stresi frenler. Salatalık bu özelliğini B grubu vitaminlerden zengin oluşuna borçlu.
İltihapla savaşır. Salatalığın güçlü bir iltihap savaşçısı olması mühim. Mühim, zira kronik hastalıkların çoğu nedenlerinden biri iltihaptır. Salatalığın iltihabı başlatan enzimleri (örneğin siklo oksijenaz 2) baskıladığı biliniyor.
Yaşlanmayı yavaşlatır. Salatalığın antioksidan gücü de çok yüksek. Zira içinde bol miktarda farklı antioksidan var: C vitamini, apigenin, kuvarsetin, betakaroten ilk akla gelenler.
Kanserden korunmaya destektir. Antikanser özelliği cardır. Bunu da içindeki polifenollere (pinoresinol, lerisirezinol) borçludur. Yoğun tüketenlerde prostat, yumurtalık, rahim ve meme kanserine yakalanma riski azalır.
Belleği destekler. Salatalığın flavanollerden, özellikle antienflamatuar flavanol fisetinden zengin yapısı ona önemli bir özellik daha kazandırıyor: Bellek muhafızlığı.
Enerji seviyesini yükseltiyor. Salatalık vitamin ve minerallerden (C, B, K vitaminleri, potasyum, manganez, bakır) zengin yapısı sayesinde enerji sağlayan bir yiyecek olarak da kabul edilmeli.
Kilo kontrolünü destekler. Salatalık düşük kalori içeriği nedeniyle kronik diyetçilerin ve kilo sorunu olanların vazgeçilmez besinlerinden biridir. Düşük (yüzde 4) karbonhidrat içeriği, posadan zengin yapısı, tok tutucu özelliği onu daima diyetçilerin de, diyetisyenlerin de en gözde gıdalarından biri yapmıştır.
Hazmı kolaylaştırır. Salatalığın bağırsak dostu bir yiyecek olduğunu da lütfen bir kenara not edin. Kabızlıkla mücadelede, reflü sorununu azaltmada, bağırsağın posa ihtiyacını dengelemede mükemmel işlevler görür.
Ağız kokusunu azaltır. Salatalığın ağız kokusunu azaltıcı etkisi de onu tercih edilen gıdalardan biri haline getirmiştir. Özellikle soyulmadan, iyice yıkandıktan sonra kabuğuyla birlikte tüketildiğinde taze salatalık etkili bir ağız kokusu gidericisi görevi üstlenebiliyor.
Paylaş