Kanda kolesterol fazlalığı sorununuz varsa damar hastalıklarına yakalanma olasılığınız artıyor.
Bu konuda farklı fikirleri olanlar var ama konunun uzmanları (kardiyologlar) ve araştırma sonuçlarının bize anlattıkları bu yönde. Özellikle kalp damarı hastalıkları yani koroner kalp hastalığının kolesterolü yüksek olanlarda daha sık görüldüğü biliniyor. Eğer kötü kolesterol LDL’niz yüksekse (özellikle LDL’nin LDL-3 olarak bilinen küçük ve yoğun parçacıkları fazlaysa) koroner damarlarda plaklar oluşmaya, damar bütünlüğü bozulmaya başlıyor. Bu doğru ama azıcık eksik bir bilgidir! Gözlemler iyi kolesterol HDL’nin azlığının da bazı durumlarda kötü kolesterolün fazlalığı kadar olumsuz sonuçlar yaratabileceğini gösteriyor. Belki de "kolesterol yüksekliği"nden çok "kolesterol dengesizliği"nden bahsetmek gerekiyor.
RİSK YARATIYOR
İyi kolesterol HDL’nin 45 mg’ın altında olması arzu edilmiyor. 40’ın özellikle 35’in altında kalan değerler ciddi tereddütler uyandırıyor. Biz, özellikle HDL’si 30’un altında olan kişilerin ciddi bir incelemeden geçirilmeleri ve takip altında tutulmaları gerektiği görüşündeyiz. HDL, zararlı olabilme potansiyeli taşıyan kalitesiz kolesterol artıklarını kanınızdan temizleyen sağlıklı ve iyi bir kolesteroldür. Eğer HDL kolesterolünüz azsa damarlarınızı temizleyen "temizlik işçileri"nizin de sayısı az demektir. Bizim gözlemlerimize göre yüksek HDL’ye sahip olmak önemli bir avantajdır. Eğer kötü kolesterol LDL’niz normal hatta düşük bile olsa iyi kolesterol HDL’nizin seviyesini dikkatle izleyin, düşükse yükseltmeye gayret edin.
KİMLERDE GÖRÜLÜYOR
İnsülin direnci bulunanların, hipertansiyon, şeker hastalığı, bel çevresi genişliği ile karakterli kilo sorunu yaşayanların, ürik asit fazlalığı, trigliserit yüksekliği, karaciğer yağlanması gibi sağlıksızlık işaretlerini taşıyanların HDL azlığı bakımından tetkik edilmeleri gerekiyor. Özellikle açlık şekeri 100’ün üstünde veya tokluk şekeri hafif yüksek olanların düşük HDL seviyeleri varsa damar sertliği sorununa yakalanma olasılığı artıyor. Kolesterol probleminizi izlerken iyi kolesterol seviyenizi de takip edin. İyi kolesterolünüzü 50’nin üstüne çıkarmaya çalışın. Özellikle 60’ın üzerideki değerlerin mükemmel bir kalp koruması sağlayacağını unutmayın. İyi kolesterolünüzü yükseltmek istiyorsanız, kesinlikle sağlıklı bir kiloda kalmaya, egzersiz yapmaya, sigaradan uzak durmaya, Omega-3 yağları (balık, ceviz) ve zeytinyağından, zengin trans yağlardan (bazı margarinler, fırın ve pastane ürünleri olarak hazırlanmış bazı yiyecekler, kızartmalar) uzak kalın.
Dondurma mevsimi
Uyarıyı kötü yönde yorumlamanız gerekmiyor. Aslında dikkatle tüketildiğinde dondurma iyi bir besindir. Ama miktarına ve saklama koşullarına özen görmek gerekiyor. Dondurma bütün süt ürünlerinde olduğu gibi protein, karbonhidrat ve yağ içeriyor. Kabahati, yağ miktarının fazlalığında. Özellikle doymuş yağ oranı yüksek kabul ediliyor. Buna ek olarak şeker ve krema ilave edildiğinden dondurma çok yüksek oranda kalori içeriyor. Yani iflah olmaz bir dondurma tutkunuysanız kilonuzu korumanız bir hayli zorlaşıyor. Kolesterol problemi olanların, şeker hastalarının dondurma yerken bir değil iki kez düşünmeleri gerekiyor. Yeni tip dondurmalarda glikoz şurubunun, bitkisel yağların süt yağı-kremanın da fazla olması biraz can sıkıcı. Diğer taraftan dondurmaya eklenen diğer katkı maddeleri de alerjik sorunlara yol açabiliyor. Saklanma koşullarına dikkat edilmediğinde dondurmada sağlığı bozan bakteriler üreyebiliyor. Paketlenmiş dondurma alırken etiket içeriği ve son kullanma tarihine dikkatle bakmak gerekiyor. Dondurma A,B,C,D gibi vitaminlerden, kalsiyum, magnezyum, çinko gibi minerallerden zengin iyi bir besin ama bu önerileri dikkate almakta fayda var.
HDL’niz 30’dan az ise
HDL kolesterolü 30 mg’dan düşük olanların koroner kalp hastalığı yönünden uyanık olmalarında fayda var. Bu insanların kilo almaktan, sigara içmekten, hareketsiz bir hayat sürmekten uzak durmaları şart! Tokluk şekerlerini çok iyi izlemeleri, ürik asit seviyelerine yılda bir kez baktırmaları, kan basınçlarını mutlaka 135/85 sınırının altında tutmaları gerekiyor.
Multipl Skleroz’un tedavisi var mı
Geçtiğimiz haftalarda Multipl Skleroz haftası idi. Bu nedenle yazımı bu konuya ayırmayı uygun buldum. Multipl Skleroz (MS) hastalığı, genç erişkinlerde görülen bir hastalıktır. Genellikle 20-40 yaş arasında başlar. MS; beyin ve omuriliğimizi etkiler. Gençlerde özürlülüğe yol açan sinir sistemi hastalıklarının en önemlilerindendir. Kadınlarda erkeklere göre daha sık rastlanmaktadır. Ülkemizde de kesin veri olmamasına rağmen 30.000’in üzerinde MS hastası bulunduğu tahmin edilmektedir. 10-15 yıl öncesine kadar nörolog olarak Multipl Skleroz hastalarını "tedavi edilemeyen hastalıklar" grubuna katardık. Ancak, son 10-15 yıl içindeki gelişmelerle birlikte hastalığı daha iyi tanır duruma geldik. Hálá yanıtı bilinmeyen sorular olmakla birlikte, MS’in hem tanısında, hem de tedavisinde oldukça anlamlı adımlar atıldı.
Son 10 yılda gelinen noktada; MS hastalarına ataklarını azaltabilen, uzun dönemde de yararlı etkilerini görebilecekleri tedavi seçenekleri olduğunu söyleyebiliyoruz. Hastalığın atak yani kötüleşme dönemlerinde genellikle ilk seçilen tedavi yüksek doz kortizon tedavisi olurken, plazma değişimi gibi yöntemleri de uygun hastalara önerebiliyoruz. Hastalığın atak dışı dönemlerinde, bağışıklık sistemini düzenleyici etkileri olan ilaçları kullanıyoruz. Şu anda ülkemizde onaylanmış/ruhsatlanmış tedavi seçenekleri beta interferonlar ve glatiramer asetat’tır. Bu tedaviler enjeksiyon tarzı tedavilerdir. Bunun yanı sıra halen sürmekte olan çok sayıda tedavi çalışmasının da bulunduğunu belirtmekte yarar var.
Adet öncesi gerilimi
PMS (premenstrüel sendrom) denilen adet öncesi gerilimi kadınların çoğunda görülmekle beraber yüzde 10’unda bulgular çok şiddetli olabilir. Bazı kadınlarda ise fark edilemeyecek kadar az şikayet sebebidir. Nedeni tam olarak belli değildir, ancak ailevi eğilim, progesteron-östrojen hormon dengesizliği veya beyinden salgılanan serotonin hormonu seviyelerinin düşük olmasına bağlanmıştır. Bazı kadınlar hormon seviyelerindeki değişikliklere daha çok duyarlıdırlar, bu kadınlarda belirtiler daha fazla olur. Belirtiler adetten 5-10 gün önce başlar, adetle birlikte sona erer. Fiziksel veya duygusal değişimler yaşanabilir. 150’ye yakın belirti sayılabilir; en sık görülenler karın şişliği, memelerde şişme ve hassasiyet, su tutulması, kilo alımı, sırt ağrısı, ishal veya kabızlık, yorgunluk, eklem ve kas ağrıları, bazı yiyeceklere aşırı düşkünlük olabilir. Huzursuzluk, depresyon, mizaç değişiklikleri (saldırganlık veya üzüntü), ağlama krizleri, konsantrasyon güçlüğü, unutkanlık da olabilir. Kadın suçluların yüzde 75’inin, suçlarını adet öncesi dönemde işledikleri belirlenmiştir.
DİYET GÜNLÜĞÜ
İş yerinde seçimsiz mönü usulü yemek yiyorum, diyetimi bozmayacak seçimleri nasıl yapabilirim?
Doğru seçimlerle gelen mucize
Daha önceden planmış bir öğle mönüsü ile diyet yapmanız aslında çok kolay. Tek yapmanız gereken doğru seçimler yapmak bir de mönünün tamamını tabağınıza almamak! Haydi salı menüsünden seçimler yapalım;
Menü salı
Yayla çorbası
Hasanpaşa köfte
Makarna
Salata
Tatlı veya Meyve
Çorba + 1 ince dilim kepekli ekmek veya 4 kaşık makarna (Bu tarz listelerde aynı gruptan olan çorba ile makarna-pilav-patates seçimlerini yan yana kullanmayın.)
4-6 adet köfte (patateslerini almayın) (1 tatlı tabağını dolduracak kadar).
Bol yeşil salata (salata seçimlerinizde kısır, mercimek köfte, haşlanmış mısır, patates salatası erişte gibi karbonhidrat kaynaklarını kullanmayın).
Ve tabii ki meyve (meyvenizi ara öğün olarak değerlendirin).
Diyetimi bozmamaya çalışsam da sevdiğim bir yiyeceği görünce dayanamıyorum. Aslında görmesem hiç yemeyeceğim ama karşıma çıkıyor işte. Kendimi nasıl durdurabilirim?
"Hayır" diyebiliyor musunuz
Diyeti hiç bozmadan sürdürmek kolay değil olması gereken de bu aslında. Yani küçük ve masum kaçamaklarla diyet yapıyormuş gibi değil de sadece dikkat ederek bir beslenme programını sağlamak ve sürdürmek. Yani bizim de hep söylediğimiz gibi "yaşam tarzı" haline getirebilmek. O karşınıza çıkan yiyecekler! Karşınıza çıkmaya devam edecekler ve siz onlara karşı gücünüzü kullanmak zorundasınız. Bir kere evet dediğiniz bir ısrara ikincide "hayır" demeyi öğrenmelisiniz. Ancak o zaman hem sevdiğiniz yiyeceklerden kaçmıyor hem de yavaş yavaş kilo kaybını sağlıyor olacaksınız. Nerede ve ne kadar yiyeceğinizi bilmek hem kendinize güvenmenizi sağlar hem de zayıflamayı durdurmanızı önler. Bu sürekliliği sağlamak zor ama kilo kaybında ve korumada en başarılı olanlar; mantıklı (gerçekçi hedefler) koyabilen, sabırlı olan, meraklı olan ve pozitif düşünebilen kişilerdir. Kendi vücudunuzu tanıyın ve onu kızdırmadan size özel bir beslenme programı, egzersiz programı ve belki de psikolojik yardım ile programınızı sürdürün.