Hayatın elinde!

Beş yıl kadar önce katıldığım bir sağlık programının adı verdiği mesaj kadar önemliydi: Hayatın senin elinde!

Haberin Devamı

Bilmiyorum ne kadar farkındayız ama hayat kalitemiz, nasıl bir hayat süreceğimiz, sağlık ve sağlamlık derecemiz, dahası bazı hastalıklara yakalanıp yakalanmayacağımız bir ölçüde bizimle, hayatımıza ilişkin kararlarımızla yakından ilişkili.

HAYAT kalitemizi yükseltmeyi, “iyi ve güzel bir hayat sürmeyi” hepimiz arzu ediyoruz ve bunun yaşla, ekonomik durumla, köyde, kasabada ya da şehirde mi yaşadığımızla pek ilgili yok. İsteyen, bu konuya azıcık kafa patlatıp özen gösteren herkes, iyi ve sağlıklı bir hayat sürme şansına sahip olabilir. Bütün mesele biraz gayret göstermekle ilgili. Hayat kalitemizi etkileyen ve iyi hayat yolunu döşeyen pek çok faktör var. Tabii ki bunların başında genetik miras geliyor. Anne-babamızdan aldığımız genetik kodlar daha sonra karşılaşacağımız sağlık sorunlarımızın ya da sahip olacağımız avantajlarımızın neler olacağını belirlemede oldukça etkililer. Bildiğiniz gibi bu kodları biz doğarken zaten avucumuzda buluyoruz. Yani genetik kodlarımızın iyilerinin daha fazlasını isteyip kötülerini kabul etmemek gibi bir lüksümüz yok.

Koşullar da önemli

Hayat kalitemizi belirleyip sağlık-sağlamlık derecemizi etkileyen tek şey tabiî ki genetik mirasımız değil. Ekonomik durumumuz, refah seviyemiz, bulunduğumuz-yaşadığımız çevrenin koşulları, eğitim durumumuz da zannettiğimizden daha fazla etkileyici olabilen faktörler. Ve tabiî ki bir de alın yazısı var. Alın yazısının belirleyiciliğinden asla şüphe etmem ama iyi eğitim alan ve aklını iyi kullanan gelişmiş bir toplumsal yapılanma içinde hayatını süren güvenlik ve korunma konusunda önlem almayı becerebilenlerde alın yazısı zannettiğimiz bazı sorunların azalacağını düşünüyorum.

Bütün bunlar doğru olsa da yine de bizim yapabileceğimi pek çok şey var ve hayatımıza ilişkin kararların önemi de asla küçümsenemez, yadsınamaz. Ne yiyip içtiğimiz, nasıl beslendiğimiz, tembel mi, aktif mi olduğumuz, stres seviyemiz, stres yönetimindeki başarı düzeyimiz, uyku kalitemiz ve daha pek çok faktör yaşam kalitemizi etkiliyor. Bu faktörlerin nasıl, ne zaman, ne oranda hayatımıza gireceğini ise her şeyden evvel “bizim verdiğimiz kararlar” belirliyor. Bütün bunların da tek cümlelik bir anlamı var: Hayatımız bizim elimizde!

İtiraf etsek de etmesek de yaşı kırkı geçen her insan hayatını bir şekilde sorgulamaya başlıyor. Dahası çaktırmak istemese de her birey daha genç, formda, sağlıklı, mutlu, keyifli bir hayat sürmenin çarelerini arar. İmkânları, eğitimi, kültürü ölçüsünde arayışlar içine giriyor. Bunun için ciddi bir servet harcamaya hazır olanlar bile olabiliyor. İşi abartıp çok sayıda estetik ameliyat geçirenler, çok pahalı hapları “gençlik aşısı” umuduyla kullananlar bile var.

Ben “arayış çabalarını” abartanları da hoş görürüm. Onlara da sık tekrarladığım –ve defalarca yazdığım- bazı temel noktaları gözden uzak tutmamalarını tavsiye ederim. Anlatmak istediğim şey şu: Hangi hastalıklara yakalanıp yakalanmayacağımız, yaşlanınca kalp damar hastası, hipertansiyonlu, diyabetli, artritli veya bellek sorunlu biri haline gelip gelmeyeceğimiz ve belki de kaç yıl yaşayacağımız yalnızca genetik mirasımız tarafından belirlenmiyor. Verdiğimiz kararlarla bu mirası nasıl yönettiğimiz de en az genetik mirasınız kadar –hatta ondan daha fazla- önemli. Sağlık kontrollerini düzenli yaptıran, sağlık sorunlarını vaktinde çözen, yaşam tarzı seçimlerinde ciddi hatalar yapmayan, hijyenik koşulları ciddiye alan, temiz ve güvenilir bir çevrede yaşamayı başarabilenlerin, eğitim düzeyleri de yeterliyse iyi, güzel ve uzun bir hayatı yakalayabilme şansları artıyor.

Dahası da var

Sık sık tekrarladığım gibi inançlı biri olmak, inanç dünyasını zenginleştirmek güçlü bir maneviyata sahip olabilmek en az genetik miras kadar önemli. Stres nasıl bir “ömür törpüsü” gibi çalışıyorsa, manevi yaşamın güçlülüğü de “ömür uzatan faktör” etkisi yaratıyor. Aidiyet duygularının sağlamlığı, hoşgörü yeteneğinin güçlülüğü, affedicilik, merhametlilik, paylaşımcılık gibi vasıfların zenginliği ise şansınızı daha da arttırıyor. Kısacası uzun ömrün sırrı sadece yaban mersini,  nar, üzüm çekirdeğinin içine sıkıştırılmış uzun yaşam moleküllerinde gizlenmiş değildir.

Haberin Devamı

Yaşlılığa hazırlanın

Haberin Devamı

Kendİnİze iyi bakmayı başarabilirseniz eğer, yaşlanınca başınıza gelebilecek sorunların pek çoğunu önlemeniz mümkündür. Önleyemeseniz bile bu sorunların daha hafif seyredeceğinden, sizi daha az etkileyeceğinden emin olun. Zaten korktuğumuz şey yaşlanmanın kendisi değil de getireceği problemler olduğuna göre, yaşlılıkla ilgili sorunları minimize etmek hayatımızın bu dönemine ilişkin kaygılarımızı en aza indirecektir.

Oyun sırası sizin

Yazıyı isterseniz Dr. Weil’in cümleleriyle bitirelim: “Hedefimiz yaşlanmanın getireceği değişikliklere uyum sağlamak, yaşlılığa en hasar ve rahatsızlıkla ulaşmak ve hasta olma halini azaltmak olmalıdır. Hayatın sonraki yıllarının da tadını çıkarabilmek, yaşlanmanın verdiği ödüllerin keyfini sürmek ve paylaşmak gerekiyor. Bedeniniz anne-babanızdan aldığınız genetik talimatlarla gelişip büyüyor. Araştırmalar, çevrenin genler ve onların ifade ettiği bedensel-ruhsal göstergeler üzerinde büyük etkisi olduğunu gösteriyor. Doğa size bazıları iyi, bazıları kötü olan belli bir el kâğıt veriyor, bu kâğıtlarla nasıl oynayacağınızı ise siz belirliyorsunuz.” Size iyi yaşlanma konusunda verebileceğim beş önemli tavsiye daha var. Yandaki kutularda yer alan bu öneriler de dikkate almanızı öneriyorum.

Haberin Devamı

İŞTE 5 ÖNEMLİ HAYAT KURALI

BİR: Kabullenmek

İYİ yaşlanmanın birinci kuralı “yaşlılığı olduğu gibi kabul etmek”tir. Yaşlılığı durdurmak mümkün değildir. Yaşlanmak tabii, ilerleyici ve durdurulamaz bir süreçtir. Yapabileceğiniz, onu “hakkıyla, keyifle, huzurla, sağlıkla yaşamak” ve bazı doğru alışkanlıklar edinerek belki biraz yavaşlatmaktır. Bunun için Montaigne’in dediği gibi “yaşlanmadan yaşamayı değil, uzun süre ve sağlıklı bir yaşlı olarak kalmayı” amaçlamalısınız. Eğer yaşlanma sürecine iyi hazırlanırsanız yaşlılığı bir sükunet, feragat, bilgelik ve zarafet zamanı haline getirebilirsiniz.

İKİ: Saplantı yok

Keyifli, sağlıklı ve formda bir hayatım olsun istiyorsanız ömrünüzü uzatma veya Anti-Aging saplantısından uzak durun. Ömrü uzatan hiçbir özel yiyecek veya içeceğin, vitamin ya da mineralin, ilaç veya şurubun olmadığını unutmayın. Eğer “Sağlıklı bir orta yaşlılık ve yaşlanma sürecim olsun” diyorsanız yapacağınız şeyler çok basit. Yaşlanmaya bağlı hastalıkları engellemek, eğer bu mümkün olmazsa etkilerini en aza indirmek yeterli olabiliyor. Çünkü bütün araştırmalar yaşlılığın kalitesini azaltan sorunların neredeyse tamamının yaşlanmayla ilgili hastalıklardan kaynaklandığını gösteriyor. Yani yaşlanınca “tadınızı kaçıran”, yorgunluğunuzu, halsizliğinizi arttıran, uykunuzu azaltıp eklem ve kaslarınızı ağrıtan, belleğinizi zayıflatıp görme ve işitmenizi güçsüz bırakan olayların neredeyse tamamından bu hastalıklar sorumludur. Eğer bu hastalıklarla mücadelede başarılı olursanız daha güzel yaşlanırsınız. Zarif, formda, keyifli, huzurlu bir yaşlanma yolculuğu yaparsınız.

ÜÇ: Yok oluşa inanın

Bana göre iyi hayatın en önemli sırlarından biri, hayatın bir sonu olduğuna inanmaktır. “Hayatın ölümlü olduğuna inanıp onu keyifle, coşkuyla ama akıllıca, bilinçli bir şekilde, inanarak, kendini hayatın zenginliklerinden koparmadan” yaşamaktır. Yok oluşun basitliği ve kolaylığı ikinci hayatı daha da hafifletir. Üstünüzdeki yükü bir hayli alır. Bu işin ruhsal tarafının en az bedensel yanı kadar önemli olduğunu unutmayın.

DÖRT: Hoş bir seda

Gelecek nesillere bir şeyler bırakmak yani “Baki kalan gökkubbede hoş bir seda olmaya çalışmak” iyi ve güzel bir hayatın daha uzun yıllar hatırlanmanın en önemli sırrıdır. Ben bunu “anılma- akılda kalma yaşı” diye tanımlıyorum. Biyolojik yaşınız da, kronolojik yaşınız da siz “yaşarken” lazımdır. “Anılma yaşınız” ise sizden sonra... Mevlana’nın neredeyse 800 yıldır hem de her yıl biraz daha gençleşerek yaşaması, hatta ölümsüzlük sırrını yakalamış olmasının da sebebi hikmet-i de işte bu “hoş bir seda bırakmak” değil midir?

BEŞ: Acele etmeyin

Yaşlanmanın bedensel ve ruhsal sorunları ile ilgilenen bir iç hastalıkları uzmanıyım. Yaşlanma konusuna ilgim Sayın Süleyman Demirel’in doktoru olmamdan çok daha öncedir ama Sayın Demirel bu ilgimi daha da arttırmıştır. Belki de bu nedenle bana yöneltilen sorular arasında ilk sırayı daima “Ne zaman yaşlıyız” alır. Bu sorunun farklı pek çok cevabı var ama benim en çok hoşlandığım “Yapacak bir şeyiniz kalmadığı zaman!” cümlesiyle başlayanıdır. “Sağlıklı ve formda kalmak isteyen meşgul insanların yaşlanmak gibi kötü bir alışkanlığı edinecek zamanları pek yoktur” diyen her kimse çok haklı. Gerçekten de, “Yaşlanmak kötü bir alışkanlıktır!” Bu alışkanlığı mümkün olduğu kadar erteleyip orta yaş durağını daha  çok beklemenizde fayda var!

Yazarın Tüm Yazıları