Ekonomik krizin ruh sağlığında oluşturabileceği tahribatlar yavaş yavaş fark edilmeye başladı.
Krizin bütün şiddetiyle hissedildiği Amerika ve Avrupa’nın birçok ülkesinde ruh sağlığı bozulanların sayısının arttığı, depresyon, anksiyete ve panik bozukluk gibi ruh hastalıklarının yoğunlaştığı belirtiliyor. Bu biraz da beklenen bir gelişme. İşini, parasını, evini, sosyal statüsünü (yani önem verdiği birçok şeyi) birden bire kaybeden her insanın bazı ruhsal tatsızlıklar yaşaması mümkün. Bugün eski bir yazımızı gözden geçirip yeniden yayınlamaya karar verdik. Umarız önümüzdeki zorlu günleri atlatmanıza yardımcı olabilecek yaklaşımlar edinirsiniz.
RUHUNUZU AYDINLATIN
Yorgunluğunuz, durgunluğunuz, bitkinlik, halsizlik ve isteksizliğinizin, uyku bölünmeleri, çarpıntılar ve yürek sıkışmalarınızın, sırt-bel-boyun-göğüs ağrılarınız, kaşıntı ve egzamalarınızın kaynağını yalnız bedeninizdeki bozukluklarda değil ruhsal elektriğinizdeki kontak atmalarında da aramalısınız. Vücudunuz yetenekli bir enerji dönüşüm merkezidir. Taşıdığınız trilyonlarca hücre besinlerle aldığınız gücü enerjiye çevrilebilen organcıklarda donatılmıştır. Yiyecek ve içeceklerle aldığınız bu gücü iyi kullanılabilirseniz onları enerjiye çeviren süreçler de müthiş bir düzen içinde tıkır tıkır işler.
Bu süreçleri etkileyen pek çok faktör var: Yaşınız, cinsiyetiniz, hormonal metabolik yetenekleriniz, genetik mirasınız ve kişisel sağlık hikáyeniz bunlardan bazıları.
Hayat bir enerjidir. İhtiyacı olan enerjiyi beden ve ruhun o müthiş işbirliğinden alır.
Yürümek, koşmak, konuşmak, duymak, uyumak, gülmek, kızmak, yazmak gibi hayata ilişkin her şey bu enerjiyi kullanır. Ne vücudunuzun bol bol enerji üretmesi, ne aşırı kalori yüklenmesi ve ne de avuç avuç yuttuğunuz vitamin hapları kendinizi canlı ve güçlü hissetmenize yetmez. "Enerji ve canlılık hissi" arasındaki ilişkiyi sadece kaloriler veya vitaminler belirlemez.
Canlılık hissinde, biraz ruh sağlığının ve biraz da duygusallığın ama ille de ruh-beden bütünlüğünün yeri olması gerekir.
Hayat sonsuz bir enerjidir. Bu enerjiyi sürekli olarak üretmek, ama üretirken tükenmemek, bedeni ve ruhu kirletmemek ve ruh-beden ilişkisini iyi yönetmek gerekiyor. Marifet hayatı uzatmakta değil, hayatı mutlu kılmaktadır. Ona yeni ve farklı hayatlar ekleyip ritmini ve hızını bozmamaktadır.
Genç kalmak, yaşadığıyla övünmek, istediğinde başını alıp gidebilmek, istediğinde kaldığı yerden ya da sil baştan başlayabilmektir. Hayat, ona taraf olmak ve onu ıskalamamaktır. Hayatın içinde kalmak, her yaşta ve her sabah yeniden başlamaktır...
Coşkuya önem verin
Enerjik ve canlı kalmayı, eskilerin deyişi ile "taş gibi" biri olmayı istiyorsanız, hayatın gücünü sadece yedikleriniz, içtiklerinizde aramayın. "Hayat çorbası"nın içine her sabah birer tutam huzur, coşku, sevinç ve birer parmak keyif, heyecan ve ümidi mutlaka katmaya bakın!
Hayat enerjisinin sadece yedikleriniz, içtiklerinizde gizil olmadığının farkına varın. Sağlığın "bedensel, ruhsal ve sosyal tam bir iyilik hali" olduğunu unutmayın.
Yorgunluğunuz, durgunluğunuz, bitkinlik, halsizlik ve isteksizliğinizin, uyku bölünmeleri, çarpıntılar ve yürek sıkışmalarınızın, sırt-bel-boyun-göğüs ağrıları, kaşıntı ve egzamanızın kaynağını yalnız bedeninizde değil ruhsal elektriğinizdeki kontak atmalarında da aramalısınız.
Bu sorunların ardında bedensel değil ruhsal sorunlar yatıyor. Biraz korku, endişe, üzüntü veya güvensizlik zaten dolu olan tabancayı daha kolay patlatıyor.
Aceleci olmayın
Yavaşlayın. Sağlıklı bir ruh, geleceğe bedeni ile yan yana birlikte yürüyen, ona gecede gündüzde, korkuda, güvende, tasada ve sevgide eşlik edendir.
Ruhunuzu bedeninizden ayırmayın, onu korkutup yormayın, yalnız bırakmayın.
Bugünden itibaren hayata yavaşlayarak başlayın.
Ruhunuzu hayatın doğal hızına, olağan ritmine bırakın. Yemenizi içmenizi, áşık olup sevmenizi, yürümenizi, düşüncelerinizi fırsat buldukça, mümkün oldukça yavaşlatın.
Acele etmek için çok da aceleci davranmayın.
Beden ve ruhunuza baş başa kalmaları, konuşup anlaşmaları için zaman bırakın.
Daha yavaş yemeye, dinlenmeye, konuşmaya kısacası hayatı daha çok paylaşmaya bakın.
Eğer hayata daha çok değmek, huzur, keşif, neşe eklemek, hayatı geçmemek istiyorsanız birinci adımın "yavaşlamak" olduğunu unutmayın.
Daha çok sevin gerekirse boyun eğin
Daha çok hayat enerjisi üretmenin kolay bir yolu da daha çok sevmek, daha çok hoş görmektir. Ama sınırsız ve karşılıksız sevmektir. Çünkü sevgi oktanı en yüksek, fiyatı en ucuz yakıttır.
Bagajınıza daha çok sevgi yükleyin.
Gerektiğinde tabii ki direnmelisiniz. Ama uzun süreli dirençlerin, beyhude karşı gelmelerin, uzamış streslerin adrenalin, kortizon ve ensülin gibi fazlası can yakan hormonları artırdığını bilmelisiniz. Bu nedenle bazen direnmeyin. Olup biteni kabul edin. Bu tür kabulleri yenilgi zannetmeyin.
Biraz şans, kader, kısmet ve biraz da ilahi takdir hayatın içinde mutlaka vardır, hep olacaktır. Böyle durumlarda manevi güçlerden veya bilge insanların söylediklerinden yararlanın.
Bakın Nehru ne diyor: "Hayat iskambil oyununa benzer. Elinize gelen kartlar gerçekliği temsil eder. O kartlarla oyunu nasıl oynadığınız ise özgür iradenizi..."
Elinize iyi kartlar gelmediğinde, mevcut kartlarla yetinin. Bekleyin, kabul edin, "Bu da geçer" deyin.
Yanlış rakamları düzeltelim
3 Kasım pazartesi yayınlanan hipertansiyon ile ilgili yazımızda yılda 1 veya 2 kez kan basıncınızı ölçtürmenizi, günde 2 ile 4 porsiyon yağsız veya az yağlı süt ürünü yemenizi önermiştik. Aradaki (çizgi) işaretleri çıkmayınca tansiyonunuzu yılda 12 kez ölçtürmeniz ve günde 24 kez (!) süt ürünü yemeniz gibi bir yanlışlık ortaya çıkmış. Düzeltir özür dileriz.
Kızıp sinirlenmeyin
Kızmayın, sinirlenmeyin. Her şey, her zaman daha önce hesaplanan, ölçülüp biçilenden ve şimdiki halinden farklı boyutlar kazanabilir.
Bazen çevrenizde sizi üzen, bunaltan şeyler yoğunlaşabilir. Bunları "çevresel kirlenme" gibi algılayın, kızmayın, alınmayın. Huzurlu olmak, içe dönük yaşamada daha önceden örgütlü olmaktır. Kafa karışıklığı, güçlük, çatışma ve karşıtlıklar hayatın içinde hep vardır, hep olacaktır. "Marifet, bu durumlarda da sinirlenmemek, ve iç sükûneti korumaktır" diyor Vincent Peale.
Belirtiler sizde de var mı
Gece zor uykuya dalıyorum ve sürekli uyanıyorum. Uyandıkça da buzdolabına saldırıyorum ve ne varsa yiyorum. Ne yapmalıyım?
Gece yeme sendromu kalori alımını ciddi derecede artıran ve birçok nedeni olabilen bir yeme bozukluğudur. Hormonal ve psikolojik sorunlar da bu durumun ortaya çıkmasına neden olabilir. Eğer;
- Günlük besin alımının yüzde 50’sini ve fazlasını akşam yemekten sonra tüketiyorsanız
- Sabah aç uyanmıyorsanız
- Uyku sorunlarınız var ise
- Gece uyandığınızda bir şeyler tüketiyorsanız
- Tatlı ihtiyacınız artıyorsa
- Çok hızlı ve çok fazla besin tüketebiliyorsanız
Mutlaka bir doktora başvurmalısınız.
Diyetler sizi aceleye getirmesin
Kalça ve bel bölgemde fazlalıklar var, yaza kadar hızlı bir şekilde bunlardan kurtulmak istiyorum. Ne yapabilirim?
Kıyafet modası gibi hızlı kilo verdiren diyet modasının rüzgár gibi estiği şu günlerde sağlıklı ve doğru zayıflama kurallarını bir kez daha hatırlatalım:
- Zayıflama diyetleri kilo vermeye ve kaybedilen kiloları geri almamaya yöneliktir.
- Sadece tek bir besin (örn. greyfurt suyu) veya tek bir yemek (örn. lahana çorbası) seçerek zayıflama diyeti uygulamayınız.
- Hap veya yosun şeklinde kullanılan ürünlerle zayıflamak beslenme alışkanlıklarınızı ve sağlığınızı bozar.
- Sağlıklı zayıflamak istiyorsanız diyetiniz enerji ve besin öğeleri yönünden yeterli, dengeli ve çeşitli olmalıdır.
- Diyetlerinizin mutlaka bir diyetisyen tarafından hazırlanmış veya önerilmiş olmasına dikkat edin.
- Diyet; kişinin ağız tadını bozmayacak şekilde, sosyo-ekonomik durumuna uygun, yaşam tarzına adapte edilmiş şekilde, esnek olmalıdır. Adını bile duymadığınız yiyecekleri yemek zorunda kalmak hızlı zayıflamak anlamına gelmez.