Kadınların sağlık kontrolleri erkeklerinkinden biraz daha karmaşıktır. Nedeni hormonal değişimlerin kadınlarda daha hızlı, tekrarlayıcı ve iç içe olmasıdır.
İlk regl ile birlikte ortaya çıkan hormonal değişimler kadın beden ve ruhunu ciddi bir şekilde etkiler. Sürekli ve muntazam sağlık kontrolleri kadınlarda bu nedenle daha bir önem kazanır. Araştırmalar hastalıklara karşı tam bir garanti sunmasa da, düzenli sağlık taramalarının hem mevcut durumun belirlenmesinde hem de geleceğin tahmininde önemli ipuçları verebileceğini gösteriyor.
20-40 YAŞ
20-40 yaş arasındaki kadınlar için her yıl PAP testi dahil tam bir jinekolojik muayene öneriliyor. Eğer cinsel yaşam erken yaşlarda başlamışsa bu muayeneleri daha önceye çekmekte fayda var deniyor. Bu yaşlardaki kadınların 5 yıl aralıklarla kolesterol ve kan şekeri tetkiklerini, yılda bir defa kan basıncı ölçümlerini, tiroid, kalp, göğüs muayenelerini mutlaka yaptırmaları isteniyor. Ailesinde belirli hastalıklara karşı riski olan kadınların bu hastalıklara yönelik ek testleri de yaptırmaları şart. Ayrıca hepatit aşılarının, her 10 yılda bir tetanos ve difteri aşılarının tazelenmesi büyük önem taşıyor. Eğer 15-20 yaş döneminde yapılmışsa otuzlu yaşlara kadar rahim ağzı kanserine karşı koruyucu aşının da yapılmasında fayda var. Rahim ağzı kanserinden korunmada aşının çok ciddi bir başarı oranı olduğu belirtiliyor.
40-60 YAŞ
40-60 yaş aralığındaki kadınlarda yukarıdaki incelemelere daha titiz ve dikkatli bir programla devam edilmesi gerekiyor. 40-50 yaş aralığında 2 yılda bir, 50 yaş üstünde 1-2 yılda bir mamografik takiplerin yaptırılması şart. Kemik yoğunluğu ölçümleri de (fazla abartmadan ve gereksiz yere sıklaştırmadan) bu yaş grubundaki kadınlara önerilen testler arasında yer alıyor. 50 yaşın üzerindeki kadınlara 3-5 yıllık aralıklarla sigmoidoskopi, yüksek riskli kadınlara 3 yıllık aralarla kolonoskopi tavsiye ediliyor. 50 yaşından sonra kadınların grip aşısı olup olmaması kendilerine bırakılırken, hepatit virüslerine karşı bağışıklığın olup olmadığının araştırılması isteniyor. Biz ülkemiz kadınlarına bu yaş aralığında, özellikle 50 yaş üzerinde her yıl bir kez TSH testini de yaptırmalarını tavsiye ediyoruz.
60 VE ÜZERİ
60 yaş üzerindeki kadınlara bu araştırmalara ek olarak daha yoğun bir kolesterol takibi gerekiyor. Tiroid fonksiyonlarının izlenmesi bu yaş grubunda daha çok önem kazanıyor. "60 yaşından sonra kadınlara kanser taramalarının daha detaylı olarak uygulanması yerinde olur" görüşünde olanların sayısı bir hayli fazla. Bu yaş grubundaki kadınlara ek olarak 5 yılda bir zatürree aşısı ve olanak varsa Zona Zoster enfeksiyonundan korunmak için Zona aşısı tavsiye eden merkezler de var.
KADIN SAĞLIĞI MERKEZLERİ VAR
Kadın sağlığını izlemek ciddi düzeyde bilgi birikimi ve teknolojik destek gerektiren önemli bir görevdir. Gelişmiş tıp merkezleri bizde de "tam teşekküllü kadın sağlığı merkezleri" oluşturmaya başladı. Bu merkezlerde kadın sağlığı kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarının yanında psikologlar, beslenme, egzersiz uzmanları gerektiğinde kardiyoloji, romatoloji ve hatta gastroenteroloji uzmanlarından oluşan bir ekip tarafından takip ediliyor. Böyle bir grup çalışması başarı şansınızı yükseltiyor, hata riskinizi düşürüyor.
Kadınların erkelerden neredeyse 8-10 yıl fazla yaşadıkları dikkate alınırsa sağlıklı yaşlanmak adına rutin sağlık kontrollerine daha fazla dikkat etmelerinde fayda var. Bu kontrollerle birlikte karın çevresi bel kalınlığı, vücut yağ oranları, kilo ve aktivite düzeyinin de özenle izlenmesi başarı şansını artırıyor.
Koenzim Q-10’un doğal kaynağı: Ispanak
Koenzim Q-10 popülaritesi sürekli artan, yıldızı hızla yükselen bir besin desteğidir. Bu besin desteğinin antioksidan gücü bir hayli yüksek. Diğer antioksidanlardan C ve D vitaminleri ile uyum içinde çalışan koenzim Q-10’un kalp kasını güçlendirdiği, damar yapısını desteklediği, diş etlerini neredeyse tedavi ettiği belirtiliyor. Bu güçlü doğal antioksidanın güneş ışınlarının neden olduğu cilt yaşlanmasını önlediği ileri sürülüyor. Bu nedenle son zamanlarda cilt ürünlerine de eklendi. Diğer taraftan hücrelerin enerji üretim merkezleri olan mitokondrilerde enerji üretimini artırdığı biliniyor.
Koenzim Q-10 ıspanaktan başka hayvansal etler ve deniz ürünlerinde de bulunabiliyor. Ispanakta bol miktarda bulunan diğer besin unsurları: Lutein (göze iyi geliyor), zeoksantin (cilde ve göze iyi geliyor), beta karoten (kanserden koruyor), alfa lipoik asit (ıspanak bu antioksidanın en bol bulunduğu besinlerin başında yer alıyor), B, C, E vitaminleri ile kalsiyum, demir, magnezyum ve çinko.
Lipotrofik faktörler kolesterolü düşürmüyor
Lipotrofik faktörler olarak bilinen kolin ve inositol gıda destekçileri tarafından iki yönlü olarak suiistimal ediliyor. Üzerindeki "lipotrofik" sözcüğü nedeniyle kilo verdirici -yağ eritici- veya kolesterol azaltıcı olarak satılabiliyor. Araştırmalar, normal beslenen birinde kolin eksikliğinin çıkmayacağını gösteriyor. Kolin hücre için, özellikle hücrenin duvar bölümlerinde enerji üretimi için gerekli olan bir besin unsurudur. Sindirim sisteminde kolesterol metabolizmasını bir miktar artırır, kolesterolün taşınmasına yardımcı olur. Ayrıca yağlar ve kolesterolün damar duvarına yapışmasını azaltır. Belki de bu nedenle damar sertliğine bir ölçüde engel olabilir.
ealtinel@yasasinhayat.org
DMAE bir mucize değildir
DMAE (dimetilaminoetanol) insan beyninde üretilen doğal bir kimyasaldır. Son yıllarda isminden oldukça söz ettiren DMAE’ün cildi sıkılaştırmada yüz germe kadar başarılı olduğunu siz de duymuş olabilirsiniz. Fizyolojik yaşlanmanın doğal bir sonucu olarak zamanla kaslarınıza gönderilen sinir iletileri azalacak, çevresel zararların ve serbest radikallerin de etkisiyle cildiniz sıkılığını kaybedecektir.
Özellikle alfa lipoik asit, koenzim Q10, askorbil palmitat gibi antioksidanlarla hazırlanmış DMAE kremlerinin hem hücre duvarına hem de kaslarınıza giden sinir uyarılarına etki ederek cildi daha sıkı ve gergin hale getirdiği belirtiliyor.
Bu yönüyle DMAE cilt sıkılığını artırıyor, stresli ve yorgun ciltleri canlandırıyor, ince dudakları dolgunlaştırıyor. Ancak bu kimyasalın bir mucize olmadığı da unutulmamalı.
Karaciğerinize de nefes aldırın
Midenize ne giriyorsa hepsi mutlaka karaciğere şöyle bir uğrar. Karaciğer vücudunuza giren maddelerin uğradığı ilk sorgulama ve temizlenme noktasıdır. İşte bu nedenle alkol, ilaçlar, yiyecek, içecekler ve diğer dış etkilere bağlı karaciğer hasarlarına çok sık rastlanır. Karaciğer yorgunluğunun ilk işaretleri halsizlik, çabuk yorulma gibi sıradan belirtiler olduğundan bu problemin çoğu kez farkına varılmaz. Karaciğer sorunlarında ağrının pek görülmemesi, bulantı, kusma, ciddi halsizlikler ile yüz ve ayaklardaki şişme belirtilerinin ancak ileri aşamalarda ortaya çıkması ciddi bir şansızlıktır.
İşte bu nedenle zaman zaman karaciğerinizi tatile çıkarmalı, onu alkol, gereksiz besin destekleri, bitkisel ürünler ve hatta besinlerin içinde yer alan kimyasalların etkisinden uzak tutmalısınız. Karaciğerinize daha fazla destek sağlamak istiyorsanız bizim favori bitkisel destek önerimiz "silymarin" içeren ürünlerdir. Doğal bir bitkiden elde edilen bu saf özütlerin karaciğeri alkol ve diğer zararlıların etkisinden az da olsa koruyabileceğini gösteren bulgular var. Saf "silymarin" içeren desteklerin düzenli olarak kullanımının karaciğere ciddi bir antioksidan koruma sağlayabileceğini kabul edenlerin sayısı bir hayli fazla. Karaciğerinizi korumak için karahindiba kökünden de yararlanabilirsiniz. Havuç, zencefil, meyan kökü ve zerdeçal da karaciğere destek olan bitkiler arasında sayılıyor.
taltan@yasasinhayat.org
DİYET GÜNLÜĞÜ
Formunu koruyanların
8 önemli sırrı (2)
3. Hüzünlü anlarını atlatmak için yiyecekleri bir araç olarak kullanmadıkları, böyle bir eğilimin içinde olduklarını fark ettikleri anda kendilerini durdurdukları saptanmıştır.
SİZ DE YAPABİLİRİSİNİZ: "Dur" sözcüğünü aç, öfkeli, yalnız ve yorgun olduğunuz zamanlarda yani duygusal yeme davranışını sergilemek zorunda bırakan bu dört durumda kullanınız. İlk aşamalarda atıştırmalıklarla mutlu olmak yerine yürüyüş yapmayı deneyebilirsiniz.
4. Bunun yanı sıra sebze ve meyve tüketimlerinin fazla buna bağlı olarak posa alımlarının yeterli olduğu,
5. Besin seçimlerinde oldukça seçici oldukları her şeyin tadına bakma alışkanlıklarının olmadığı,
6. "Sürekli hareketli olmayı" fiziksel aktivite olarak değerlendirmedikleri buna ek ilave olarak düzenli egzersiz yaptıkları,
7. Uyku kalitelerinin iyi olduğu ve çok geç saatlerde yatağa gitmedikleri,
8. Güne mutlaka kahvaltı yaparak başladıkları belirtilmiştir.
niluferinceis@yasasinhayat.org
Diyetimi düzenli yaparken her hafta diyetisyenime kontrole gidiyorum. Ama diyeti bozunca utanıyorum ve gidemiyorum. Her seferinde farklı diyetisyene gitmek zorunda kalıyorum. Ama bundan da sıkıldım artık. Kendi başıma ne yapabilirim?
İyi günde kötü günde
Diyetisyene gitme amacınız sadece diyete uyarak nasıl zayıfladığınızı göstermek değil ki. Tam tersine, diyete uyamadığınız ve hatta uyamayacağınız zamanlarda ne yapabileceğinizi, olması gerekenleri tartışmak, öğrenmek ve uygulamak. Yani diyetinizi bozmaya başladığınızda diyetisyeninizden kaçmak yerine tam tersine mutlaka o hafta randevu alın ve gidin. Hatta bu dönemde haftada bir ya da 15 günde bir değil, haftada 2 kez görüşmeyi isteyin. Bu dönemde ne yapacağınızı öğrenirseniz, bir sonraki krizde daha az görüşmüş, bir sonrakinde de kendi kendinize sorunu çözmüş olacaksınız.
Diyet yapmadığınız halde diyetisyene kontrole gitmek saçma gelebilir. Ama bu, bir sonraki hafta daha düzenli diyet yapmanızı sağlayacaktır. Canınız çok tatlı istediğinde, yemek yediğiniz halde doygunluk hissetmediğinizde, çok sık acıktığınızda ya da ara öğünleri hiç yemeyecek kadar iştahınız azaldığında mutlaka diyetisyeninize bildirin. Şunu hiç unutmayın, kilo kontrolü sabır gerektiren bir iştir, bu nedenle "yaşam tarzı" olmak zorundadır. Diğer her konuda olduğu gibi bu dönemler de her zaman çok güzel geçmeyebilir, aksamalar olabilir. Yine de vazgeçmeden ve en başa dönmeden bu sorunları atlatabiliyorsanız yeni yaşam tarzınıza "hoş geldin" diyebilirsiniz.