30’lu yaşlardaki kadın hastam doktorlar ve beslenme uzmanları için neredeyse artık bir ezber haline gelen bildik cümlelerle söze başladı:
Fazla kilolarıyla genç kızlığa ilk adımlarını atarken tanışmıştı. 30’lu yaşlara vardığında iki çocuk annesi, 85 kilo civarında oldukça toplu neredeyse şişman bir kadındı.
Kilo kontrolünde zorlanınca soluğu bir diyet uzmanında almış, üç ayda 30 kilo verip 55 kiloya inmişti. Ne var ki diyeti bırakınca kilolar üçer beşer geri gelmişti. İki yıl sonra yeniden diyet yapmaya karar verdiğinde artık 95 kiloydu ve 70’li kilolara bile razıydı. Bir başka diyet uzmanının kapısını çaldı ve 60’lı kilolara inmeyi başardı. Ama hayat diyet uzmanın hazırladığı o listelerle geçmiyordu. Her güne kibrit kutusu kadar beyaz peynir, 4-5 adet zeytin, 1 dilim ekmekle başlamak, her akşamı 3 köfte kadar et, salata ve yağsız yoğurtla tamamlamak kolay bir iş değildi. Bir süre sonra verilen kilolar yeniden ve fazlasıyla geri gelmiş, onca çaba, gayret, umut boşa gitmişti. 30’lu yaşların sonunda artık 120 kilo civarındaydı. Umutsuzdu, keyifsizdi, üzgündü. Bu işi bir türlü başaramadığı için kendine kızıyor, birkaç merdiven çıkınca tık nefes olmasına üzülüyor, diz eklemlerindeki ağrılardan ve sabah yorgunluklarından şikayet ediyor ve soruyordu: "Acaba 85-90 kiloya yeniden inebilir miydi ve indiği bu kiloyu koruması mümkün müydü?"
Kilo probleminizin sebebini biliyor musunuz
Yazıda okuduğunuz öykü klinikte birlikte çalıştığımız doktor, beslenme uzmanı, aktivite-egzersiz uzmanı ve psikolog arkadaşlarımız için pek şaşırtıcı değildir. Bu ve benzeri öyküleri olan birçok hastamız var, bu hanımefendi de onlardan biri. Onun metabolik ve hormanal temelleri olan bir kilo problemi var. Beslenme yanlışlarının üst üste geldiği, bu yanlışların bir süre sonra yeme davranışı bozukluğuna dönüştüğü ve düzenli aktivitenin hiç ama hiç akla gelmediği bir kilo alma öyküsü bu. Ayrıca ciddi bir insülin direnci sendromu da mevcut. Nedeni muhtemelen yumurtalıklarındaki çok sayıda kistin eşlik ettiği "Polikistik Over Sendromu" isimli bir sorun. Temelde yatan hormonal-metabolik probleme müdahale edilmediği ve kilo problemi bir yeme-içme yanlışı gibi görüldüğü için de sorun içinden çıkılmaz bir hale gelmiş. Hastada insülin direnci sendromuna bağlı yağlı karaciğer ve karaciğer fonksiyonlarında bozulma, trigliserit yüksekliği, iyi kolesterol düşüklüğü de başlamış.
Böyle bir hastada insülin direncini çözmeden kilo sorununu çözmek mümkün değildir. İnsülin direncini çözmek için de düşük glisemik indeksi olan besinlerden oluşan bir beslenme planına, düzenli ve etkili kas çalışmasına ve bazı ilaçlara (Metformin, Acarbose) ihtiyaç vardır. Ayrıca yeme davranışı ve motivasyon yönünden psikolog desteği, iyi bir aktivite planlaması için egzersiz danışmanı tarafından hazırlanmış bir program da şarttır. Kısacası böyle bir kilo sorununu yönetmek tam bir ekip çalışması gerektirir.
KORUMA PROGRAMI ŞART
Hasta yaklaşık 2 aydır kilo yönetimi programına büyük bir dikkatle uyuyor. Egzersiz yapıyor, sağlıklı besleniyor, ilaçlarını kullanıyor ve kilo yönetimi hakkında bilgi ediniyor, eğitim alıyor. Büyük bir olasılıkla altı-sekiz ay içinde 90’lı kilolara, bir yıl sonra da 70’li kilolara yeniden "Merhaba" diyecek. Sonra da bu kiloyu korumak için koruma programına girecek.
H. hanımın öyküsünü okuduğunuzu umuyorum. Kilo yönetimini öğrenmeyenlerin her defasında biraz daha yüksekten kilo vermeye başladığı ve kilo sorununu çözmenin bir süre sonra imkansızlaştığı tipik bir hikaye olduğu için bu öykü çok iyi bir örnektir.
Bellek kaybını hızlandıran risk faktörleri
Aşağıdaki etkenlerin bellek kaybı açısından risk faktörü olduğunu unutmayın:
- Kafa travmaları: Özellikle yaşamın erken dönemlerinde geçirilen kafa travmaları Alzheimer olasılığını artırıyor. Kafa travmalarının şiddeti arttıkça bunama riski de çoğalıyor.
- Eğitim düzeyi: Eğitim düzeyi arttıkça Alzheimer’in gelişme riski azalıyor. Resmi eğitim kurumlarında geçirilen yılların sayısı arttıkça bunama riski düşüyor.
- Genetik faktörler: 19. kromozomunda 2APO E4 geni bulunan kişilerde Alzheimer’in gelişme riski yükseliyor.
- Aile öyküsü: Birinci derecede akrabasında Alzheimer hastalığı bulunanlardan bu hastalığın gelişme riski üç-dört kat artıyor.
- Cinsiyet: Kadınlarda Alzheimer sıklığı erkeklerden daha yüksek bulunuyor.
- Yaş: En önemli risk faktörünün yaşlanmak olduğu belirtiliyor. 65 yaşın altındakilerde yüzde 10 görülen Alzheimer sıklığı 85-90 sonrasında yüzde 50’ye çıkıyor.