Paylaş
ON yıl kadar önce tam bir “anti aging” –yaşlanmayı durdurma- fırtınası yaşandı. Anti aging “yaşlanmaya karşıtlık” anlamında kullanılan bir deyimdi ve başlangıçta benim de ilgi duyduğum bir alandı. Zamanla bu alandan uzak durmaya, yazılarım ve konuşmalarımda “yaşlanmayı durdurmak” veya “yaşlanmayı önleyecek çabalar içine girmek” yerine yaşlanmaya “doğal, içten gelen, durdurulamaz ve durdurulması da gerekmeyen bir süreç” gibi bakıp “iyi ve güzel yaşlanmak”, “zarif, bilge, olgun ve ruhlu, formda bir yaşlı olmak” üzerinde yoğunlaşmanın daha doğru olacağını anlatmaya çalıştım. İşte bu kavram yerini “aging-well”, yani “iyi yaşlanmaya” bıraktı. İyi de oldu. Çünkü yaşlarıyla barışık olmayanlar mutsuz oluyor. Yaşlarından kaçanlar aslında kendileri ve kaderlerinden de kaçıyor. Kaçışı belki birkaç sene başarabilmek mümkün olsa da eninde sonunda yaptığınız işin yanlışlığı ortaya çıkıyor. Çabalarınız hayal kırıklıkları, çevreden gelen alaycı bakışlar, düştüğünüz açmazlar, hissettiğiniz gizli reddediliş ve daha pek çok nedenle canınızı sıkıp sizi mutsuz etmeye başlıyor. Dahası mutsuzluğunuz yüzünüze de vuruyor, yüzünüzden de okunuyor…
SARTRE’IN BAŞINA GELEN
Hikâyeyi Doktor Toksöz Karasu’nun “Huzurlu Yaşama Sanatı” isimli kitabında da okumuştum. Flortöz ve çapkın biri olan Sartre zamanının en ünlü zamparalarından biri olarak tanındı ve hep öyle yaşadı, öyle yaşlandı. Toksöz Karasu Hoca’nın anlattığına göre Sartre “kendisine yapılan konferans tekliflerini değerlendirirken dinleyici kitlesini entelektüel açıdan cazip bulup bulmadığı ya da ücretin yeterince yüksek olup olmadığına göre değil, dinleyicilerin büyük çoğunluğunu kadınların oluşturup oluşturmayacağı, daha önemlisi konferans programının öncesi ve sonrasında kadınların arasına karışmasını mümkün kılacak şekilde organize edilip edilmediği” esasına göre karar verirmiş. Sartre’nin “arzulanma takıntısı” yaşı ilerledikçe daha da şiddetlenmiş. Bir gün Paris’te, kalabalık bir otobüse binerken ön tarafta oturan genç bir kadın görüp dirsekleriyle kalabalığı yararak ona doğru ilerlemiş. Kadının yanına vardığında ise genç kadın ayağa kalkıp yerini ona vermiş. Sonrasını siz kolayca tahmin edebilirsiniz.
YAŞLANMAYI KABUL EDİN
İyi yaşlanma, yaşlılığın keyfini çıkarma ve yaşıyla mütenasip bir hayat stili oluşturma konusunda Karasu Hoca da benimle aynı fikirde olmalı ki kitabında şunları yazmış: “Kişi güzellikle yaşlanmazsa utançla yaşlanır. Yaşlanmayı kabul, beraberinde olgun bir hüzün ve hafif bir kalbi getirerek, o zamana dek gerçekleşmiş olan kayıplara geçerlilik kazandırır. Yaşlanmayı inkârsa beraberinde çiğ bir bunalım ve ağır bir kaygı getirerek kişinin benliğini geçersizleştirir. Kişinin yaşlanma konusunda seçim şansı yoktur ama yaşlandığı için çile mi çekeceğine, yoksa bu durumun avantajlarından mı faydalanacağına karar vermek kendisine kalmıştır. Gençlik yıllarının avantajlarından farklı olsa da avantaj avantajdır.” Gelin güzellikle yaşlanmanın bir yolunu bulun, daha mutlu ve huzurlu biri olun.
Bağışlamak unutmaktır
BU köşeyi okuyanlar iki sözcükten oluşan basit bir cümleyi çok sık tekrarladığımı bilirler: Bağışlamak unutmaktır! Nedeni bağışlamanın yetmediğini, aynı zamanda unutmayı da gerektirdiğini çoğumuzun bilmediğini düşünmem ve görmemle ilişkilidir. Bağışladığınız zaman unutmanız da gerekir. Bağışladığınız şeyi bir yük olarak omuzlarınızda taşımak, “art yük” olarak beyninizin bir yerlerinde toksin olarak bırakmamak istiyorsanız hemen unutunuz. Ruh-beden-iyi yaşlanma ilişkilerini de inceleyen pek çok uzman –mesela ünlü Harvardlı Doktor Benson- asırlık çınarların önemli özelliklerinden ve avantajlarından birinin de çok çabuk bağışlamaları ve bağışladıkları anda unutmaları olduğunu söylüyor.
BANA GÖRE
İYİ BİR ÖRNEK: BETÛL MARDİN
UZUN yaşamaya değil, iyi ve güzel yaşlanmaya, ruhlu ve inançlı yaşamaya, kaliteli, huzurlu bir ömür sürmeye, bilge ve zarif bir yaşlı olmaya bakmalıyız. Toplumumuzda böyle yaşlanmayı başarabilen pek çok örnek de var. Aklıma gelen tanıdık bir ismi size hemen söyleyebilirim: Betül Mardin. Betül Hanım bilgece, keyifle ve zarafetle yaşlanmanın bizde ve dünyadaki en güzel rol modellerinden biridir. Yaşlanmaktan (siz de) sakın korkmayın. Yaşlılığın getireceği güçlükleri, yorgunluk ve ağrıları düşünerek sakın moralinizi bozmayın. Yaşlandıkça geliştireceğiniz ruhsal güçlenme ve maneviyat sizi daha bir olgunlaştırıp zahmetlere karşı direnmenizi daha bir kolaylaştıracaktır. Siz “iyi yaşlanma” konusunda elinizden geleni yapın, takdiri sizi yaratana bırakın.
Kaygıyı bırak yaşamaya bak
PSİKOLOJİK kökenlerini bilmiyorum ama insan-oğlu kaygıya bir şekilde eğilimli oluyor. Bunalmaya, üzülmeye, melankolik tavırlar geliştirmeye az ya da çok ama bir şekilde hepimiz, her yaşta –en çok da yaşlılıkta- meraklıyız. Oysa tam da tersine yaşımız ilerledikçe kaygı duygusunu törpüleyip azaltmamız gerekiyor. Kaygıyı azaltmanın en etkili yollarından biri ise –bana göre en önemlisidir- inanç dünyasını zenginleştirmek, manevi bağları güçlendirmek gibi görünüyor. Ramazan ayı bu konuda bize bahşedilmiş en güzel fırsatlardan biridir. Hayatınızı ruhlu hale getirdikçe, ruhsal yanınızı güçlendirip inanç dünyanızı zenginleştirdikçe kaygılarınızın daha çok ve kolay azalacağını unutmayınız.
Paylaş