Paylaş
İstatistiksel verilere göre, hastane polikliniklerine müracaat edenlerin yüzde yetmişi yorgun. Kısacası yorgunluk ciddi bir problem. Bunun nedeni ne? Neden eskisinden daha çok yorgunuz? Yorgunluk yapan bir virüs salgını mı var?
YORGUNLUK problemi insanlık tarihi boyunca hep vardı. İnsanlar sabahın köründe kalkar, akşama kadar “kazma, kürek” çalışır, dağ bayır demez dolaşır, eve dönünce yorgunluktan yakınırdı. Bugünkü yorgunlukların nedeni ise farklı. Yaşadığımız yorgunluk salgınının bir “modern zaman hastalığı” olduğu kesin!
Çünkü şimdi yorgunluk denince çok çalışmak, oradan oraya koşuşturup bitkin düşmek değil, masa başında pineklemek, gün boyu aylaklık edip tembellikten yorulmak geliyor. Çoğumuzu çalışmak değil, yan gelip yatmak, kötü düşünce ve korkulara kapılmak yoruyor. Kısacası bedenlerimizden çok, ruhlarımız yorgun. Bizi kaslarımız değil, telaş ve endişelerimiz yoruyor artık.
Uykumuz bozuk
40-50 yıl önce yorgunluktan yakınanları doktorlar, “Git biraz dinlen, güzel bir uyku çek, bir şeyin kalmaz!” der, evine yollardı. Şimdilerde uyku dinlendirmek bir yana, yoruyor. Uykuya ayırdığımız zamanlar yeterli olsa bile uykularımız eski uykular değil! Sık sık bölünüyor. Derin bir uykuya dalıp keyifli, huzurlu, renkli, rüyası bol bir uyku çekmek anılarda kaldı. Çoğumuz yıllardır eskinin o mışıl mışıl uyunan kaliteli uykularına hasretiz. İşin içine bir de “uyku apneleri” ya da “horlama nöbetleri” girdi mi o güzelim uykular birer “yorgunluk makinesi”ne bile dönüşebiliyor. Özellikle fazla kilolu olanlarda uyku apnesi yorgunluk nedenleri arasında birinci sırayı işgal ediyor.
Beslenme yanlışlarımız da önemli bir neden, yiyip içtiklerimiz de bizi yorgun düşürüyor. Eskiden “yorgunluk-beslenme” ilişkisi denince “açlıktan uyku tutturamamak,” “iyi beslenemeyip kansız, güçsüz kalmak” anlaşılırdı. Şimdi ise hızlı yemek, fazla alkol kullanmak, sabahtan akşama aç gezip akşam yatağa girene kadar bir şeyler yemek gibi yanlışlarımız nedeniyle yorgun düşüyoruz. Aşırı şekerli, bol unlu, yağ-tuz-nişasta zengini fast food besinler de yorgunluk üreten gıdalar.
Depresyondayız
Ruhsal yorgunluğun önemli bir nedeni de depresyondur. Depresyondan yakınanlar çoğaldıkça “yorgunluk yorgunları” artıyor. Yorgunluk hastalarının çoğunda arka planda hafif ya da ağır bir “kronik depresyon” saptanıyor. Depresyona bir de uyku sorunları eklenirse “depresyon: yorgunluk” gibi bir durum ortaya çıkıyor. Stres de önemli bir yorgunluk tetikleyicisi. Hatta yol açtığı “adrenal yorgunluk” nedeniyle en önemli yorgunluk nedenlerinden biri. Adrenal yorgunluğun bir nedeni de “statü kaygısı,” pozisyonunu, itibarını, ekonomisini koruma telaşı. Yarışa, hıza, ayak kaydırma korkusuna dayalı “yeni hayat” önce böbreküstü bezlerini (adrenal bezler), sonra da bizi yorgun düşürüyor.
Bitmedi! Sırada ilaçlar da var. Sık kullandığımız ilaçların çoğu birer “yorgunluk makinesi” gibi çalışıyor. Sakinleştiriciler, alerji ilaçları (antihistaminikler), kolesterol düşürücüler, ağrı kesiciler, kas gevşeticiler, grip-nezle ilaçları bizi en çok yoran kimyasalların başında geliyor.
Gözden kaçan bir yorgunluk nedeni de aşırı kafein tüketimi. Günlük kafein kazanımı kilo başına 10 miligramı geçti mi, kafein bir uyarıcı olmaktan çıkıp “yorgunluk üreticisine” dönüşüyor. Kafeini sadece çay ve kahveden almadığınızı, çikolata, enerji içecekleri, kolalı meşrubatlar, hatta bazı ağrı kesicilerin ciddi birer kafein kaynağı olabileceğini hatırlatalım.
Katkı maddeleri
Bizi yorgun düşüren nedenlerden biri de “hipoglisemi,” yani sık tekrarlayan “şeker düşmeleri”! Özellikle hafif hipoglisemilere bağlı yorgunluklar sinsi ve derinden gittiği için uzun bir süre fark edilmiyor. Ayarı bozuk, idaresi hatalı, kötü seyirli bir diyabetin de kilo kaybı ve yorgunluğa sebep olabileceği biliniyor. Kısacası şekerin düşmesi de artması da yoruyor!
Çok farklı şeyleri, çok farklı bileşimlerin içinde, çok değişik katkı maddeleri ile birlikte yiyoruz. Bu durum bazen besinlere karşı bir tolerans bozukluğuna yol açıyor, hatta gizliden gizliye bir alerji sorunu haline gelebiliyor. Besin alerjilerinin ilk işaretlerinden biri de yorgunluk... Hangi besinin sizi yorduğunu bulmaksa biraz dikkat, iyi bir sorgulama ya da alerji testleri ile çözülebiliyor. Katkı maddelerine bağlı yorgunluklar da önemli bir konu. Aşırı şeker, un, nişasta yiyenler daha çok yorgunlar.
Bu listeye “kronik yorgunluk sendromu”nu eklememek ayıp olur. Eğer yorgunluk haliniz gittikçe derinleşiyorsa, basit bedensel hareketler bile sizi maraton koşmuş gibi yoruyorsa ve bu durum altı aydan uzun sürmüşse sorunun arkasında kronik yorgunluk sendromu gizlenmiş olabilir. Hele bir de yorgunluğunuza depresif bir ruh hali, kas-eklem ağrıları, boyunda lenf bezi şişmeleri, ateş, terleme gibi belirtiler eşlik ediyorsa bu ihtimal daha da yüksek demektir.
Son bir nokta daha var. Bizi biraz da “yeni hayat” ve onun “hızlanmış, değişken, kaypak gündemi” yoruyor. Çatışmalar, kararsızlıklar, geleceğe yönelik kaygılar, endişeler, korkular bedeni değil ama ruhu yorgun düşürüyor. Gazete haberleri, televizyon bültenleri, “izdivaç” programları, açık oturumlardaki gerginlik ve kavgalar üzüyor. Gelgitleri bu kadar yoğun, sarsıntıların bu kadar derin, fikir ayrılıklarının bu kadar “ateş-barut” ilişkisine dönüşen bir toplumun yorgun düşmesi normaldir.
Yorgunluk sendromu
Yorgunluk probleminin her geçen gün biraz daha ilerlediğini düşünüyorsanız gizli bir enfeksiyonun, kalp, böbrek, karaciğer gibi bir organda ilerleyici yetmezlik halinin, kansızlığın, hormonal bir eksilmenin veya yetmezliğin (tiroid, böbreküstü ve hipofiz bezi yetersizliği gibi), kas ve sinir hastalıklarının da yorgunluk şikayetine sebep olabileceği aklınızda olsun.
Kısacası yorgunluk deyip geçmeyin, iki-üç haftadan uzun süren yorgunlukları önemseyin.
Paylaş