Kanseri patatesle, domatesle, üzüm suyuyla, sarılığı lavanta, sarımsak, soğanla, kısırlığı sedir yaprağı, maydanozla, uykusuzluğu çekirdek, kabak, böbrek taşını semizotu, göz morluğunu sarımsak, saçlarda kepeklenme ve kepeği tereotuyla tedavi edebileceklerini ileri sürüyorlar. Öksürüğe kavun çekirdeği, bağırsak kanserine patates kürü, prostat kanserine brokoli suyu, cinsel güçsüzlüklere ceviz, bal, muz şurubu önerenler de var. Yani "ayılana gazoz, bayılana limonata" gibi bir durum söz konusu!
KADERE hepimiz inanıyoruz. Bu duygu bizi rahatlatıyor. Hayatımızı kolaylaştırıyor. Ama çok da iyi biliyoruz ki, hastalıklar sadece kadere bağlı haller değil. Modern tıp, genetik mirasın bile her zaman için kader olmayabileceğini çoktan kanıtladı. Sağlığınız biraz da kendi ellerinizde. Küçük bazı önlemlerle kalp krizinden, kanser ya da felçten uzak kalmak, hayata kalite ve form kazandırmak zor bir şey değil.
Sağlık uzmanları, hayatı kolaylaştıracak küçük önlemlere ilişkin bilgilerini sadece hastalarıyla değil, herkesle paylaşıyor. Doktorların gazetelerde yazmaya ve bilimsel verileri tıbbi bilgileri herkesin anlayabileceği dilde anlatmaya başlamalarının nedeni de bu. Amaç sağlığı konusunda ilgili ve bilgili insanların sayısını arttırmak, onların bilgi ihtiyaçlarını karşılamak.
Ne var ki, bu iyiniyet son zamanlarda suistimal edilmeye başladı. Bilimsel temeli olmayan bilgiler olmayacak vaatlerle paketlenip sunulabiliyor. Özellikle, sağlık alanında uzmanlığı olmayıp da başka alanlarda kazandıkları akademik unvanların arkasına sığınan sorumsuz kişiler bunu sık sık yapıyor. Bu "sözde sağlıkçılar," insanlara sağlıklarını tehlikeye sokabilecek bilgileri, yalan yanlış tavsiyeleri yazıyor, çiziyor, anlatıyor.
Yani bu alanda da bir tür "bilgi kirliliği" ve "şarlatanlık hali" söz konusu. Bilgi kirlenmesinin en yoğun olduğu alanlardan biri ise bitkisel tedaviler konusu.
Her bitki değil
Bitkilerle tedavi geleneksel tıbbın yüzlerce yıldır faydalandığı bir alan. Bazı bitkilerde sağlığa yararlı bazı maddelerin bulunduğu, belirli sağlık problemlerinin çözümünde (ya da bazı tehlikelerden korunmada) bu maddelerden yararlanmanın mümkün olabildiği yüzlerce yıldır biliniyor. Örneğin, ağrı kesici ya da romatizmal sorunların tedavisinde kullanılan aspirin, kalp yetmezliği tedavisinde kullanılan digoksin, hipertansiyon tedavisinde kullanılan reserpin (ve daha yüzlerce bitkisel molekülden) tıp zaten yararlanıyor. Varis tedavisinde kullanılan flavonoidler, bellek sorunlarında faydalanılan ginkozidler, karaciğer desteği olarak hazırlanan silimarin de bitkilerden elde ediliyor. Yeni araştırmalar daha birçok bitkide (özellikle sebze meyvelerde) sağlığa yararlı moleküllerin bulunduğunu da gösteriyor. Mesela, üzümdeki resveratrol, domatesteki likopen, çaydaki kateşinler, havuçtaki betakaroten neredeyse ilaç kadar etkili doğal moleküller. Bunlara daha onlarcasını eklemek mümkün.
Şarlatanlara dikkat!
Bizim halkımız da bitkilerle tedaviye ciddi bir ilgi duyuyor. Ne var ki bazı uyanıklar bu ilgiyi istismar etmeye çalışıyor. Bazen o kadar ileri gidiyorlar ki, hastaları modern tıp yöntemlerinden vazgeçirip kendi önerilerine uymaları için yönlendirmekten bile çekinmiyorlar. Kanserden ülsere, kalpten şekere her konunun tedavisine soyunuyorlar. Yani tam bir "Abdülcambaz oyunu" söz konusu. Çünkü çoğunun amacı bilgi vermek filan değil. Ürettikleri ne idiğü belirsiz ürünleri oradan buradan pazarlayıp bir şekilde satabilmek.
Bunların büyük bir kısmının bırakın tıp tahsili yapmayı, sağlığın herhangi bir alanında en ufak bir eğitimi bile yok. Kimi kimyacı, simyacı. Kimi istatistik profesörü ya da uzay bilimcisi! Ama çekinmeden, korkmadan "dertlilere deva, hastalara şifa" dağıtan ulema rolüne soyunuyorlar. Araya "dini motifleri eklemeyi" de ihmal etmiyorlar.
Sağlık ciddi iştir
Meslektaşlarımdan aldığım uyarılar ve ısrarlar nedeniyle bu konuyu yeniden gündeme getirme ihtiyacı duydum. Bu kişiler insanların aklını çelecek dayanılması güç öneri ve vaatlerde bulunuyorlar. Kanseri patatesle, domatesle, üzüm suyuyla, sarılığı lavanta, sarımsak, soğanla, kısırlığı sedir yaprağı, maydanozla, uykusuzluğu çekirdek, kabak, böbrek taşını semizotu, göz morluğunu sarımsak, saçlarda kepeklenme ve kepeği tere otuyla tedavi edebileceklerini ileri sürüyorlar. Öksürüğe kavun çekirdeği, bağırsak kanserine patates kürü, prostat kanserine brokoli suyu, cinsel güçsüzlüklere ceviz, bal, muz şurubu önerenler de var. Yani "ayılana gazoz, bayılana limonata" gibi bir durum söz konusu!
Doğadaki her bitkinin herkese her zaman sağlık dağıtmayabileceğini (hatta sağlığı tehdit edebileceğini) bilmelisiniz.Bu şarlatanların hiçbir araştırmaya, bilimsel çalışmaya, tıbbi incelemeye dayanmayan bilgilerine itibar etmemelisiniz.
Sağlık Bakanlığı duruma el koymalı
SAĞLIK Bakanlığı’nın bu "kerameti kendilerinden menkul" kişilerin faaliyetleri konusunda halkı aydınlatması (ve bu bilgilendirmeleri yapanları sorumluluğa çağırması) gerektiğini düşünüyorum. Bitkilerle tedavi konusunu çok önemseyen, konuyu yazılarında ve kitaplarında çok sık gündeme getiren, bu konuda en hevesli, hoşgörülü hekimlerden biri olmama rağmen gelişmelerden endişe duyuyorum. "Yosun hapı" gibi masum, hatta heveslendirici yaklaşımlarla bu ülkede birçok insan karaciğer ve böbrek yetmezliğine yakalandı, hayatını kaybetti. Kahramanmaraşlı dondurmacı Ahmet Usta’nın kullandığı doğal zayıflatıcı(!) Amerika’dan ithal bitkisel tozlar nedeniyle rahmete kavuşmasının üzerinden daha on yıl geçmedi. Özellikle karaciğer ve böbrek uzmanı arkadaşlarım kullandıkları ne idiğü belirsiz bitkisel destekler veya bitki özleri nedeniyle hastalanan kişilerin sayısının hızla çoğaldığını belirtiyor. Kanser uzmanı arkadaşlarım bazı hastaların bu şarlatanların etkisinde kalarak kemoterapi, radyoterapi gibi ciddi ve hayati tedavilerden vazgeçebildiğini belirtiyor. Kısacası konu son derece önemli.
Bitkilerle tedavi (fitoterapi) eczacılık biliminin çok önemli alanlarından biridir. Eczacılık fakültelerinde sadece bu alanda araştırmalar yapan kürsüler ve yüzlerce öğretim üyesi var. Onları da göreve çağırıyorum. Konuya el atmalarının, bu şarlatanların palavraları ve verebilecekleri zararlar konusunda halkı uyarmalarını rica ediyorum. İlgili hekimlerle bu konuda omuz omuza çalışmalarının vakti çoktan geldi, hatta geçiyor bile.