Paylaş
Dün üzücü bir e-posta aldım. Yollayan, çok değil, iki hafta öncesine kadar sağlıklı olduğunu düşünen orta yaşlı bir finans uzmanı.
Öncesinde ciddi bir hastalık geçirmemiş, yalnızca “kilo fazlalığı” sorunu varmış ama o giderek büyüyen göbeğini ve genişleyen bel çevresini pek önemsememiş.
Bir ay kadar önce de birkaç gece üst üste gelen çarpıntı ataklarıyla uyanmış. Strese bağlayıp ciddiye almamış. Sonraki gelişmelerse çok tatsız.
Bir akşam televizyon izlerken vücudunun sol yanında, kol, el ve bacaklarında bir güçsüzlük, zayıflık, yüzünde ve vücudunda anlamsız bir uyuşma, görme bulanıklığı gibi şeyler hissetmiş.
Kısa bir süre sonra da, “Ne oluyor?” diye ayağa kalktığında baş dönmesi ve denge kaybıyla yere yığılmış.
Sonrası malum:
Siren sesleri, acil servis koridorları, MR incelemeleri ve yoğun bakım servisleri...
Sorun kısa sürede belirlenmiş: Emboli (pıhtı) atması sonucu gelişen felç (inme)!
Peki, bu genç sayılabilecek yaşta başa gelen felç durumu önlenebilir miydi?
Cevabım tek cümleden ibaret:
Sadece bu değil, daha birçok felç sorunu risk faktörleri erken tespit edilirse, bunların ortadan kaldırılması veya etkilerinin azaltılması suretiyle önlenebiliyor.
Nasıl mı? Yanıtı yandaki kutuda bulacaksınız.
Muhtemel bir felç nasıl önlenir?
◊ Tansiyon yüksekliği en önem-
li felç nedenlerinden. Tansiyon yükselince damarlar hasarlanıyor. Bu nedenle bir yetişkinin her yıl iki kez kan basıncının ne durumda olduğunu öğrenmesi gerekiyor. Yüksek tansiyon tespit edilirse tedavi olması, felç riskini azaltıyor.
◊ Şeker hastalığı da mühim bir risk faktörü. Yılda en az bir kez açlık ve tokluk şekeri ile insülin değerlerinizin ne durumda olduğunu öğrenmeye çalışın. Felç riskinin daha “erken diyabet”, hatta “insülin direnci” döneminde bile yüksek olabileceğini unutmayın.
◊ Atriyal fibrilasyon olarak isimlendirilen kalp ritim bozukluğunda kalbin içinde pıhtılar oluşabiliyor. Bu pıhtılardan kopan parçalar beyne gittiğinde felce sebep oluyor.Bu nedenle çarpıntı şikayeti olanların işi zamana bırakmak yerine bir kardiyolog denetiminden geçmesinde fayda var. Zira sorunun tedavisi felç riskini minimuma indiriyor.
◊ Fazla kilolu olmak da önemli bir risk faktörü. Obezite ise felç riskini iki misli artırıyor. Kilo vermek, riski sıfırlamaya yetiyor.
◊ Sigara içenlerin felç geçirme ihtimalleri yüksek oluyor. Riski azaltmanın tek çözümü var: Sigarayı bırakmak!
◊ Kalp yetmezliği de önemli bir risk. Kalp yetmezliği olanlarda, yetmezliğin tedavi altına alınması ve kan inceltici ilaçların kullanılması riski düşürebiliyor.
Not: Her türlü riski azaltan en etkili çözüm şu: Her gün düzenli egzersiz yapmak! Başka bir deyişle 30-45 dakikalık günlük yürüyüşleri asla ama asla ihmal etmemek.
Ayaklarım neden yanıyor?
Nevralji eskiden sık kullanılan bir tıbbi terimdi. Hasar görmüş ya da herhangi bir nedenle yapısı bozulmuş sinirler nedeniyle oluşan ağrıları tanımlamak için kullanılırdı.
Şimdilerde pek kullanılmıyor, yerine nöropati tanımı tercih ediliyor.
İkincisi de en az birincisi kadar “yuvarlak” yani net ve açık olmayan bir teşhis.
Adına ister nevralji, ister nöropati deyin, uç sinirlerde meydana gelen hasarlar kendini en çok o sinirin beslediği alanlarda oluşan “yanma, uyuşma, karıncalanma, üşüme” gibi his bozukluklarıyla ortaya koyuyor.
Bu işaretlere zaman içinde güç kaybı, kramplar, elektrik çarpması gibi hisler, titreme ve atmalar da eklenebiliyor.
Nöropatinin en sık görüldüğü durumlar ise şunlar:
◊ Aşırı alkol kullanımı
◊ Kontrolsüz şeker hastalığı
◊ İlerlemiş böbrek yetmezliği
◊ B12, B6 ve B1 vitamini noksanlıkları
◊ Tiroit yetmezliği
◊ Virüslerle oluşan sinir iltihapları
◊ Kurşun zehirlenmesi
◊ Bazı kanserler
Melatonin güvenli mi?
Uyku sorunu giderek büyüyen ve her üç yetişkinden birini ilgilendiren önemli bir problem. Çözüm ise her zaman için maalesef pek kolay olmuyor.
Yetişkin birine normalde 7-8 saatlik uyku yetiyor. 60 yaşından sonra uyku ihtiyacı yavaş yavaş azalıyor. Çocuklardaysa 8 saatten uzun bir uyku süresi gerekiyor.
Gece 4 saatten az, 9 saatten fazla uyuyan kişilerin daha az yaşadığı belirtiliyor.
Başlıktaki sorunun cevabına gelince...
Melatonin “uyku hormonu” olarak biliniyor. Beyin uykuya geçmek için her gece melatonin üretiyor. Bu noktadan hareketle melatonin hormonunun sentetik türleri geliştirildi. Bazı durumlarda uykuya faydalı olabileceği de biliniyor.
Çoğu “uykusuz” da yatmadan önce 0,5-1 mg melatonin aldığında uyku kalitesinin daha iyi olduğunu söylüyor. Ama şu noktaları da bilmemiz lazım. Üreticilerden bazıları üretimlerine yeteri kadar özen göstermiyor.
Melatonin bir ilaç değil, bir diyet takviyesi. Bu nedenle üretimi Sağlık Bakanlığı’nın denetimi altında yapılmıyor. Dolayısıyla ürünlerin kalitesi ciddi bir kontrolden geçmiyor. Melatonin kullanmayı düşündüğünüzde üretim şartları, firma bilgileri, etkinlik, dozaj ve pek çok konuda bilgilenmeniz gerekiyor.
Depresyonda mısınız?
Depresyon, yeni çağın yaygın sağlık sorunlarından. Peki böyle bir sorunun sizde olup olmadığını düşündüğünüzde hangi soruları sormalısınız? Buyurun...
1- Uzun süreli moral bozukluğum, üzgün ve bezgin bir durumum var mı?
2- Önceden keyif aldığım şeylerden keyif almamaya mı başladım?
3- Gece uyuma problemlerim var mı?
4- Sebepsiz bir yorgunluk şikayetim söz konusu mu?
5- Zihin bulanıklığı, konsantrasyon güçlüğü, unutkanlık yaşıyor muyum?
6- Huzursuz, endişeli, vesveseli biri mi oldum?
7- Sebepsiz kilo mu kaybediyorum?
8- Durduk yerde faydasız ve gereksiz, hatta başarısız biri olduğumu mu düşünmeye başladım?
9- Gelecek hakkında ümitsiz ve endişeli biri mi oldum?
10- İntihar etmeyi düşünecek kadar kendimi kötü mü hissediyorum?
Uzmanlar diyor ki: Eğer ilk iki soruya “evet” cevabı vermişseniz ve belirtiler iki haftadan uzun sürmüşse dikkat edin, depresyon hastası olabilirsiniz.
Diğer sorulardan ikisine “evet” cevabı verdiyseniz de doktorunuzla durumunuzu konuşmanızda fayda var.
Son soruya “evet” demişseniz lütfen vakit geçirmeden doktorunuzu arayın.
Paylaş