Paylaş
Nedeni şu... Favipiravir, salgının başından bu yana COVID-19 hastalarına hatta hastalık belirtisi göstermeseler bile PCR testi pozitif çıkanlara önerilen antiviral bir ilaç. Aslında daha en başta bile etkinliği konusunda hepimizin -herkesin-ciddi kuşkuları vardı. Ama biraz da “Elde başka çare yok” diye düşünülerek “Belki biraz faydası olur” umuduyla öneriliyordu. Ne var ki yeni bir çalışma-FAZ 3 PRESECO çalışması- Favipiravir’in etkinliğinin neredeyse 0 noktasında olduğunu net ve açık olarak gösterdi. Bizde de Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu üyesi hocalarımızdan bazıları (mesela Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz) bu yeni araştırmanın sonuçlarına dayanarak, “Favipiravir’in bundan sonraki kullanımı konusunda” tereddütlerini açıkladılar. Görünen o ki Sağlık Bakanlığı ve COVID-19 Bilim Kurulu’muz daha fazla beklemeden, bu ilacın kullanımıyla ilgili net bir karara süratle varmak zorunda.
ÇOK ÖNEMLİ
OKULLARA DİKKAT EDELİM
OKULLARIMIZIN açık kalması, öğretimin aksamadan sürmesi, kısacası “OKULLARIN KAPANMAMASI” en az fabrikaların, AVM’lerin, yeme-içme alanlarının ve işyerlerinin kapanmaması kadar önemli bir konu. Ne var ki kış daha henüz ağırlığını pek hissettirmese bile okullardaki vaka sayılarında dikkat çeken bir artışın olduğu da saklanamaz bir gerçek. Bu nedenle anne babaların da okul yöneticisi ve öğretmenlerin de çocukların korunması ve 12 yaş üzerindekilerin aşılanması konusunda bugünden sonra daha da hassas ve dikkatli davranmaları gerekiyor. Birkaç gün önce Milli eğitim Bakanlığı’mız (MEB) bu yönde önemli bir karara imza attı. Göreve geldiğinden bu yana doğru işler yaptığını düşündüğüm yeni Bakan Mahmut Özer ve ekibi, Dünya Sağlık Örgütü’nün “virüsün hızla yayıldığı” uyarısını da dikkate alarak resmi ve özel okullardaki toplantı, çalıştay, sempozyum, konferans, ödül töreni, spor müsabakası gibi sosyal etkinliklerin tamamını iptal etti. Bu yerinde ve doğru davranışa hepimizin uyması ve destek olmasında yarar var.
BİR BİLGİ
‘SAĞLIKTA MATEMATİK’ HER ZAMAN GEÇERLİ OLMUYOR
DAHA önce de bu köşede sık sık tekrarladım: Modern tıp büyük başarılara imza attı, hayatımızı değiştirdi. Bunu da öncelikle “bilimsel verilere dayalı olması” sayesinde başardı. Ve yine bilelim ki modern tıp her şeyi “kimyasal” olarak analiz etmiş, “fiziksel” olarak ölçmüş biçmiş, “matematiksel” olarak en ufak ayrıntısına kadar hesaplamıştır. Bilimsel olmak ve kalmak için de buna mecburdur. Ama kanaatime göre, “mutlak bilimsel yaklaşım” sağlık problemlerimizi her zaman çözemeyebiliyor. Örneğin, psikolojik sorunlar söz konusu olduğunda böyle bir durumla karşı karşıya kalabiliyoruz. Her ne kadar içimizde “Ruhun ağırlığını bile ölçtük, 27 gram çıktı” diyenler olsa da ruhsal yaşama ilişkin ölçüler, tahminler ve önerilerin çoğu hâlâ sanaldır.
KISA BİLGİ
NORMAL, HER ZAMAN NORMAL Mİ
YENİ haftaya bir başka modern tıp eleştirisi ile daha başlayabiliriz: Modern tıp “belirlediği fizyolojik değerler” içinde kaldığı sürece bedeninizde oluşan her türlü değişimi “normal” sayıyor, küçük ama tekrarlayan veya süregiden değişimleri kalıcı olsalar bile çoğu zaman gerektiği kadar dikkate almıyor. Mesela bize “Tansiyonunuz/kan basıncınız 13’ten büyük 8’den küçük olmayacak” diyor. Ama büyük tansiyonumuzun önce 11’den 12’ye, 6 ay sonra da 12’den 13’e yükselmesi durumunu pek önemsemiyor. Hatta büyük tansiyon rakamları 14’ü test etmeye başlasa bile zaman zaman hâlâ sesini çıkarmayabiliyor, bize “Sorun yok, keyfine bak” diyebiliyor! Doğru mu? KESİNLİKLE YANLIŞ! Yanlış çünkü o tansiyon rakamları yukarı doğru seyrederken büyük bir ihtimalle vücudumuz bize “organlarımızda veya kalp damar sistemimizde bir sorun olduğunu” anlatmaya çalışıyor.
NE YAPALIM
‘GRİ ALAN’I PAS GEÇMEYİN
HAFTANIN iyi haberi şu: Modern tıp -nihayet- son yıllarda sağlığımız için belirlediği “normalleri” yeniden sorgulamaya ve “gri alanlar”ı da dikkate almaya başladı. Mesela tansiyonumuz eğer yavaş yavaş da olsa yükseliyorsa -normal sınırlar içinde kalsa bile- bu dikkat çekici değişimi bir geçiş süresi olarak kabul etti ve “PREHİPERTANSİYON” olarak tanımladı. Benzer şekilde açlık kan şekeriniz önce 95’ten 100’e yükseldiği, sonra da 100’lü rakamları bile geçip 110-115 değerlerini zorladığında bu yeni durumun bir çeşit “DİYABET HAZIRLIĞI” olabileceğini kabullendi ve bu gri alanı da “KAN ŞEKERİ TOLERANSI BOZUKLUĞU” olarak tanımladı.
ÖZETİ ŞUDUR: Modern tıp -biraz gecikerek de olsa- koruyucu tıbbın önemini keşfetti. ÖZETLE: DEĞİŞİM BAŞLADI!
Paylaş