Bu mirası değiştirmenin ve olumlu yönde etkilemenin yolu daha embriyo anne karnında şekillenirken bazı yanlışları yapmamak ya da bazı doğruları yapmaktan geçiyor. Kısacası genetik mirası etkilemek istiyorsanız, buna bebek daha anne karnındayken başlamanız şart.
BİRÇOĞUMUZ genetik mirasımızı “alın yazısı” ile karıştırıyor, değişmez, değiştirilemez bir şey zannediyoruz. Oysa alın yazısını değil ama genetik mirası değiştirmek de, ona hükmetmek de elimizdedir. Bizi bazen adeta “biyolojik olarak kötü programlanmış” yapılara çeviren bu mirası değiştirmenin ve olumlu yönde etkilemenin yolu daha embriyo anne karnında şekillenirken bazı yanlışları yapmamak ya da bazı doğruları yapmaktan geçiyor. Mesela bebeğin anne karnındayken ne kadar folik asit, omega-3 yağ asitleri, D, B ve A vitamini ya da iyot ve çinko aldığı son derece önemli. Yani doğacak bebeğin “nöral tüp” olarak bilinen omurilik bölgesi yapılanmasının annedeki folik asitle, tiroit bezi sağlığının iyotla ya da genel sağlığının bebeğe ulaşan D ve B-12 vitamini, demir veya çinkoyla yakından bir ilişkisi var. Kısacası genetik mirası etkilemek istiyorsanız, buna bebek daha anne karnındayken başlamanız, yani anne adaylarına “gözünüzün içi gibi bakmanız” şart. Son yıllarda anne adaylarına folik asit, D vitamini, omega-3 yağları takviyeleri yapmanın onları iyot, demir açığı, A ya da B vitamini noksanlığı bakımından daha bir dikkatle izlemenin dayanağı da bu yeni bilgiler. İşte bu nedenle de son yıllarda hamilelik takviyeleri denince artık eskisi gibi sadece multivitamin-multimineral tabletleri anlaşılmıyor. Bu takviyelerin omega3 yağlarını (özellikle DHA) ve probiyotik bakterileri de içermesi tavsiye ediliyor.
İşte ‘kötü örnek’
BU bilgilerin bir de karşı tarafı var. Kötü beslenen bir anne adayı bebeğini daha karnındayken gelecekte uğraşacağı pek çok sağlık problemi ile baş başa bırakabiliyor. Uzmanlar anne adaylarının sigara ve alkol kullanmaması konusunda çok uyarıda bulunuyorlar. Tatlandırıcı, özelikle aspartam içeren tatlandırıcıların da anne adayları için tehlikeli olduğu anlaşıldı. Anne adaylarına un, şeker ve tuzdan zengin beslenme modelleri ise asla önerilmiyor. Mümkün olduğu kadar organik ve ekolojik hiç olmazsa doğal yiyecekler tavsiye ediliyor. Hamilelerin uzun ömürlü gıdalar, paket ürünler, bazı margarinlerden uzak durmaları söyleniyor. Daha da önemlisi bazı balıklarda ve diğer deniz ürünlerinde cıva ve benzeri ağır metaller bulunabileceği üzerinde uyarılar yapılıyor.
Karaciğerde yağlanma neden yaygın?
KARACİĞER yağlanması son yıllarda sık görülen sağlık sorunlarından biri haline geldi. Bunun birinci nedeni beslenme tarzımızdaki değişimler, daha doğrusu yaptığımız beslenme yanlışları. Bunların başında da rafine şeker ve beyaz un tüketiminin artması (unlu tatlılar, meyve suyu konsantreleri ve diğer meşrubatlar, gazlı ve kolalı içecekler, pizza, hamburger ve beyaz undan mamul fırın ürünleri gibi) geliyor. Tabii ki tatlandırıcı ya da şeker olarak doğal şeker yerine fruktoz şurubunun kullanılmasının da önemli bir etkisi var. İnsülin direnci önemli Alkol tüketimindeki artış da önemli bir neden. Özellikle kadınlarda rastlanan karaciğer yağlanmalarının önemli bir kısmı alkol tüketiminin artması ve sıklaşmasıyla yakından ilgili. Son olarak karaciğer yağlanmasının tanımlamayı kolaylaştıran ve ucuz ve kolay bir tetkik haline gelen ultrasonografik incelemenin yaygınlaşması da önemli bir neden. Diğer bir faktör de insülin direnci ve bununla ilgili kilo sorunundaki patlama! Özellikle insülin direnci ile ilgili kilo kazanımlarında karaciğer yağlanmasına hemen hemen her vakada rastlıyoruz. Doktorunuz sizde de karaciğer yağlanmasının varlığından söz ederse lütfen hemen telaşlanmayın, aşırı endişeye, korkuya kapılmayın. Karaciğer fonksiyonlarınızın ne durumda olduğunun araştırılmasını isteyin. Durum ne zaman ‘ciddi’ Eğer karaciğer fonksiyonlarında bozulma söz konusuysa (SGOT, SGPT,GGT) yüksekse durumu biraz daha ciddiye almakta fayda var. Doktorunuz gerekli gördüğü takdirde (sebebe yönelik araştırmalar) da yapacaktır. Bazı ilaçların, toksinlerin, enfeksiyonların da karaciğerinizi yağlandırabileceği aklınızda olsun. Fazla kilolarınızı verin. Alkolü kesin. Şeker, tatlı meyveler, tatlılar, meyve suları ve meşrubatları bırakın. Karaciğeri etkileyebilecek ilaçlar kullanıyorsanız doktorunuzla konuşup yerine başka ilaçlar almayı düşünün. Doktorunuz da bu amaçla üretilmiş bazı ilaçları (ursodeoksikolik asit) ve/veya doğal destekleri de (silimarin) tavsiye edebilir, onun önerilerine uymayı da ihmal etmeyin...
Kolesterol sorunu diyetle de çözülür
KOLESTEROL yüksekliği problemini sadece diyetle özellikle de “iyi planlanmış bir beslenme planı ve sık yapılan aerobik egzersizlerle-örneğin günde yarım saat yürümekle-” çözümlenebileceğini gösteren deliller her gün çoğalıyor. Eğer ciddi ve etkili bir beslenme sınırlamasını dikkatli ve ısrarla uygularsanız, kolesterol seviyelerinizde neredeyse %30’ları bulan düşmeler sağlayabiliyorsunuz. Bu konuda atacağınız adımların başında “sağlıklı yağları tüketmek” geliyor. Yani zeytinyağına öncelik vermek, tam yağlı hayvansal ürünler ve hayvansal yağlardan biraz uzak durmak lazım. Bu konuda dikkat edilmesi gereken iki önemli nokta daha var: İfrat-tefrit dengesi Birincisi, sağlıklı da olsa örneğin zeytinyağını fazla tükettiğiniz zaman - zeytinyağında da ciddi oranda doymuş yağ bulunuyor- kolesterolünüz yükselecektir. Yani “ifrat-tefrit dengesi” burada da çok önemli. İkinci nokta da şu: Kolesterolden zengin olduğu bilinen yiyecekleri (yumurta, sakatat gibi) veya doymuş yağ zengini yağları (tereyağı) eğer ciddi düzeyde bir kolesterol sorununuz yoksa, kalp hastalıkları bakımından risk taşımıyorsanız ciddi düzeyde kısıtlamak zorunda da değilsiniz. Ayrıca, kolesterol problemini diyetle kontrol etmenin yalnızca yağları, özellikle doymuş yağları ve kolesterolden zengin besinleri sınırlamakla başarılamayacağını da unutmayın. Çok ve sık sebze tüketin Kolesterol sorunu ile mücadele ederken, şekerden, özellikle fruktoz şurubu içeren şekerli besinlerden, undan, çok tatlı meyveleri aşırı miktarda tüketmekten, hidrojenerasyonla üretilmiş margarinlerden uzak kalmayı da lütfen unutmayın. Daha çok ve sık sebze yiyin. Bakliyat grubu besinlerden (fasulye, nohut, mercimek, bezelye, maş) daha sık faydalanın. Tam tahılları tüketmeye çalışın. Ölçülü olmak koşulu ile (günde 30 gram) ceviz veya fındık ya da badem yiyin. Ayrıca düzenli olarak balık yemeyi ve aktif madde olarak her gün ortalama 300-500 mg EPA+DHA (omega-3 ) almayı ihmal etmeyin.