Paylaş
Diş eti iltihaplanmasına yol açan bir bakterinin; Porphyromonas Gingivalis’in Alzheimer hastalığı ile bağlantılı süreçleri tetikleyebileceğini düşündüren ciddi veriler var.
Ama yine de kesin bir şey söylemek için daha detaylı bilgi gelene kadar beklemek lazım.
Önerim, yeni araştırmaların sonuçlarını bekleme süresini, zaten önemli bir “kalp krizi” riski olan diş eti iltihabınızın tedavisi ile geçirmenizdir.
Porphyromonas Gingivalis’in beyne nasıl ulaştığı bilinmiyor.
Bilinen şu:
Alzheimer hastalığının en büyük genetik risk faktörü, ApoE proteini.
P. Gingivalis, Apo E proteinini parçalara ayırıyor ve bu parçalar nöronlara zarar veriyor.
Neticeye gelince:
Yılda en az bir defa diş hekiminize uğramayı ihmal etmeyin. Özellikle 50’li yaşlar sonrasında diş ve diş eti kontrolleri çok önemli bir sağlık tedbiridir.
Depresyonun 10 mühim işareti
“Depresyonda mıyım?” gibi bir soru aklınıza geldiğinde, 10 işareti gözden geçirmenizde fayda var...
1. Kötümserlik: Hiçbir şeyin bundan sonraki süreci daha iyi yapamayacağı duygusu.
2. Uyku bozuklukları: Özellikle uykuya dalmakta değil de gecenin ortasında uyanma ya da sabahın köründe uyku bölünmeleri yaşama şeklinde olanları ya da tam tersine aşırı uyuma halleri ve çoğu zaman da her sabaha yorgun ve uyku alamamış şekilde uyanmalar.
3. Genel bir enerji eksikliği: İlerleyici bir yorgunluk hali, isteksizlik, keyifsizlik, bir şeyi yapıp yapmama konusunda giderek belirginleşen kararsızlık duygusu.
4. Sosyal çevreye karşı ilgisizlik: Zaman içinde bu ilgisizliğin, yalnızlaşmanın insanlardan uzaklaşma boyutuna varması.
5. İnatçı bir üzüntü hali.
6. Kendine güvende azalma: İşe yaramazlık duygusu hissetme.
7. Unutkanlık ve konsantrasyon güçlüğü.
8. Erken ve kontrolsüz tepkiler: Öfke atakları, ağlama krizleri, aşırı duygusal iniş çıkışlar.
9. İştah değişiklikleri: Özellikle karbonhidratlara ve tatlılara düşkünlük durumu.
10. Cinsel isteğin azalması: Cinsel dürtülerde zayıflık hali.
Cushing gözden kaçıyor
Böbreküstü bezlerinin ürettiği hormonlar bir hayli fazla. Bunların her biri çok önemli görevler yapıyor. Ama o hormonlardan birinin etkileri diğerlerinden bir tık daha önde, o bir tık daha önemli: Kortizol!
Böbreküstü bezinin ürettiği kortizol hormonu sayesinde yaşamsal pek çok fonksiyonumuzu yerine getirebiliyoruz. Ne var ki kortizolün azlığı da, fazlalığı çok ciddi sağlık sorunlarına yol açıyor.
Kortizol hormonunun fazla miktarda üretildiği duruma, Cushing Sendromu adı veriliyor. Aslında bu bir hastalık. Ve sorun her zaman böbreküstü bezlerindeki bir problemden kaynaklanmıyor. Bu bezin yönetimini üstlenen beyindeki hipofiz bezinden gönderilen uyarıcı hormonun (ACTH) aşırı salgılandığı durumlarda da böbreküstü bezi aşırı kortizol üretiyor, bu durumda da “Cushing tablosu” devreye girebiliyor.
Bitmedi! Böbreküstü bezleriniz sağlam, hipofiz beziniz düzgün çalışıyor olsa da Cushing sendromuna paçanızı kaptırmanız mümkün. Bunun nedeni de dışarıdan verilen yapay kortizol yani kortizon içeren ilaçlar oluyor.
Farklı sağlık sorunlarının çözümünde kullanılan bu ilaçlar, böbreküstü bezlerinin susmasına ama bedene aşırı kortizon yükü getirerek yapay yani ilaçlara bağlı bir Cushing tablosunun oluşmasına yol açıyor.
D vitamini için 5 mühim hatırlatma
◊ Yaşınız önemli: İlerleyen yaşla birlikte cildimizin güneş ışınlarından D vitamini üretme kabiliyetinin yavaş yavaş azaldığını unutmayalım. 60’ını tamamlamış kişilerin güneşlenseler bile D vitamini eksikliği sorunu yaşayabileceklerini aklımızda tutalım.
◊ Osteoporoza dikkat: Yaşlanmaya bağlı kemik kırılganlığı artışı yani osteoporoz sorununu önlemenin yolunun daha çok kalsiyum kazanmaktan ziyade D vitamini eksikliğinden korunmaktan geçtiğini bilelim. (Yeterince D vitaminine sahip değilseniz yiyeceklerle kazandığınız kalsiyum bağırsaklardan emilemiyor. Emilen kalsiyumun da gidip kemiklere yerleşmesi zorlaşıyor.)
◊ Yeterince güneşlenmiyoruz: Ülkemiz D vitamini noksanlığının yaygın olduğu bir coğrafyada. Halkımız yeterince güneşlenmiyor. Özellikle kadınlarımız ve yaşlılarımızda D vitamini eksikliği çok sık görülen bir problem. Biraz da bu nedenle D vitamini noksanlığını bir “halk sağlığı sorunu” gibi görmeniz lazım.
◊ İyi beslenmek yetmiyor: Sadece gıdalarla (süt ürünleriyle, balık veya balık yağıyla, yumurtayla) D vitamini eksikliğinden korunmamız mümkün değil. Tek çare yeterince ve sık aralıklarla güneşlenmek. Bunun için de ille yazı beklemek gerekmiyor. Güneşi gördüğünüz her an ellerinizi, ayaklarınızı güneşle buluşturmanız şart.
◊ Ölçmeden destek almayın: D vitamini eksikliğinin olup olmadığını anlamanın en kolay yolu 25 hidroksi vitamin D seviyelerine bakmak. İdeal rakamlar 50 nmol-80 nmol arasındaki değerler. 40’ın altı dikkati çekmeli, 30’un altı telaşlandırmalı, 20’nin altı ise acil durum olarak kabul edilmeli. Benim kanaatim bu yönde.
Paylaş