Paylaş
Bunun birinci nedeni depresyonun yol açtığı konsantrasyon sorunu. Depresif kişiler farkında olmadan konsantre olmada zorlanmaya, ayrıntılara odaklanamamaya ve yeni bilgileri özümseyip kayda almaya yönelik problemleri yaygın biçimde yaşıyorlar.
Eskiden bellek kaybı ya da unutkanlıktan söz açıldı mı akla hemen “yaşa bağlı bellek kaybı” konusu gelirdi. Pek çok bilgi gibi bu bilgi de son yıllarda oldukça eskidi ve değişti. Anlaşıldı ki “ne bellek kaybı sadece yaşlılıkla ilgili bir sorun, ne de yaşlılıkta belleği kaybetmek önlenemez bir süreç, katlanılması gereken önlenemez bir kader!”
Belleğimiz pek çok şeyden etkilenebiliyor. Örneğin yediğimiz, içtiğimiz şeyler bile belleğimizi etkileyebiliyor. Mesela B 12 vitamini noksanlığı söz konusu olduğunda bundan ilk önce beynimiz ve belleğimiz nasibini alıyor.
Tiroid bezimiz iyi çalışmadığında belleğimiz de iyi çalışmıyor. Kronik stresle ilgi duygu durum bozuklukları, bazı ilaçlar (hipertansiyon için kullandığımız beta baskılayıcılar, ülser için kullandığımız simetidin, ruhsal gerginliği azaltmak için faydalandığımız benzodiyazepin ya da depresyonum iyi olsun diye yuttuğumuz antidepresan haplar) da bellek kaybı değilse de bellek gücünün zayıflamasına sebep olabiliyor. Uyku bozukluklarınız varsa (hele bir de beraberinde tıkayıcı uyku apnesi söz konusuysa) belleğiniz de ciddi ölçüde zorlamalara gelebiliyor.
Özetle şunu bilmemiz lazım: Nasıl ki beyin, sağlığımızdaki herhangi bir gelişmeden, yakalandığımız herhangi bir hastalıktan şu veya bu şekilde etkilenebiliyorsa onun en önemli fonksiyonu olan bellek işlevleri de benzer tahribatlara maruz kalıyor.
NE OLUYOR?
Belleği en çok tahrip eden sorunların başında bence depresyon geliyor. Bunun birinci nedeni depresyonun yol açtığı konsantrasyon sorunu. Depresif kişiler farkında olmadan konsantre olmada zorlanmaya, ayrıntılara odaklanamamaya ve yeni bilgileri özümseyip kayda almaya yönelik problemleri yaygın biçimde yaşıyorlar.
Bilimsel olarak da gösterildi ki uzun süreli ve ağır bir depresyon söz konusu olduğunda belleğin beyindeki temel fonksiyonlarını yürüten ipokampus ve amigdala isimli yapılarda önemli sayıda sinir hücresi kaybı -nöron eksilmesi- ortaya çıkabiliyor. Daha da önemlisi bellek bozukluğu olan yaşlı insanlarda depresyon ilk işaret olabiliyor.
Mesela yeni başlayan bir Alzheimer hastalığında hastalığın ilk işareti unutkanlık filan değil ön plandaki depresyon tablosu olabiliyor.
Daha da önemlisi eğer böyle durumlarda depresyon sorununun çözümünde geç kalınırsa Alzheimer daha ağır ve hızlı seyir edebiliyor.
Alzheimer ile ilişkili olsun olmasın depresyon-unutkanlık ya da bellek zayıflaması ilişkisi önemlidir. Bellek sorunları nedeniyle bize müracaat eden çoğu hastada sorunun beyindeki fiziksel bir hasarla ilgili olmadığı, daha çok psikolojik sorunlara ve bu sorunlar zemininde gelişen depresyona bağlı olduğunu sıklıkla görüyoruz.
Bu nedenle de hastalarımızı önce bir nöroloğa göndermek yerine onun bir ruh sağlığı uzmanından -psikiyatrdan- yardım almasını tavsiye ederiz.
NE YAPMALI?
Diyelim ki unutkanlıktan yakınıyorsunuz ve probleminizin bunama ya da Alzheimer hastalığı, en azından beyninizdeki bir tahribatla ilişkili olabileceğinden korkuyorsunuz. Bence hemen telaşa kapılmayın.
Çünkü aslında çoğu zaman basit unutkanlıkları, daha doğrusu dalgınlıkları da ciddiye alabiliyoruz (Çok eskiden verdiğim bir örnek var. Gerçek bir bellek bozukluğundan bahsetmek için arabanızın veya evinizin anahtarını bir yerlerde sık sık unutmanızdan çok o anahtarı elinize aldığınızda ne işe yaradığını bilememeniz durumu söz konusudur).
Eğer unutkanlık şikâyetinize ek olarak, odaklanma güçlüğü, kafa karışıklığı, uyku problemleri -özellikle erken saatlerde uyanma-, sabah yorgunluğu, lüzumsuz ağlama eğilimleri, gereksiz öfke patlamaları, cinsel güçsüzlük, iştah bozuklukları, anlamsız bir duygusallık, işe yaramamazlık ya da kendini son derece beceriksiz ya da yeteneksiz hissetme hali, sevilen kişiler ya da eşyalara karşı giderek derinleşen bir ilgisizlik söz konusuysa unutkanlık probleminizin aslında depresyonla ilgili bir işaret olabileceği aklınızda olsun.
BİR SORU BİR CEVAP
Yiyeceklerin glisemik yükünü azaltmak mümkün mü
Glisemik yükü fazla olan besinlerin kilo almayı kolaylaştırdığı biliniyor. Özellikle şeker, bal, pekmez, börek gibi yiyeceklerin glisemik yükü yağlanmayı kolaylaştırıyor.
Bir besin ne kadar doğal haliyle tüketilirse glisemik yükü o kadar azaldığından besinleri işlenmeden, rafine etmeden yemek, yani doğal halleriyle tüketmek daha güvenli oluyor.
Glisemik yükü azaltmanın kolay bir yolu da o besini yağda kızartmamaktır.
Örneğin suda haşlanmış patatesin glisemik yükü yağda kızartıldığında 2-3 kat artıyor. Ayrıca yiyeceklere ekleyeceğiniz limon, sirke gibi doğal lezzetler, tarçın ve benzeri bitkisel ekler de glisemik yükü düşürüyor.
Kilo artınca tansiyon neden yükselir
Alınan her fazla kilo kalp ve damar sistemi için ek bir yük anlamına geliyor.Uzmanlar, “1 kg=1,5 (mmHg) kan basıncı” formülüne işaret ediyor. Yani aldığınız her bir kilo size kan basıncınızın 1,5 mmHg yükselmesi olarak geri dönüyor. Bu nedenle kilo sorunu olanlarda hemen tansiyon ilaca başlamak yerine kilo sorununu çözmeleri tavsiye ediliyor.
Paylaş