Son yıllarda tıp teknolojisinde devrim atılacak buluşlara imza atıldı. Bunlardan biri de lazer teknolojisi.
Lazer teknolojisi göz hastalıklarından damar hastalıklarına, mide-bağırsak hastalıklarından ameliyatlara kadar çok geniş bir alanda kullanılıyor. Lazerin çok sık kullanıldığı alanlardan biri de dermatoloji bilimi.
Lazer, uyarılmış radyasyonun yoğunlaşmasıyla güçlendirilmiş bir ışık demetidir. Bu ışık demetinin enerji ve verim alanını kullanıcısı istediği gibi ayarlanabiliyor. Işık hedefi dokuya uygulandığında dokuda değişik sonuçlara yol açıyor. Cilt hastalıklarından, istenmeyen tüylerden, aknelere, siğillere, örümcek benler, varis ve kılcal damarlardan cilt yenilemeye kadar pek çok alanda lazerden istifade ediliyor. Yaşasın Hayat! Kliniği Dermatoloji Uzmanı Dr. Şerife Günel ile dermatolojide lazerin kullanım alanları ve yararları üzerine kısa bir sohbet yaptık. İşte doktor hanımın söylediklerinden aldığımız kısa notlar:
İSTENMEYEN TÜYLERİ AZALTIYOR
"Lazer özellikle istenmeyen tüylerin yok edilmesinde son derece etkili bir tedavi yöntemidir. Büyüme döneminde kıl köküne yöneltilen lazer kıl folikülü lazer enerjisini emdiği için ısınmakta ve kıl folikülü yok olmaktadır. Bir insanda yılda ortalama 6 kez kıl büyümesi ve dökülmesi periyodu yaşandığından lazer ile epilasyonda kalıcı ve tatmin edici bir sonuç alınabilmesi için iyi bir alete, yetenekli bir kullanıcıya ve iyi bir programa ihtiyaç vardır. Hastalar ortalama 6 seansı göze almalıdır. Lazer hamileler dışında 16 yaş üzeri herkese uygulanabilir. Tedavi süresi bölgeden bölgeye değişir. Seans aralıkları 4-6 hafta arasındadır. Epilasyondan 15 gün önce veya sonra solaryuma girilmemesi, korucu önlemler alınmadan güneşte kalınmaması, cildi tahriş edecek her türlü uygulamadan uzak durulması şarttır. Tedavi öncesi veya sonrasında cilde yapılacak temizlik ve uygulamalar mutlaka yapılmalıdır. Tedaviden sonra uygulama bölgesinde kızarma, kaşınma, yanma olabileceği bilinmelidir.
KILCAL DAMARLARI YOK EDİYOR
Lazer uygulamalarının özellikle başarılı olduğu nokta ince kılcal damar genişlemelerinin ortadan kaldırılmasıdır. Yanak ve burun kenarındaki damar genişlemelerine, vücudun herhangi bir yerindeki örümcek benlere, vücudun herhangi bir yerinde damarsal genişlemeler ve ince varislere de lazer başarı ile tatbik edilmektedir.
CİLT LEKELERİNDE DE ETKİLİ
Lazerin cilt lekelerini gidermede de başarılı sonuçları var. Ayrıca, çok özel lazer cihazları ile ciltte kollajen yeniden yapılandırılabiliyor. Bu çok özel işlemler için özel lazer cihazları ve eğitime ihtiyaç duyuluyor. "Lazer ile cilt gençleştirilmesi -lazer rejüvenasyon-" olarak bilinen bu uygulamalardan sonra eskisinden daha güçlü, sıkı ve pürüzsüz bir cilt elde edilebiliyor. Uygulama 4-6 hafta ara ile 3-4 seans tekrarlanıyor. İyi bir sonuç 6 ayda bir yapılan yeni uygulamalarla daha da mükemmel hale geliyor.
GÜZELLİK VE GENÇLİK VERİYOR
Lazerle cilt yenileme işlemlerine "Thermage" ve "Titan" gibi radyo frekansının da eklendiği mükemmel araçların eklenmesi halinde alınan sonuçlar çok daha yüz güldürücü. Bu işleme "Beauty check-up" veya "teknosütikal rejüvenasyon" deniyor. Lazer tedavisinin çok başarılı olduğu alanlardan biri de siğillerin yok edilmesidir. Akne tedavisinde de lazerle iyi sonuçlar alınıyor."
Öyle görünüyor ki deneyimli bir uzmanın elinde lazer ile ciltte mükemmele yakın sonuçlar almak mümkün. Bununla birlikte bir dermatoloji uzmanı görmeden, planlamadan, kontrol etmeden, uygulamadan biz lazer tedavisinin riskli de olabileceğini düşünüyoruz.
Adet ağrıları
Kadınların çoğu adet sırasında veya hemen öncesinde ağrı çekerler. Büyük çoğunlukta bu ağrı tolere edilebilir iken, bazılarında çok şiddetli olup, günlük yaşantısını bozabilir. Ağrının iki şekli vardır. Birincisi, ilk adetlerden beri olan ağrıdır (primer), ikincisi de sonradan başlayan (sekonder) ağrıdır. Bu ayrımı yapabilmek çok önemlidir. Çünkü primer adet ağrılarında altta yatan bir sebep yoktur, ama sekonder ağrılar her zaman bir hastalığın belirtisidir. Primer ağrılar yaş ilerledikçe hafifçe artış gösterebilirler ve tedavisi genellikle ağrı kesici veya doğum kontrol haplarıdır. Sekonder ağrı tedavisi ise altta yatan sebebin giderilmesiyle yapılır. Doktorun yapacağı tedavinin yanında düzenli egzersiz, sıcak banyo ve anti-stress aktiviteler yardımcı olur.
Sarı Kantaron’a dikkat
Saint John’s Wort adıyla bilinen "Sarı Kantaron" bitkisel desteklerin en sık kullanılanlarından biridir ama bu doğal ürün kadar ilaçlarla etkileşen başka bir destek de neredeyse yoktur. Sarı Kantaron’un kalp, sara, kanser, hipertansiyon tedavisinde kullanılan reçeteli ilaçlarla etkileşime girdiği gösterilmiştir. Bu bitkisel destek ayrıca Ginkgo, Ginseng, Valeriyan, Ginger ve Dong Quai içeren diğer bitkisel ürünlerle de etkileşime girebiliyor. Sarı Kantaron’un güneş ışınlarına hassasiyeti artırdığını da hatırlatalım. Bu nedenle Sarı Kantaron kullanırken doktorunuza danışmayı, kullandığınız reçeteli ilaçlar kadar reçetesiz doğal ürünleri de ona bildirmeyi unutmayın.
Prostat biyopsisi nasıl yapılıyor
Prostat bezinden biyopsi alınması prostat kanseri teşhisinin en önemli aşamasıdır. Ultrason eşliğinde kalınbağırsağın sonu olan dokunun prostat hizasında olan bölümünden ince bir iğne ile gerilmekte, ultrason görüntüsü şüpheli olan alanlardan parçalar alınmaktadır. İşlem hafif de olsa ağrılıdır ve yarım saat kadar sürmektedir. Alınan doku örnekleri prostat kanseri bakımından patoloji uzmanları tarafından incelenmekte ve kesin tanı sadece bu şekilde konulabilmektedir.
Bel fıtığı ile ilgili sorularınızı bu konuda en iyi uzmanlardan birine, Dr. Eser Alptekin hocaya aktardık. Eser hoca birkaç gün süre ile sorularınızı yanıtlayacak. Dr. Eser Alptekin’i bundan sonra sık sık konuk edeceğiz. Teşekkürler Eser Hoca.
Bel fıtığı teşhisi nasıl konuyor
Burada en büyük görev doktora düşüyor. Konusunda uzman bir doktor, fiziki muayene ile ilk bakışta teşhisi koyabilir. Ancak, çok nadir olarak bazı vakalarda MR’a gerek duyulabilir. Doktorun görevi burada, sinirlerle kaslar arasındaki bağlantıyı belirleyerek, hangi diskin hangi kası etkilediğini teşhis etmektir. Sadece MR’a bakarak teşhis koymak mümkün değildir. Hangi sinirin nereye kadar baskı yaptığını belirlemek için elle muayene etmek şarttır. Doktorun diğer bir tanı aracı da hastaya yönelteceği sorulardır. Doktor, hastanın kas gücü, kemik yapısı, genel durumuyla ilgili birtakım sorular sorar, durumuyla ilgili ipuçları elde eder.
Araştırmalara göre, birçok insan bel fıtığı olduğunu bilmeden ağrılarıyla yaşıyor. Yıllar boyunca ağrılarıyla barışık olarak yaşamına devam ediyor. Ağrılar da zamanla onun hayatının bir parçası oluyor. Amerika’da hayatı boyunca hiç bel sorunu yaşamamış 2000 insan üzerinde bir araştırma yapılmış. Araştırmada bunların yüzde 40’ının bel fıtığı hastası olduğu ortaya çıkmış. Kanada’da 1700 kadavra üzerinde yapılan araştırmada da yüzde 39’unun bel fıtığı olduğu belirlenmiş. Bundan da şu ortaya çıkıyor ki bel ağrısı çekenlerin mutlaka bir doktora görünmesi ve hastalığını teşhis ettirmesi gerekiyor.
Belirtileri nelerdir
Bel fıtığının ilk ve en belirgin özelliği ağrıdır. Ayrıca, nörolojik yani sinir sistemine bağlı belirtileri de vardır. Hastada duyu kaybı, kas gücü kayıpları, bacaklarda duyu kusurları görülebilir. Hastada refleks kusurları da olabilir. Hastada bel fıtığının çok ileriye gittiği dönemlerde felç öncesi durumlarda bacaklarda hissizleşme görülebilir. (Devam edecek...)
Dr. Eser Alptekin kimdir
1972 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitiren Eser Alptekin, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı’nda ihtisas yapmıştır. Türkiye Sağlık Vakfı kurucusu ve yönetim kurulu üyesi olarak çalışmıştır. Bahçeşehir Üniversitesi mütevelli heyeti üyeliği ve Ethica Tıp Merkezi yönetim kurulu başkanlığı yapmakta olan Alptekin, Etiler’deki Alptekin Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Merkezi’nde mesleki faaliyetini sürdürüyor.
C vitaminini tek seferde almayın
Çoğumuz bilim insanları kanıtlanmış bir yararı olmadığını ileri sürseler de ufak bir kırgınlık, ateş, burun akıntısı ile karşılaşır karşılaşmaz hemen C vitamini almaya başlıyoruz. C vitaminini bağışıklık sistemini güçlendirmek için kullananların sayısı bir hayli fazla. Ayrıca C vitaminini sürekli olarak alıp onun antioksidan gücünden faydalanmayı göz, akciğer başta olmak üzere organlarını desteklemeyi düşünenlerin sayısı da az değil. Bu vitamine günlük ihtiyacımız 60 mg civarında, ancak sürekli kullananlar 500-1000 mg’a kadar almayı tercih ediyorlar. C vitamininden daha çok faydalanmayı düşünüyorsanız bir seferde en fazla 500 mg almanızı ve günlük dozu 2 gramın üzerine çıkarmamanızı tavsiye ediyoruz. Bir günlük dozu iki-üç parçada almanız daha faydalı olacaktır. Eğer antioksidan destek olarak kullanıyorsanız beraberinde 100 ünite kadar E vitamini almanız her iki vitaminden sağlayacağınız yararları artıracaktır. C vitamini kullansanız bile C vitamininden zengin besinleri (portakal, greyfurt, domates, yeşil yapraklı sebzeler ve diğer meyveleri) yeteri kadar yemeği ihmal etmeyin.
DİYET GÜNLÜĞÜ
Sorularınız için: Tel: (0212) 236 73 00
Uzun zamandır diyet yapıyorum ve yavaş yavaş motivasyonumun azaldığını hissediyorum. Mevsimsel olabilir mi? Verdiğim kiloları almaktan korkuyorum.
Bu hataları yapmayın
Diyete başladığınız zamanki motivasyonunuzu hatırlayın. Motivasyonunuzu sağlayan tek kaynak kilo vermek miydi? Öyle ise şimdi takılma kiloları başladı ve motivasyonunuz azalmaya başladı. Peki diyet uygularken zamanla ufak hatalar yapmaya başladınız mı? Takılma kilolarının nedeni bu hatalar olmasın!
1. Kahvaltıyı atlamak
İşe gene geç mi kaldınız? Kapıdan çıkmadan önce hiçbir şey yememek fakat bir bardak kahve içmek kilo kaybetmeniz için kötü bir yoldur.
Hemen düzeltelim: Elinize koşarken yiyebileceğiniz bir besin alın. (Meyve, yoğurt veya yağsız tahıl barları gibi)
2. Aile ziyafetlerinde bol bol yiyip içmek
Diyet yaparken sürekli ertelediğiniz aile yemeklerine katılmaya başladınız, lezzetli yiyecekleri tüketmemeniz oldukça zor gelmeye başladı. Kendinize ödül vermenin vakti geldi diye düşünüyor olabilirsiniz.
Hemen düzeltelim: Kendinize ana mönüden küçük bir porsiyon (pizza, kıymalı makarna, mantı, börek gibi), sebzelerden veya salatalardan çok büyük porsiyon hazırlayın. Öğünde yoğurt tüketmeyi unutmayın. (Devam edecek...)
Yediklerim çok fazla olmamasına rağmen kilomda azalma göremiyorum. 45 yaşındayım. Masa başı çalışan bir erkeğim. Karın çevrem iyice kalınlaşmış durumda. Neden kilom azalmıyor?
Ara öğün ana adımdır
Yediklerinizin sadece az olması yetmez, miktarı, öğün içeriği, protein, yağ, karbonhidrat içeriği, porsiyon büyüklüğü, günlük aktiviteniz, yaşam tarzınız, sağlık problemleriniz... Bu saydıklarımın hepsi kilo kaybını ve kazancınızı etkileyen etmenlerdir. Bu nedenle az yemeye çalışırken olması gereken en önemli adımı atlıyor olabilirisiniz. Ana öğünler arasında çok fazla önemsemediğimiz ara öğünler aslında bizim kurtarıcılarımız sayılır. Çünkü iyi ayarlanmış bir ara öğün hem bir sonraki öğünde daha az besin tüketmenizi, hem de metabolizmanızın biraz daha hızlanmasını sağlar. Yani kilo kaybını kolaylaştırır, toplam besin tüketimini azaltır, kendinizi daha iyi hissettirir. Ama bir günde almanız gereken enerji ve besin öğelerinin oluşturulması konusunda bir beslenme uzmanından yardım almanızı tavsiye ederim. Özellikle 40 yaş sonrasında kilo alımı daha da kolaylaşmışken, sanırım biraz daha düzenli yemenin ve daha çok hareket etmenin vakti gelmiş, aralarda meyve yiyerek işe başlayabilirsiniz.