Paylaş
Alzheimer hastalığı önemli “bellek bozan”lardan biri. “Genetik miras” ile onun da az ya da çok bir ilişkisi var.
Ama bu, Alzheimer mirasının da günün birinde mutlaka Alzheimer hastalığına dönüşeceği anlamına gelmiyor.
Konuyu da zaten bu nedenle ve bir okurumuzun sorusu nedeniyle gündeme getiriyorum.
Soru şu: “Annem Alzheimer hastası. Ben de genetik mirasımın bu yönde bir yapılanma taşıyıp taşımadığını anlayabilmek için ‘APOE-4’ genetik testini yaptırdım. Maalesef ‘pozitif’ çıktı. Bu benim de Alzheimer hastalığına yakalanacağım anlamına mı geliyor?”
Soruyu konunun uzmanlarına da sorarak yanıtladım ve o yanıttan sizin de haberiniz olsun istedim. Buyurun...
Genetik miras kader değil
Daha önce yapılan bazı çalışmalar da, yeni tamamlanan incelemeler de gösteriyor ki APOE-4 varyantı taşıyanlarda Alzheimer hastalığına yakalanma riski taşımayanlara göre 10-14 kat daha fazla.
Bununla birlikte genetik eğilimin mevcudiyeti o kişinin mutlaka Alzheimer’a yakalanacağı anlamına gelmiyor.
Burada da genetik miras tek belirleyici değil. Araştırmaların sonuçları şunu gösteriyor:
Genetik olarak
Alzheimer’a eğilimli biri de olsanız yaşam tarzınızda yapacağınız değişimler sayesinde genetik riskinizi bir hayli azaltabiliyorsunuz.
Eğitim düzeyinizi artırmak, daha çok okumak, yazmak ve çizmek, fiziksel aktivitenizi mümkün olduğu kadar yoğunlaştırmak ve sıklaştırmak, beslenmenizde doğru ve akılcı değişiklikler yapmak, yaşam tarzınızda stresi minimize edip huzura odaklanmak risk seviyenizde ciddi azalmalar sağlayabiliyor.
Araştırmalar özellikle “aktivite” ve “huzur” konularının önemi üzerinde yoğunlaşıyor.
Hızlı ve tempolu yürüyüşler yapan, huzurlu bir hayat ve aktif bir sosyal yaşamı inatla sürdüren kadınlarda genetik bir eğilim olsa bile risk bir hayli azalıyor.
Önemli bir bilgi de şu: Kadınlar erkeklere oranla Alzheimer genlerine daha bir dayanıklılar.
Erkeklerin Alzheimer’dan korunmasında da tabii ki aktivite, huzurlu bir yaşam, güçlü bir sosyal ağ etkili ama onların özellikle dikkat etmeleri gereken “depresyondan korunmak” olmalı.
Bellek takımının ilk 11’i
Konu daha güçlü bir bellek ve bellek kaybını hafifletmek olduğunda mutlaka yapmamız gereken bazı ödevler var:
1- Sağlam bir belleğin yolu öncelikle aktif bir hayat ve düzenli egzersiz yapmaktan geçiyor. Egzersiz yapanların beyni güçlü ve kuvvetli kalırken, yapmayanlarınki yavaş yavaş küçülüyor!
2- Huzur, sağlıklı bir belleğin olmazsa olmazlarından biri.
3- Belleğin de jimnastiğe ihtiyacı var. Kullan ya da kaybet prensibi kaslarda olduğu gibi bellek için de geçerli. Mutlaka mevcut bilgileri tekrarlamaya devam edecek, bununla da yetinmeyip yeni şeyler öğreneceksiniz...
4- Sigaradan, alkolden uzak duracaksınız.
5- Hayata, hayatın her alanına olabildiği ölçüde olumlu bakacaksınız. Olumlu düşünemeseniz bile hiç olmazsa pozitif kalacaksınız.
6- Düzenli, tertipli, organize, zaman planlaması iyi yapılmış bir hayat tarzı oluşturacaksınız.
7- Beslenmenize önem vereceksiniz. Yapay besinlerden, rafine ürünlerden, ağır metallerden uzak kalacaksınız.
8- Başınızı koruyacaksınız. Darbelere karşı muhafaza edeceksiniz. Araba kullanırken emniyet kemeri takacaksınız.
9- Sosyal ilişkilerinizi maksimum düzeyde sürdüreceksiniz. Daha çok arkadaş, eş-dost edinecek, mevcutları da korumayı ihmal etmeyeceksiniz.
10- Uyku da önemli bir bellek güçlendirici. Uykudan da taviz vermeyeceksiniz.
11- Takviyelerden de istifade edeceksiniz. Önceliği DHA zengini omega-3 takviyelerine verin. Kolin takviyelerinden almayı düşünün. B6, B 12, folik asidiniz eksikse yerine koyun. D vitamininiz azalmışsa tamamlayın.
Krem mi, hap mı?
Genç ve sağlıklı bir cilde sahip olmanın yolu ona nem kazandırmaktan geçiyor. Zaten böyle olduğu için en çok nemlendirici ürünler satılıyor.
Peki, cildi dıştan mı, içten mi nemlendirmek daha doğru? Mümkünse ikisini bir arada yürütmek çok daha akıllıca. Peki, bu işi aynı anda başarabilen bir mucize var mı? Var; su!
Su bol içildiğinde cildi içten nemlendirirken yüze sık uygulandığında dıştan da nem kazandırıyor.
Hyalüronik asit de cildi içten ve dıştan nemlendirebilen bir madde. Kremleri banyo sonrası ıslak cilde sürüldüğünde suyu/nemi cilde hapsederek nem oranını artırıyor; hapları da cilde destek olabiliyor.
Üçüncü sırada ise primrose yağı destekleri var. Gecesefası çiçeğinin yağından elde edilen kapsüller de cilt nemlenmesine yardımcı oluyor.
Bir not daha: Nemlendiricileri sadece gece değil, gündüz de kullanın. Başlıktaki sorunun cevabına gelince: Cildi içten nemlendirmek nemlendirici kremler kullanmaktan daha akılcı bir yol.
Mideniz çöp tenekesi mi?
Reflü probleminin arkasında yatan mekanizmaya bir göz atalım: Ne yersek yiyelim, önce onu çiğniyor, sonra yutuyoruz. Yiyecek 25 santimlik, tüp şeklindeki yemek borusundan aşağı iniyor. Yemek borusu ile midenin birleşim noktasında bir kapak var, yutkunmayla birlikte bu kapak açılıyor, yiyecek mideye giriyor. Öğütüldükten sonra onikiparmak bağırsağına geçiyorlar.
Bu mekanizma stres ve beslenme hataları yüzünden bozulduğunda sorunlar başlıyor. Çoğumuz farkına varmasak da midemizi çöp kutusu olarak kullanıyoruz!
Mesela elimize döksek yakacak sıcaklıkta bir sıvıyı midemize gönderiyoruz! Mide ve yemek borusu kanserleri, fazla sıcak yiyip içenlerde daha sık görülüyor.
Ayrıca çok hızlı yemek yiyoruz. Fast-food ile beslenmek zaten kötü, bunları çiğnemeden yutuvermek daha da kötü!
Ve mütemadiyen, durmadan tıkınıyor, sonra yatağa giriyoruz. Doğal olarak uyku tutmuyor, öksürüp tıksırmaya başlıyoruz. Biz sistemi bozmak için elimizden geleni yaparken, midemiz, yemek borumuz ne yapsın?
Paylaş