Paylaş
Zinde bir bellek için ilk 10 emir
1- Sağlığınızı dikkatle izleyin. Özellikle damar sağlığınızı tehdit eden her sorunu ciddiye alıp kontrol altında tutun. Hipertansiyon, kan şekeri yüksekliği ve kan yağları dengesizliği gibi sorunlarınız varsa mutlaka ama mutlaka bir doktordan yardım isteyin. B12, folik asit, omega-3 ve D vitamini seviyelerinizi dikkatle izleyin.
2- İyi bir gece uykusunu garantileyin. İyi bir uyku belleğin en büyük güvencesidir. Her gece ama her gece iyi bir uyku uyumaya özen gösterin. Uykusunun süresi de, kalitesi de yeterli olsun.
3- Stresinizi akıllıca yönetin. Stres en mühim bellek zararlılarından biridir. Dikkati dağıtır, hatırlamayı engeller, bilgilerin kaydedilmesini zorlaştırır. Ayrıca aşırı kortizon üretimine yol açarak beynin bellek için hayati önem taşıyan bölgelerinde hasar oluşturur.
4- Egzersizden vazgeçmeyin. Attığınız her adımın, kat ettiğiniz her kilometrenin nöronlarınız arasında yeni üretim hatları oluşturduğunu bilin. Düzenli yürümek stresi ve depresyonu kontrol altında tutarak da belleğe destek oluyor.
5- İlaçlarınızı kontrol edin. Reçeteli, reçetesiz olmaları fark etmiyor, doğal ya da kimyasal olmaları hiç önemli değil, kullandığınız ilaçların çoğu zihinsel fonksiyonlarınız üzerinde bir şekilde etkili.
Özellikle alerji hapları, stres gidericiler/ruhsal gevşeticiler, mide asidini hafifletenler, uyku ilaçları ve antidepresanlar bellekte hasar oluşturabilen ilaçlar.
Tabii ki antidepresan meselesinin farklı bir anlamı var, çünkü depresyona bağlı bir bellek bozukluğunu bazen antidepresan kullanmadan tedavi etmek mümkün olamayabiliyor.
6- Öğrenmeyi ertelemeyin.
Siz yeni şeyler öğrendikçe beyninize yeni bilgiler, yeni beceriler, yeni uyarılar pompaladıkça beyin hücreleriniz arasındaki otoyol ağı daha da gelişip büyüyecektir. Yani kaslarınız için geçerli olan o meşhur kural beyniniz için de aynen geçerlidir. Kullan ya da kaybet.
7- Depresyona yüz
vermeyin. Gözden kaçmış hafif bir depresyon bile konsantrasyonunuzu bozarak, kayıt sistemlerinizi altüst ederek ya da başka bir şekilde belleğinizin canına okuyabilir. Depresyon belleğin en sinsi düşmanlarından biridir, dikkatli olun.
8- Pasif biri olmayın. Durmayın, oturmayın. Bedensel ve ruhsal olarak ne kadar aktifseniz belleğiniz de o kadar aktiftir. Zihinsel faaliyetlerinizi sürdürün. Okuyun, yazın, problem çözün, yeni şeyler öğrenin, kayıtlar tutun, ezberleyin, farkındalıklar geliştirin.
9- Huzura odaklanın. Bana sorarsanız en güçlü bellek haplarının ilk sırasında huzur vardır. Sabah, öğlen ve akşam yutacağınız huzur hapları belleğinizin en sadık dostlarıdır.
10- Alkolü dikkatli kullanın. Beyin ve sinir sistemi için toksik olduğu iyi bilinen kimyasalların en başında alkol var. Zaten bu nedenle en önemli “nörotoksin”lerden biri olarak kabul ediliyor.
Geçmişi geçmişte bırakın
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel farklı, etkili ve mühim bir siyaset insanı, güçlü bir liderdi. Politik yaşamı ve kişiliğini değerlendiremem, zira anladığım bir konu değil. Ama size onun mükemmel bir HAYAT BİLGİSİ hocası olduğunu kesinlikle garanti ederim.
Harika “İYİ HAYAT” yaklaşımları vardı. Köyden gelen farklı bir “modern”, iyi bir “kültür insanı”, mükemmel bir “iyi yaşam ustası”ydı.
Onunla uzun yıllar paylaşma şansı bulduğum kahvaltı sofralarında aldığım kısa notları iki büyük defterde tutuyorum ve her biri ayrı bir HAYAT DERSİ sayılabilecek kadar mühim saydığım o notları yakın bir gelecekte yayınlamayı umuyorum.
O notlardan birinin başlığını bugünkü yazımın konusu yaptım. Kısa açıklaması için yandaki kutuya buyurun...
Arkanıza bakarak önünüzü göremezsiniz
Süleyman Bey geçmişe takılıp kalmaktan da öyle kalanlardan da pek hoşlanmaz ve şu cümleyi çok sık tekrarlardı: “Arkanıza bakarak önünüzü göremezsiniz.”
Konu “geçmişle hesap görmek” olduğunda da hiç çekinmeden geri adım atar, bir dönem çok eleştirilen “geçmiş geçmişte kalmıştır” cümlesini de açıklama ihtiyacı duyup o güzel yaklaşımın Mevlana’ya ait olduğunun altını çizerdi: “Geçmiş geçmişte kalmıştır, bugün yeni şeyler söylemek lazımdır.”
Süleyman beyin ne kadar haklı olduğunu bugünlerde daha iyi anlıyorum. İyi yaşlanmak ve huzurlu bir ikinci hayat sürmek istiyorsanız lütfen siz de Demirel’i dinleyin: Geçmişin sıkıntılarına takılıp kalmayın. Geçmişteki sorunların, hataların, hastalıkların her hayat yolcusunun karşılaşabileceği bir tür “ayağa taş takılmaları” olduğunu ve bunların sizi daha da güçlendirdiğini unutmayın. “Eski maçları” geçmişte bırakıp günü yaşayın ve önünüzdeki güzel günlere odaklanın.
Sabahları neden zinde kalkamıyorum?
İyi bir gece uykusu uyumadığınızın ilk işaretlerinden biri başlıktaki bu cümlede saklıdır ve ne yazık ki günümüzde pek az kişi her sabah keyif ve neşeyle uyanır. Çoğumuz için sabah saatleri de iş dönüşü kadar yorgunluktur, halsizliktir, sersemlik ya da isteksizliktir. Ve yine çoğumuz için uykudan uyanıklık haline geçmek adeta bir işkence gibidir.
Eğer sizde de böyle bir sorun varsa ki zannediyorum önemli bir bölümünüzde vardır, ihtimaller listesinin en başına “uyku apnesi”ni yazın. Uyku apnesi siz uykudayken farkına varmadığınız derin horlamalar, soluk almada zorlanmalar ve uyku bölünmeleridir. Ne yazık ki çoğu kişi bu tür uyku bölünmelerinin farkına bile değildir.
İşte bu bölünmeler sabahları zıpkın gibi uyanmaların, neşe ve keyifle yataktan fırlamaların bir numaralı katilleridir.
Eğer herhangi bir “organ yetmezliğiniz” varsa, özellikle tiroit, sürrenal, kalp, akciğer, böbrek ya da karaciğeriniz işini yeteri kadar yapamıyorsa bu durumda da sabah yorgunlukları sizin için adeta vazgeçilmez gibidir.
Sabah yorgunluğu listesine “depresyon” problemini de eklemeyi unutmayın.
Hemen her sabaha yorgun uyanmalar, giderek derinleşen bir depresyonun ilk işaretidir.
Listeye başka sorunları da eklemek mümkün. Mesela “ilaçlar” da önemli birer sabah yorgunluğu nedeni haline gelebiliyor.
Özellikle “ruhsal gevşeme” ya da “uykuyu derinleştirme” amacıyla kullanılan haplar sabah yataktan kalkmayı zorlaştırabiliyor.
Hipoglisemi sorununu da listeye dâhil etmemizde fayda var. Hipoglisemiklerin de çoğu sabahları yorgun uyanıyor, yataktan kalkmakta zorlanıyorlar.
Mükemmel bir yaz meyvesi: Karpuz
Karpuzun marifetleri sadece içindeki sitrulin mucizesi ile sınırlı değil. Düşük kalorisi, vitamin, mineral ve antioksidan zenginliği ve bol sulu yapısı nedeniyle de karpuz harika bir yaz meyvesidir.
İçindeki iki önemli ve farklı bileşikse ona daha da mühim özellikler ekler. Birincisi kırmızı mucize likopenle ilişkilidir. Likopenin yararlarını hepimiz az çok öğrendik. Damarları koruyor, meme ve prostat gibi bazı kanserleri önlüyor, cildi güneşten koruyup kırışmasına, buruşmasına, kanser problemine paçasını kaptırmasına engel olabiliyor.
Sitrulin karpuzdaki diğer önemli bir madde. Onun da özellikle damar sağlığı, tansiyonu önleme ve cinsellik açısından mühim işlevleri var. Sitrulinin bütün bu işleri nasıl başardığını geçen hafta yazdık.
Karpuzun vitaminler (B6, B1, B2, C vitamini) ve minerallerden (potasyum) de çok zengin olduğu biliniyor. Zaten bu nedenle de karpuz suyu son yılların en gözde içeceği haline geldi.
Özellikle Amerika’da karpuz suyu içeren sebze-meyve suyu karışımları çok sık tüketilmeye başlandı.
Özeti şu: Karpuz yaz ayları için mükemmel bir besin. Tek ayıbı glisemik indeksinin yüksek olması, yani fazlaca tüketildiğinde kan şekerini yükseltmesi ve kilo aldırabilmesi.
Tavsiyem şudur: Özellikle bu sıcak yaz günlerini sağlığınız açısından daha iyi değerlendirmek istiyorsanız karpuz mucizesinden istifade edin.
Paylaş