Bayramda diyet olmaz!

Bayram günleri diyet yapma, ‘onu yeme bunu ye’ tavsiyeleriyle kafa ütüleme günleri değildir!

Haberin Devamı

3-4 günde kırmızı eti azıcık abartmanız sağlığınızı zannettiğiniz kadar kötü yönde etkilemez. Neden mi? Buyrun...

 

Hepimiz iyi biliriz ki bayramlar bolluk, berekettir. Hoşgörü, şefkattir. Barışmak, affetmektir. Ve bunların hepsi de insana iyi gelen şeylerdir. Biz sağlıkçılar içinse bayramların başka anlamları da vardır: Bize göre bayramlar bedene de, ruha da iyilik, huzur ve şifa verir. Ruh ile beden arasındaki ilişkileri güçlendirir. Bedenle ruhun itişip kakışmasından kaynaklanan sağlık problemlerini hafifletir. Ve her bayram adına kısaca “maneviyat” dediğimiz mucize ve mükemmel bir anahtarı yeniden gündeme getirip ruhumuzu daha bir güçlendirir. Kısacası bayramlar iyiliktir, iyilik verir, iyileştirir…

 

 

Haberin Devamı

ADETİ BOZMAYALIM AMA... 

 

 

Bitmedi! Bayramların başka hoşlukları da var.

 

Bayramlar, özellikle de kurban bayramları bizde biraz da “yeme içme” seromonileri gibidir. Biraz tatil, biraz keyif hali derken fark edilmeden adeta bir kırmızı et ziyafeti haline dönüşüverir.

 

Ve tam da bu noktada “kırmızı et ve sağlığımız” konusu gündeme gelir. Kısacası kurban bayramlarında kırmızı etten konuşup yazmak, adettendir. Biz de o âdeti bozmayacak, aynı şeyi yapıp kırmızı eti yeniden masaya yatıracağız. Buyurun…

 

ETİN TADINI ÇIKARIN

 

Kırmızı et-sağlık konusuna girmeden önce bir noktanın altını yeniden ve de kalınca çizelim:

 

Bana göre bayram günleri diyet yapma, “onu yeme bunu ye” tavsiyeleriyle kafa ütüleme günleri değildir ve olmamalıdır da! 3-4 günlük bayram tatilinde kırmızı eti azıcık abartmanız sağlığınızı zannettiğiniz ya da bazı “yasakçı aklıevvellerden” işittiğiniz kadar kötü yönde etkilemez. Özetle bayramda diyet olmaz!

 

Haberin Devamı

Perhiz, rejim yapılmaz. Bayram bayramdır. Tadı ve keyfi çıkarılmalıdır. Tabiî ki “aksırıncaya, tıksırıncaya kadar” yenmemeli ama bayramın hakkı da verilmeli!

 

Özeti şu: Her bayram gibi kurban bayramı da gelenekselliği, içtenliği, keyfiyle yani hakkıyla, tadı çıkarıla çıkarıla, sindirile sindirile kutlanılmalı. Güzel ve keyifli, büyük, kocaman sofralar kurulmalı. Bu sofralarda komşular, dostlar, arkadaşlar ağırlanmalı. Tabiî ki yoksullar ve ihtiyacı olanlar da unutulmadan…

 

KIRMIZI ETSİZ OLMAZ MI?

 

Protein, yaşamsal besin unsurlarından biri.

 

Günlük enerji ihtiyacımızın en az %10-15’ini proteinlerden kazanmalıyız. Kısacası proteinsiz beslenme sağlıklı bir süreç olmaz. Olsa da ona “doğru ve dengeli beslenme” denmez, denemez.

 

Haberin Devamı

Proteinlerin bitkisel kaynakları (bakliyat, kuruyemişler) de var ama havyasal proteinler (balık, tavuk, kırmızı et, süt ve süt ürünleri, yumurta) bitkisellerden daha bir değerli ve önemli. Kırmızı et ise –ister danadan, kuzudan, ister keçiden hazırlansın, fark etmiyor- hayvansal proteinlerin en önemlilerinden en sevilenlerinden biri.

 

PEKİ MESELE NEREDE?

 

Sadece güçlü proteinleri nedeniyle değil, bol miktarda B12 vitamini ve demir ihtiva ettiği için de çok mühim bir besin.

 

Yeteri kadar kırmızı et tüketmeyenlerde B 12 eksikliğine ve özellikle hanım ve genç kızlarda demir eksikliğine daha sık rastlanır. Önemli birer enerji kaynağı olan CoQ10’i ve karnitini daha çok kazanabilmek için de kırmızı ete ihtiyacımız var. Kısacası kırmızı et olmadan olmuyor. Sorun kırmızı ette değil. Miktarında! Nasıl pişirildiğinde! Nereden temin edildiğinde!

 

Haberin Devamı

NASIL PİŞİRMELİ?

 

Kırmızı etin nasıl pişirileceği de önemli bir ayrıntı.

 

Pişirme işlemini ızgarada yaptığınızda, hele hele eti tavada, tencerede yağda kızarttığınızda faydası azalıp sağlık riski artıyor. Suda uzun süre haşlayarak, yani tencere yemeği şeklinde tükettiğinizde ise o riskler minimuma iniyor. Yani eti ne miktarda tükettiğiniz ne sıklıkta yediğiniz kadar nasıl pişirdiğiniz de mühim bir ayrıntı.

 

AMAN YAKMAYIN!

 

Ayrıca bizim pek sevdiğimiz kömürde veya ateşte kızartma süreci de (mangal partilerimiz!) dikkat edilmesi gereken bir pişirme şekli.

 

Çünkü ateşte yanan ateşle doğrudan temas edip kömürleşen ette ve o etten çıkan dumanda kanserojen bazı maddeler oluşuyor. Bu son derece net ve açık bir bilgi. Mangalda et hazırlarken eti asla yakmamanız lazım.

 

DÖNER DE OLUR

 

Haberin Devamı

Özetle ben haftada 2-3 kez 100 gram civarında kırmızı et tüketiminin zararlı olmayacağı kanaatindeyim.

 

Tersine haftada iki kez –tabiî ki imkân varsa- 80-100 gram kadar kırmızı et tüketiminin faydalı olacağı düşüncesindeyim. Kırmızı eti geleneksel usulle pişirmenin, kemikli olarak tencerede kaynatıp suyuyla birlikte kısık ateşte uzun süreli bir haşlama yöntemi ile hazırlamanın daha doğru olacağını kabul ediyorum. Haşlamak, fırında pişirmek, kuyuda, tandırda hazırlamak da sağlıklı. Eti yakmadan, ateşle doğrudan temas ettirmeden yapılan dönerleri de sağlıklı buluyorum.

 

PEKİ AMA HANGİ ET?

 

Sık gündeme gelen sorulardan biri de şu: Hangi hayvanın eti daha sağlıklı?

 

Keçi etini mi, yoksa kuzu veya dana etini mi tercih edelim? Bana göre doğal ortamda büyüyüp gelişen otlaklarda, dağda, bayırda kendi bulduğu doğal yiyeceklerle beslenen hayvanların etleri arasında lezzet dışında herhangi bir farklılık söz konusu olmamalı. Önümüzdeki seçim bu şartlarda yetişen bir hayvanın etiyse isteyen sevdiği, lezzetli bulduğu hayvanın etini tüketmeli.

 

‘KİMYASAL ET’E DİKKAT

 

Keçi seven keçi etini, koyun seven koyun etini, dana seven de dana etini yemeli.

 

Ama sıra çiftliklerde özel yemlerle yetişen hormon ve antibiyotik kullanılarak büyütülen hayvanların etine gelince durum biraz farklı. Bunlar yetiştirilirken kullanılan antibiyotik, büyüme hormonu vb maddelerin kullanımından endişeleniliyor. Etler yendiğinde bu zararlı kimyasallar bizim bedenimize dâhil olup zarar verebiliyor. Bu ihtimal koyun ve keçi etinde biraz daha düşük. Zira onların endüstriyel ürün olarak pazarlanmadığını küçük yerli üreticiler tarafından beslenmediklerini düşünüyoruz.

 

ET, OTSUZ OLMAZ!

 

Makul miktarda kırmızı et tüketmenin sağlığa zararlı olmadığını yukarda da açıkladım ama yine de besin seçimlerinizi yaparken et ağırlıklı değil de, bitki kaynaklı besinlere yönelmenizde fayda olduğunu gösteren kanıtların sayısı artıyor.

 

Bitki kaynaklı besinlere (otlara, sebzelere) ve zeytinyağına (bitkisel yağlara) ağırlık veren Akdeniz tarzı beslenmenin sağlığa daha yararlı olduğunu gösteren araştırmaların ardı arkası da kesilmiyor.

 

Ot ağırlıklı beslenmenin, yani bitkisel besinlere ağırlık vermenin kalp krizlerini azaltmadan Alzheimer’i önlemeye, kanser riskini minimuma indirmeden kemik erimesini geciktirmeye kadar pek çok alanda işe yaradığını gösteren kanıtların sayısı artıyor.

 

İŞTE ‘ALTIN ORAN’

 

Netice şu: Etten tamamen vazgeçmeyin ama otu ete tercih edin. En azından “et/ot dengesini” iyi izleyin. Eti otsuz bırakmayın ve etin her türlüsünü bol sebze ile tüketin. Bana göre “bire dört” iyi bir oran. Bir ölçü et, dört ölçü sebze. Sebzenin de çiğ olanını tercih edin. Bu “iyi tavsiyeyi” bizim Urfalı, Antepli, Adanalı kebapçılar zaten çoktan keşfetmişler. Onlara göre eti otsuz yemek ayıp bile sayılabilir.


(Not: Kurban bayramınızı en iyi dileklerle kutluyor, sağlık, huzur, mutluluk temennileri ile büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpüyorum…)

Yazarın Tüm Yazıları