Paylaş
“Yorulma hakkını” Başbakanımıza da tanımalı ve verdiği bir-iki günlük “kısa molayı” anlayışla karşılamalıyız.
YORGUNLUK günümüzün en önemli sağlık sorunlarından biri. Kime sorsanız, az ya da çok yorgun! Neredeyse bir “yorgunluk salgını” söz konusu... Bu durumun birçok sebebi var. En önemlisi hayatın hızlanması. Dinlenmeye ayırdığımız zamanlar azaldı ve neredeyse uykuyla sınırlı hale geldi. Birçoğumuz için şöyle güzel bir uyku bile artık “hoş bir hayal...”
“Yorgunluk salgını”nın başka nedenleri de var. Bunların çoğu ruhsal, az bir kısmı yapısal. Ruhsal nedenlerin en önemlisi hızlanan zamana bir türlü ayak uyduramayan ruhlarımızın bedenimizden kopması.
Yeni hayat çok hızlı. Yalnızca çalışmak değil, düşünmek, karar vermek, yiyip içmek, hatta neredeyse uyumak bile “daha çok hız” istiyor. Bedenlerimiz de bu hıza ayak uydurabilmek için koşuşturup duruyor. Ayak uyduramayan ruhlarımızsa bizden kopuyor. Sonuçta ruh-beden birliği bozuluyor. Hayat ıskalanıyor.
Hız mağdurları
Bu iyi bir haber değil. Çünkü bedenin enerjisi ruhtur. Beden ruhtan ayrılırsa hiçbir şeyi hakkıyla yapamaz. Yapsa bile çabuk yorulur. Kendini iyi, güçlü ve zinde hissetmez, hissedemez!
Özetle, çoğumuz “hız mağduru” ve “hız yorgunu”yuz...
Yorgunluk salgınının başka nedenleri de var. Mesela beslenme hataları: Öğün atlayan, yüksek kalorili ve yağlı yiyeceklerle beslenen, yani sık sık yeme yanlışı yapan biriyseniz bir gün mutlaka yorgun düşüyorsunuz. Listeye bağışıklık zayıflaması, şeker hastalığı, hipertansiyon, kansızlık gibi bedensel sorunları da eklemeli, ruhsal gerginliği, psikolojik gelgitleri, uzamış hüzünleri ve tabiî ki depresyonu da unutmamalısınız.
Yorgunluk hakkı
Ayrıca, en sağlıklı insanların bile zaman zaman yorgun düşebileceklerini bilmelisiniz. Yorgunluğu herkesin, hepimizin doğal hakkı gibi görmelisiniz. Birileri yıllar önce bu durumu kitap haline bile getirmiş. Kitabın adını da “Tembellik Hakkı” koymuş! Doğrusu “Yorgunluk Hakkı” olmalıydı...
Başbakanların da herkes gibi “yorulma hakları” var. Olmalı da. “yorgunluk hakkı”nı onlar da kullanmalı. Aslında en çok ve en sık yorulanlardan biri onlardır ama pek çaktırmazlar. Çünkü biz yürekten inanmışızdır: Başbakanlar yorulmazlar!
Ne var ki dur durak bilmeden koşuşturuyor, gece gündüz çalışıyor, bir toplantıdan çıkıp diğerine giriyorsa her insan gibi başbakanlar da yorulacaktır. Hele bir de bütün bu koşuşturmayı gergin, az biraz da elektrikli bir atmosferde sürdürüyor ve aynı zamanda hiçbir şey kırılıp dökülmesin diye itina ediyorsa bu duyguyla zaman zaman onlar da tanışacaktır.
“Lider yorgunluğu” denen olayı sık yaşayan ve yakından tanıyan doktorlardan biriyim. Lider olmanın, iddialı bir politik yaşamın, üstüne bir de başbakanlık yapmanın yükünü anlayabiliyorum.
“Yalnız ve güzel” ülkemizde sistem, başbakanlara olağanüstü bir sorumluluk ve hız yüklüyor. Bence başbakanlar da bu durumdan az biraz hoşlanıyor.
Yönetmek yorar
Ülke yönetmenin ve bu arada parti başkanlığını da sürdürüp, aynı zamanda uluslararası ilişkilerin sorumluluğunu da taşımanın (hele bir de duygusal yanı güçlü, duyguları yoğun biriyseniz) beden ve ruha ne kadar farklı ve yoğun stresler ve hız yükleyeceğini ve nasıl bir yorgunluk üreteceğini anlamak zor değil.
On yıldan fazla bir süre Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar ve yüksek bürokratlara doktorluk, tıbbi danışmanlık yaptım. Cumhurbaşkanına sağlık danışmanlığı, mavi çağrı sistemi, başbakanlık ve Meclis Başkanlığı sağlık koruma yöneticiliği gibi görevlerde bulundum.
Aynı dönemde başhekimliğini yaptığım hastane Ankara Numune Hastanesi- Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Sayıştay başkanlarından bakanlara ve parti liderlerine kadar değişen çok geniş bir yelpazede, çok sayıda “önemli” kişinin sağlık sorunlarını çözmek için başvurduğu bir merkezdi.
Altını bir kez daha çizerek belirteyim ki bu insanlardan en sık duyduğum yakınma “yorgunluk” oldu.
Demirel’den Aliyev’e
Dokuzuncu Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel’le başbakanlığı ve cumhurbaşkanlığı döneminde özel doktor ve sağlık danışmanı olarak çalıştım. Bu sürede Rahmetli Ecevit ve Sayın Erbakan’ın başbakanlık yaparken nasıl yorgun düştüklerine yakından şahit oldum. Başbakanlıklarında Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller’in nefes nefese kaldıkları dönemleri çok iyi hatırlıyorum.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı rahmetli Haydar Aliyev’in hastalığına rağmen sürdürdüğü yoğun çalışma temposu ve yorgunluk belirtilerini yakından izledim. Saygı ile anıyorum. Üzerine ışıklar yağsın.
Kısacası Sayın Başbakan’ın son günlerde yaşadığı kısa süreli yorgunluk atağının bir sağlık sorunundan çok, “yorgunluk hakkını kullanma” durumu olduğunu düşünüyorum. Tabiî ki bu sadece bir gözlemden ibaret.
Ayrıca son haftada varlığını iyice hissettiren aşırı sıcaklar ile iyice ısınan siyasi ve sosyal ortamın da Sayın Başbakanı birkaç gün dinlenmek zorunda bırakması mümkündür. Zamanının önemli bir kısmını çalışmak, uzun süreler kapalı, havalandırması yetersiz ortamlarda parti kongreleri- ya da güneş altında açılışlar ve mitingler törenler- geçirmek zorunda kalan her insan zaman zaman yorulacaktır.
“Yorulma hakkını” Başbakanımıza da tanımalı ve verdiği bir-iki günlük “kısa molayı” anlayışla karşılamalıyız.
Aşırı sıcak herkesi yorar
İnsan bedeninin ısı değişikliklerine intibakı kolay bir durum değil. Özellikle aşırı sıcağa uyum bazen birkaç hafta bile sürebiliyor. Eğer bedeniniz sıcağa karşı hassas ise işiniz daha da zorlaşıyor. Sıcaklar birdenbire ve fazlaca bastırınca kış uykusunu değilse bile, bahar mahmurluğunu sürdürmeye devam eden bedenlerimiz sorun çıkarabiliyor.
Hava sıcaklıklarının artması sıcak krampları, bitkinlik, yorgunluk, sıcak çarpması, hatta bu nedenle ortaya çıkan şuur kaybına yol açabiliyor. Aşırı sıcağın ne gibi sorunlara yol açabileceği sıcaklığın derecesine, artış hızına, havanın kuru ya da nemli olmasına, sıcağa maruz kalma süresine, yaşınıza ve yapınıza bağlı. Örneğin şeker hastalığı, tansiyon yüksekliği, tiroid bozukluğu, sinir sistemi hastalığı bulunanlarda, yaşlılar ve küçük çocuklarda, kapalı ortamlarda çalışmak zorunda olanlarda, kalp ve solunum yetmezliği bulunanlarda sıcak artışının etkisi daha belirgin oluyor.
Aşırı sıcağın şu veya bu şekilde sizi etkilediğini fark ederseniz serin ve gölge bir ortama çekilmeye çalışın ve bir süre dinlenin. Daha fazla su içmeye, özellikle mineralden zengin suları -biz soda diye biliyoruz ve kullanıyoruz- daha çok içmeye özen gösterin.
Paylaş