Paylaş
Bağışıklık sistemimiz mükemmel bir organizasyon. Biz ciddi yanlışlar yapmaz, onu üzüp bozmazsak tıkır tıkır çalışır.
Sağlam bir bağışıklık sistemi kendimizi daha iyi hissetmemizi, daha enerjik ve fit olmamızı, daha iyi görünmemizi garanti altına alır ama işleri sadece bunlarla da sınırlı değildir.
Bizi enfeksiyonlar ve kanserlerden, yani iç ve dış düşmanlardan da o korur.
Dışarıdan gelecek saldırılara da (enfeksiyonlara), içimizde gelişecek kötü niyetli hastalıklara da (kanserler) o engel olur.
Bedeni çevresel zararlardan koruyan, toksinlerden, kirlerden arındırıp içimizi, dışımızı temizleyen yine odur.
Onu bu ara sık gündeme getirmemin nedenine gelince...
Kış bu yıl soğuk ve zorlu geçiyor. Malum, ruhsal durumlarımız da pek parlak değil. Geçirdiğimiz sıkıntılı günler hepimizi üzüyor, uykumuzu kaçırıyor, strese sokuyor.
Bütün bunlar da bağışıklığımıza bu ara daha çok sahip çıkmamızı zorunlu kılıyor.
İşte bu nedenle konumuz yine bağışıklık!
Buyurun...
Çocuklar ve yaşlılar daha riskli
Yazıya girerken de belirttiğim gibi genelde tıkır tıkır işleyen bir düzeni vardır bu sistemin. Sadece gelişme döneminde (çocukluk çağı) ve yaşlılıkta (ihtiyarlık dönemi) gücü, kuvveti biraz zayıf olabiliyor.
Sistem çocuklukta henüz emekleme, oluşma, kendini geliştirip bulma döneminde. Yaşlılıkta da yorgun, bitkin, sinyalizasyon sistemleri az çok arızalı durumda.
Enfeksiyonların ve kanserlerin çocukluk ve yaşlılıkta yoğunlaşmasının ve bizi daha kolay yenilgiye uğratmasının nedeni de bu zaten.
Özellikle yaş ilerledikçe bağışıklık sistemi bazı yıldız oyuncularını kaybedebiliyor. Neticede zayıf düşüp işgalci mikropların ya da gözden kaçmış kanserli hücrelerin saldırısına uğruyor.
Peki, kimlerdir yıldızlar takımının oyuncuları? Nelerdir bu takımın dostları ve düşmanları? Yanıtlar için diğer kutulara bakınız...
Bağışıklık cildinizi de etkiler
Kış aylarında güneşten, dolayısıyla D vitamininden uzak kalan ve soğuğa direnmeye çalışan cildimizin bağışıklığı da zayıflıyor. İşte bu nedenle cilde de bağışıklık desteği yapmakta fayda var. Benim bu konudaki favori ürünlerim kolostrum (colostrum) içeren ürünler.
Bunlardan biri ile (Environ Colostrum Gel) ilk defa geçen kış tanıştım. Bu kış başından beri de yine aynı güçlendirici jeli kullanıyorum. Kolostrumun etkisini de A vitamini özlü ürünlerle (retinol) artırıyorum.
Sonuçlar mı? Mükemmel!
Tavsiyem şu: Prensip olarak cildinizi ve bakımını lütfen kışın da ihmal etmeyin. Onu da vitaminsiz (A/retinol, C, D vitamini), desteksiz (peptitler) ve nemsiz (hiyalüronik asit) bırakmayın.
Nasıl güçlenİr
Dengeli, çeşitli ve yeterli beslenen biriyseniz, düzenli egzersiz yapma alışkanlığınız varsa, uyku dengeniz yerindeyse, stres yönetiminiz başarılıysa bağışıklık sisteminiz size ölene kadar hizmet edecektir, bu konuda hiçbir tereddüdünüz olmasın.
Ama ben yine de daha güçlü bir bağışıklık sistemi istiyorum diyorsanız özellikle D vitamini, B12 vitamini, B6 vitamini, A vitamini, C vitamini seviyelerinizi de dikkatle izleyin.
Ayrıca demiriniz, çinkonuz, selenyumunuz kafi miktarda var mı öğrenin. Omega-3 eksikliğiniz varsa en kısa zamanda telafi edin.
Eğer daha da güçlü bir bağışıklık sistemi hedefliyorsanız antioksidanların, özellikle de kateşinlerin (siyah ve yeşil çay), likopenin (domates, karpuz), kuvarsetinin (elma, soğan), antosiyaninlerin (siyah erik, siyah üzüm, kiraz, vişne), betakarotenin (havuç, balkabağı) gücünden de istifade etmeyi ihmal etmeyin.
Baharatların, en çok da tarçın ve zerdeçalın hatta kırmızı ve karabiberin güçlü birer bağışıklık desteği olduklarını da bir kenara not edin. Sistemde bol allisin (sarımsak), indol-3 zengini (lahana, karnabahar), C vitamini deposu (portakal, mandalina, greyfurt) bulundurun.
Listeye probiyotik ve prebiyotik zengini besinleri de ekleyin: Yoğurt, boza, şalgam, turşular...
Takımda kimler var
Bağışıklık sisteminin her koruyucu organizasyon gibi askerleri (oyuncuları) ve savunma/saldırma silahları (antikorları)
var.
Askerleri esas olarak lökositler/beyaz kan hücreleri. Bunların bazıları sadece kanda devriye görevi yapıyor.
Bazıları da dalakta, boğazdaki, kasıktaki, koltuk altındaki lenfa bezlerinde, kemik iliğinde, karaciğerde ve bağırsak çevresinde görev yapıyor.
Özellikle lenfosit olarak bilinen beyaz kan hücrelerinin üstlendiği görevler çok mühim.
Onların da T ve B lenfositi olarak bilinen iki ayrı grubu var.
T lenfositler daha çok diğer lökositlerle birlikte “koruma/saldırma” görevini üstlenen hücreler.
B lenfositleri ise yabancı bir uyaranla uyarıldıkları zaman antikor adı verilen savunma maddelerini (silahları) üreten hücreler.
Sistemin başka oyuncuları da var ama işin büyük bir bölümünü bu hücreler yapıyor.
Neden ve nasıl zayıflar
Bağışıklık sistemini zayıflatan pek çok şey var. Mesela yeteri kadar gıda bulamama (açlık) durumu, özellikle de proteinden eksik beslenme sorunu.
Ayrıca sistemin aksamadan işleyebilmesi için kâfi miktarda vitamine, minerale, antioksidana, yani “mikro besin” unsuruna da ihtiyacı olduğu kesin.
Sistemi güçsüz düşüren yanlışlardan biri de gereğinden çok “şeker” tüketmek, aşırı karbonhidrat yüklenip fazlaca “yağlanmak”.
Hareketsizliğin de önemli bir sabotajcı olduğu kesin.
Listeye “uykusuzluğu, depresyonu, uzamış stres sorununu” eklemeniz şart.
Bazen de “ilaçlar” bu sistemi bozuyor veya baskılıyor. Özellikle de kortizon içerenler.
Ayrıca bu sistemi doğrudan felç edebilen ama gereğinde kullanılması zorunlu olan ilaçlar da var: Mesela kanser kemoterapisinde kullanılanlar.
“Alkol ve sigara”nın da bağışıklık düşmanı olduğunu lütfen unutmayalım.
Ve son bir “bağışıklık zararlısı” daha var ki onu aklımızdan hiç çıkarmayalım:
Antibiyotikler, özellikle de gereksiz yere kullanılan, uzun süre boş yere yutulan antibiyotikler.
Paylaş