Paylaş
Başlıktaki soru günümüzün en popüler beslenme sorularından biridir, net ve kısa yanıtı ise, en doğru kararın “kişiye bağlı” yani “kişiye özel” olduğudur. Açılımı şudur: Eğer insülin direnciniz varsa yani kanınız adeta insülin hormonu kaynıyorsa sakın “ara öğün” filan almayın. Tersine, üç öğünden birini ıskalayıp mümkünse günde sadece iki öğün ile yetinmeye çalışın. Yani, “aralıklı oruç kürlerinden” veya “aralıklı beslenme yöntemlerinden” faydalanmaya bakın.
İnsülin direnciniz olmasına rağmen ara öğün almak zorunda kalırsanız protein ve posa zengini, şeker, un, nişasta fakiri bir şeyler atıştırın. Eğer hipoglisemikseniz, tansiyonu düşük, yaşlı, yorgun ama insülini normal biriyseniz asla öğün atlamayın,
üç öğün beslenin.
Gerektiğinde açlık ataklarınızı yatıştırmak için de yine protein ve posa zengini ara öğünler alın. Kısacası herkesin bedeni farklı, metabolik yapılanmaları değişik. Her modelin herkeste çalışmadığı kesin bir bilgi. Fabrikasyon, herkese, her bedene uygun bir çözüm yok. Kişiye özel stratejiler lazım.
UNUTMAYIN
Hangi alfa lipolik asit daha etkili?
Alfa lipoik asit müthiş bir antioksidan. C vitamini gibi sadece suda, E vitamini gibi sadece yağda fonksiyon görmüyor, onun için sulu ya da yağlı ortamlar fark etmiyor, antioksidan gücünü her yerde her an gösterebiliyor. Bu nedenle “antioksidan güç” bakımından E ve C vitaminine açık ara fark atıyor.
Kısacası paslandırıcı serbest radikallerle her alanda aslanlar gibi savaşıyor. Bu sayede hücrenin duvarını da, çekirdek DNA’sını da, mitokondrisini de korumaya alıyor. Bu doğal mucize, elektronunu kaybetmiş yani oksitlenmiş glutatyona yeniden kendi elektronunu verip onu aktive etmekte de pek marifetli.
Sinir kılıfını koruyarak nöropatiyi iyileştirmekte de yetenekli mi yetenekli. Antioksidan kapasitesini artırmak isteyen herkesin ondan daha sık ve bol faydalanması lazım. Et, karaciğer, dalak, böbrek, ıspanak ve lahanagiller en güçlü ALA kaynakları. Takviye olarak da R formu en güvenli olanı. L formu yeteri kadar biyolojik yarar sağlamıyor. Daha güçlü fayda için R formu ALA ürünlerini tercih etmek gerekiyor.
OKUR SORUSU
Hangi salça?
Konu salça olunca domatesinkini de biberinkini de öneriyorum. İkisinin de en lezzetlisi bu toprakların domates ve biberinden üretiliyor. Ama ille de bir mukayese lazımsa birinciliği meme ve prostat kanseri kalkanı, kalp ve beyin dostu, likopen zenginliği nedeniyle domates salçasına veriyorum.
Mümkünse her salçaya sızma zeytinyağı, karabiber eklemenizi öneriyorum.
BİLGİ
Kronobiyolojik beslenme de neyin nesi?
Kronobiyolojinize uygun yaşıyor musunuz? Çoğunuzun sorumu “kronobiyoloji” de neyin nesi hocam?” diye yanıtlayacağınızı biliyorum. Açılımı şu: Bedenimizin, fizyolojik fonksiyonlarımızın yani yememizin içmemizin metabolik süreçlerimizin bir “zaman uyumu” var. Çünkü söz konusu bu süreçler gündüzleri geceden, sabahları akşamdan, yazları kıştan farklı işleyebiliyor. Yeme içmemizde de bu ayrıntı çok önemli. Ne yediğimiz önemli. Neyi neyle yediğimiz önemli. Ne kadar yediğimiz mühim. Ama en az bunlar kadar dikkat etmemiz gereken bir ayrıntı da ne zaman ne kadar yediğimiz.
Eğer yeme içme düzenimizi biyolojik ritmimize yani kronobiyolojimize uydurmak istiyorsak sabah kahvaltılarını güçlendirip, akşam sofralarını hafifletmek ve akşam yemeğini sekizden önce tamamlayıp bitirmek zorundayız.
UNUTMAYIN
Balık aklın sütüdür
Daha önce de yazdım, bir daha tekrarlayayım: B12 beynin sütüdür. Beyin ve belleğin her türlü süreci B12’siz yapamaz. Balığa gelince balık daha üstün bir şeyin, aklın da sütüdür. Nedeni de içindeki B12 vitamin zenginliğine eklenen omega-3 gücüdür.
Düzenli balık tüketimi çocuklarda beyni geliştiriyor, gençlerde zekayı keskinleştiriyor, yaşlılarda belleğe destek veriyor. Zaten bu nedenle de balık için “fakir değil fikir gıdası” deniyor. Aklınızda olsun: Sadece belleğe güç, hayata akıl eklemek için değil; depresyondan korunmak, eklemlerinizi yağlamak, damarlarınızı genç tutmak için de balığa ihtiyacınız var.
Paylaş